Şükür konusu kutsal kitabımız Kuran-ı Kerim’de üzerinde en çok durulan konulardan biridir.

Şükür konusu kutsal kitabımız Kuran-ı Kerim’de üzerinde en çok durulan konulardan biridir. Yetmişe yakın ayette şükretmenin önemine dikkat çekilir ve müminlere sık sık şükretmeleri hatırlatılır. Allaha şükredenlerin ve şükretmeyenlerin akıbetleri örneklerle anlatılır. Şükrün Kuran'da bu derece önemle vurgulanmasının nedenlerinden biri, ‘’Bunun imanın ve tevhid inancının en büyük göstergelerinden’’ biri olmasıdır.

Sevinmek ise güzel bir duygudur devamı ise mutluluk.. Hepimiz mutlu olmak istiyoruz da, lakin çok azımız mutlu oluyoruz değil mi? Peki, o zaman neden mutlu olamıyoruz empati yapıp kendimizi hiç sorguladık mı acaba? Bizde mi bir arıza var, yoksa çevremizdekilerde mi? Mutlu olmamız için acaba gerçekten başka daha nelere ihtiyacımız var. Sahip olduklarımız ile mutlu olmayı hiç denedik mi ne dersiniz? Bu işin formülü acaba ‘’Sahip olduğumuz şeylere sevinmek ve olmadığımız şeylere de üzülmemek’’olabilir mi..? Yada mutluluğun gizli sırrı, sakın ha sürekli ıskaladığımız o ‘’Şükretme Duygusu’’ olmasın..!
Evet, şükretmek insanın kendi iç zenginliğini fark etmesine yol açan; farkındalığını çoğaltan, hayatın daha anlamlı, daha yaşanabilir olduğunu kanıtlayan insani bir duygudur. Şükür, her türlü nimetin tek sahibinin Allah olduğunun şuurunda olmak, bunu kalple ve dille defalarca ifade etmektir.. Şükretmek öyle bir erdemdir ki bir taraftan malınıza ve sahip olduklarınıza farklı bir anlam yüklerken diğer taraftan da zenginliğinizi fark etmenizi sağlar. Ne diyordu Balzac “Ayakkabılarım olmadığı için üzülürdüm, ta ki sokakta ayakları olmayan adamı görene kadar. “
Allah her şeyi bir amaç ve hikmetle yarattığı gibi, insana verdiği nimetleri de bir amaç üzerine yaratmıştır. İnsana verilen her şey insanın Allah’a şükretmesi için birer nimettir. Nimetin verilmesi, o nimeti kullanan kişiyi Allah’a yöneltmelidir. Çünkü verilen her şey, karşılığında Allah’a sonsuz şükretmeyi gerektirir.
Eğer mümin, kendisine verilen nimetlerden dolayı nankörlük etmeyip azgınlaşmayacağını, kibirlenip şımarmayacağını yaptığı şükürle Allah’a gösterirse, Allah da ona kat be kat daha fazla nimet verir. Çünkü bizler biliyoruz ki şükür nimeti arttırır. Allah-u Teala Kuran’da "Andolsun, eğer şükrederseniz gerçekten size nimetlerim artırırım ve andolsun, eğer nankörlük ederseniz, şüphesiz, benim azabım pek şiddetlidir" (İbrahim Suresi, 7) hükmü, bunu bizlere açıkça ifade etmektedir.
Şu fani dünyada şükür endeksli yol almak bizi mutluluğa götürür. Esasen mutlu olmakta, olmamakta tamamen bizim elimizde değerli dostlar… O zaman tercihimizi bu yönde kullanıp, ahvalimize sonsuz kere şükrederek hep birlikte mutlu olalım. Çünkü mutluluk gibi mutsuzluk da tamamen bir tercih meselesidir. Hayata nasıl baktığımız, bardağın hangi tarafını gördüğümüz mutlu olup olmayacağımızı net bir şekilde belirler. Ünlü bir psikoloğun dediği gibi "Problemleri zor kılan, problemler değil onlara hangi açıdan baktığımızdır."
Ve dahi mutlu olmamızı ve şükür etmemizi gerektirecek çevremizde o kadar şey var ki..! Akıl, irade, iman, evlat, sağlık, su, hava, yiyecek, içecek gibi sayılamayacak kadar nimetler.. Ve hayat her şeye rağmen hayat çok güzel. Gelin o zaman bizde şükreden insanlar tayfasına katılalım..
Topu çok fazla dolaştırdığımın farkındayım ve asıl mevzuya bu bilgiler ışığı altında derhal giriyorum. Demem o ki dostlar; Şu 15 Temmuz hain darbe girişiminde bulunan kokuşmuşları, şu hapishaneleri boylayan ya da diyar diyar kaçan nankör Fetöcü hainleri şöyle bir gözünüzün önüne getirin hele… Acaba bu şükürsüz alçaklar daha neyi murad ediyorlardı da olmadı..? Daha neleri eksikti ki acaba bu ihanet çetesinin, takiyyeci soysuzlarının..! Devletimizi ele geçirmeye kalkan yavşaklara yem oldular?
Söyleyin hele dostlar, bu muşmula suratlının kamikazeleri, elindekiler ile mutlu olmayıp daha fazlası için neleri satmadılar Allah aşkına.. Deyin hele, vatanını satan bu alçaklar, daha fazla şan şöhret, para pul, makam mevki için nelere kimlere ihanet etmediler..? Aklını kiraya veren bu mankurtlar acaba neyin kafasını yaşıyorlardı da Allah’a değil de boynuna tasma geçiren cibilliyetsizlere dost oldular.. Ne oldu şimdi peki..? Son demde mahkeme kapılarında ağlamaları da, sızlamaları da, mağdur edebiyatları da tutmadı değil mi? Hem bu dünyalarını hem de öbür dünyalarını mahvettiler. İşleri bozuldu, yuvalarını dağıldı, pança pinçik olup tarihin çöp tenekesine savruldular…
Allah-u Teala yüce kitabımız Kuranı Kerimde "Ey iman edenler! Sizden olmayan kişileri can yoldaşı edinmeyin. Onlar sizi yoldan çıkarmak için ellerinden gelen hiçbir çabayı esirgemezler. Ve sizi sıkıntıda görmekten hoşlanırlar. Şiddetli öfke ağızlarından taşmaktadır; kalplerinde sakladıkları ise daha da kötüdür. Aklınızı kullanırsanız, size ayetleri açıkladık. Siz onları sevmeye hazırsınız ama onlar, bütün kitaplara inansanız bile sizi sevmeyecekler. Ve sizinle karşılaştıklarında 'İman ettik' derler, kendi başlarına kaldıklarında da size karşı öfkelerinden parmaklarını ısırırlar. De ki: 'Öfkenizle kahrolun!' Allah kalplerin içindekini hakkıyla bilmektedir." (Âl-i İmran, 118).
Nihai kertede sözlerimi burada toparlar iken, bizler çok iyi biliyoruz ki; birinin başına gelen iyiliğe üzülmek ve birinin başına gelen kötülüğe sevinmek, münafıklığın alametidir. Elhamdülillah bizler Müslümanız, İnşaAllah’ta Müslüman kalmaya da devam edeceğiz. Siz rahat olun ‘’Bizim abdestimizden şüphemiz yok ki, namazımızdan şüphemiz olsun.’’
Ey kaybedenler kulübünün ‘’Habis, Sinsi, Nankör ‘’sırtlanları… Bizler başınıza gelenlere sevinip sizin gibi asla münafıklık yapmıyoruz..! Bilakis Rabbimize şükredip düştüğünüz bu alçak duruma ibretle bakıyoruz…
Rabbim alayınızı ıslah etsin.