Güneşin karası ve şahsiyetsizleştirilen gençlik

Kara Güneş, Bahadır Yenişehirlioğlu’nun 15 Temmuz darbe kalkışmasını mevzu alan romanı. Timaş yayını.

Romanın iyi niyetlerle yazıldığı kat’î. Çok güzel yerleri de var ama bir kısım boşluk ve kusurlar da göze takılıyor. Bunları sona bırakacağım. Önce bir hülasa yapıp sonra romandan mühim bulduğum ve insanımızın duyması, öğrenmesi gereken bölümleri ıttılaınıza arz etmeyi düşünüyorum.

Ebubekir ve Kadir Manisa’nın Kemikli köyünde yaşayan iki arkadaş çocuk. Yenilerin kanka dediği cinsten. Yedikleri içtikleri beraberdir. Köylerine yeni gelen Hasan öğretmen çocuklara ve köylüye kendini sevdirmek için her şeyi yapar. Dindardır ve büyüklere fevkalâde hürmetli, küçüklere de çok müşfik ve sevgi doludur. Köy, böyle öğretmen görmemiştir. Hasan öğretmen özel ders verir gibi göstererek seçtiği çocuklara evinde sohbetler yapar. Sohbetlerde kırmızı ciltli kitaplar dikkat çeker. Kadir tamamen öğretmenin kontrolüne girmiştir. Bunda âilevi problemlerinin verdiği yalnızlık ve kimsesizlik duygusunun ehemmiyeti büyüktür. Ebubekir ise hep bir tereddüt içindedir. Bunda babasının Erbakancı olması ve onun sohbetlerini ezberlercesine dinlemesinin payı çoktur. Ebubekir’in alâka duyduğu Züleyha da sohbet halkasındadır. Hasan öğretmen sık sık onları büyük şehirlere, üniversitelere göndermekten bahseder. Oralarda yurtları vardır ve ağabeyler-ablalar onlara yardım edecektir. Aslında Hasan öğretmen Fetö örgütünün bir elemanıdır ve bütün yaptıklarını örgüte eleman kazanmak için yapmaktadır. Sonunda foyası ortaya çıkar ve köyden kaçar. Yanında Kadir’i ve Züleyha’yı da götürür. İrtibat kesilir. Ebubekir Hukuk Fakültesini bitirir. Yurt dışından döndüğü bir gece (15 Temmuz gecesi) darbe olur ve kendini darbecilere karşı mücadelenin içinde bulur. Bir de bakar ki eski dostu Kadir darbeci bir subaydır ve halka ateş edenlerin içindedir. Birbirlerini tanırlar ve âdetâ hisleriyle konuşurlar. Kadir ve Züleyha cemaat emriyle evlenmişlerdir. Züleyha hâdiseleri yerinde görmek için gelir. Kadir, Züleyha’yı Ebubekir’in arkasında görür. Halk üzerine gelmektedir ve belki linç edecektir. Önce Züleyha’yı vurur, sonra çenesinin altına dayadığı silahını ateşleyerek intihar eder.

Şimdi romandan bir bölüm. Ebubekir, Hasan öğretmenin bazı gizli hallerini görmüş ve şüphelenmeye başlamıştır. Hasan öğretmen, Ebubekir’in uyanmaya başlamasından ürker. Bu kadar emekle kazandığı çocuğu kaybetmektedir. Bundan sonrası romandan:

CEMAATSİZ BEN BİR HİÇİM

Kendini başarısız hissetti. Bir an için her şeyden uzaklaşmak istedi. Bu köyü, öğrencileri, ağabeyleri ve bütün inandıklarını.

Kısa bir an için hiçbirinin hayatında olmadığını düşledi. Ama o anda aslında hiçbir şey olmadığını fark etti.

Koca bir boşluk ve kimsesizlik.

Yok olmuş gibi hissetti kendini, kaybolmuş gibi.

İçine bulunduğu cemaat yoksa kendisi de yoktu.

Sudan çıkmış balık gibi solumaya başladı. Nefes almakta zorlanıyordu.

Koca hayatı inandırıldığı bir dava ve onun inananları üzerine kurulu olan biri bunu kaybettiğinde ne hissederse onu hissetmeye başladı.

Kocaman bir boşluğa düşüyormuş gibi içi ürperdi.

Bir gölgesi bile olmayacaktı.

Kimi dost bilecek?

Kime dayanacak?

Sıkıştığında kimden yardım isteyecekti?

Düşünce dünyası ancak inandığı bu dava olduğunda bir anlam ifade ediyordu. Bir an için bunu kaybettiğinde her şeyin ne kadar anlamsız olabileceği korkusuyla sarsıldı. Muhtemelen bütün cesaretini de kaybedecekti.

Yararsızlığa katlanabilir miydi?

Yüreğinde bir sancı hissetti.

Tekinsiz bir ormanda tek başına kalmak gibiydi bu duygu.

Kendine dair bütün hâkimiyetini kaybetme duygusu dayanılacak bir şey değildi.

Her şeye yeniden başlamak, kaybettiği ne varsa onların yerine başkalarını koymak, yeniden var etmek, yeniden edinmek için verilecek savaşı göze almak. Bu, imkânsız göründü gözüne.

Sahip olduklarından yoksun kalmayı göze alamadı. Böyle düşündüğü için kendinden utandı.

(s. 121-122)

Yazar çok güzel bir psikolojik tahlil yapmış. İşte FETÖ, eline geçirdiği zavallı çocukları telkinle, büyüyle bu şekilde zombileştiriyor, örgütten ayrıldığı anda bir hiç olacağına inandırıyordu. Bu hâle gelmiş bir insana her şey yaptırılabilir.