Malumunuz, pazartesi günü gençlerin sabırsızlıkla beklediği 2022 Yükseköğretim Kurumları Sınavı (YKS) yerleştirme sonuçları ÖSYM tarafından açıklandı. Tüm genç kardeşlerimize, ailelerine ve milletimize hayırlı olmasını temenni etmekle beraber yaptığım bir araştırmanın sonucu karşılaştığım rakamlar biraz içimi sıktığını ifade etmem lazım. 

Malumunuz, pazartesi günü gençlerin sabırsızlıkla beklediği 2022 Yükseköğretim Kurumları Sınavı (YKS) yerleştirme sonuçları ÖSYM tarafından açıklandı.

Tüm genç kardeşlerimize, ailelerine ve milletimize hayırlı olmasını temenni etmekle beraber yaptığım bir araştırmanın sonucu karşılaştığım rakamlar biraz içimi sıktığını ifade etmem lazım.

Birçok üniversitenin iktisat, işletme, istatistik, ekonometri, maliye vs. bölümleri yaklaşık 220-250 taban puan ile öğrenci almış durumda. Yani 160 sorudan 20/25 net yapan öğrenciler geleceğin ekonomistleri, finans yöneticileri, bankacıları olmak hayali ile üniversitelerin yolunu tutmaya hazırlanıyor.

Pek tabi, sonuç itibariyle mezun olduktan sonra ciddi elemelerden geçip çok büyük bir kısmı farklı meslek alanlarına yönelmek zorunda kalacaklar. Ekonomi eğitimi, dünyanın gelişmiş ekonomilerine sahip ülkelerde üzerine titrenilen bir meseledir. Dünyanın sayılı okulları olan Cambridge, Harvard, MİT, London S.E., Standford, Chicago, Oxford, Yale, Princeton gibi üniversitelerin ekonomi bölümleri dünyanın dengelerini ve seyrini değiştiren çalışmalarına hız kesmeden devam ediyorlar.

Gel gelelim ülkemizdeki üniversitelerin ilgili bölümlerinde, ne yazık ki ortodoks yani ana akım iktisat literatürünün öğretilmesinden ibaret, yeni bir şey üreten değil, var olanı ezber ettiren bir eğitim anlayışı hakim. Nereden mi biliyorum?

Ekonomi alanında parmakla gösterilen üniversitelerimizden mezun olan genç kardeşlerime 'Para nasıl, hangi hesaba göre basılıyor? Basımından piyasaya girişine kadar hangi kurum ve kuruluşlar arasında ne gibi faaliyetlere konu oluyor? Paranın piyasaya sürümünde Merkez Bankası-Hazine-Bankalar arasındaki işlemlerin muhteviyatı nedir?' diye sorduğumuzda cevap alamıyoruz. Çünkü ekonominin bir numaralı aktörü olan paraya dair üç beş basit denklemin ve ünlü iktisatçının kısa tanımlamalarının ezberinden başka hiç bir şey öğrenmeden mezun oluyorlar.

Bu soruların cevaplarını dahi öğrenmeden, belli başlı ekonomistlerin teorilerine ilişkin ezberlerle mezun olan, ezberledikleri şeyleri meslek hayatlarının herhangi bir kısmında kullanamadıklarından ötürü kısa zamanda unutan, diploma için okuyup diploması üzerinden kendini konumlandırmaya çalışan binlerce ekonomi/iktisat mezununun varlığı geleceğimiz açısından büyük bir problem olarak karşımızda duruyor.

İşin enteresan tarafı bu genç kardeşlerimiz mezun olunca linked-in gibi mesleki sanal sosyal mecralarda, herhangi bir dikkat çekici akademik faaliyette bulunmadan, hatta ve hatta tezsiz bir yüksek lisans bile yapmadan kendilerini "ekonomist" olarak tanımlayacak kadar da eksikliklerinin farkında değiller.

Bir de ekonomi alanında yüksek lisans ve doktora çalışmaları yapanların hali var ki onlar da evlere şenlik. Yapılan tüm yüksek lisans ve doktorlara ilişkin tezler, sahibinin izni varsa tez.yok.gov.tr de ücretsiz yayınlanıyor. Ben de elimden geldiğince takip etmeye, içeriklerini ve özetlerini okumaya gayret ediyorum. Birkaç büyük devlet ve vakıf üniversitesin ağırlıklı olarak doktora tezleri ve nadiren yüksek lisans tezleri haricinde ortaya akademik çalışma diye koyulan şeyler insanın ciğerini parçalıyor.

Ekonominin bağımsız bir bilim olarak hayatımıza girmesi uzun bir sergüzeştin sonunda gerçekleşmiş olup bu büyük maceranın ilk ve adlarını halen daha her gün andığımız en büyük kahramanları, aslen felsefe ve tarih alanında çalışmalar yapan akademisyenlerdir. Birçoğu gazetecilik yapmış, bu gizemli bilime düşünce dünyalarında ekonomik meselelerden kaynaklı fikir ıstıraplarına cevap vermek adına bulaşmış, güncel ya da kronik yerel, ulusal ve küresel problemlere bu bilim aracılığı ile çare aramaya çalışmış dertli insanlardır.

1969'dan buyana verilen Nobel Ekonomi Ödülü sahiplerinin hayatlarını incelediğimizde ne denli ağır çalışma programlarıyla hayatlarını sürdürdükleri, öğrenci yetiştirme hususunda ne kadar kararlı, disiplinli ve bir o kadar fedakar oldukları, ezberci değil sorunlara çözüm ya da mevcut şartların daha iyisini arayan bir perspektifle işlerine sarıldıklarını görmek mümkündür.

Böyle kadroların yetiştirilmesi, oluşturulması ve arkadan gelenlerin yollarının açarak emin adımlarla ilerlemelerinin sağlanması halinde kamuya, özel sektöre, akademi dünyasına milletimizin yarınlarını değiştirecek büyük bir atılım sağlanabilir.

Hasılı, ekonomi okumak da, okutmak da, bu alanda çalışma yapmak da çok zor iştir. Dünyayı tanımayı, fikir çilesi çekmeyi, var olana alternatif üretmek yada iyileştirmek için hiç durmadan çalışmayı, felsefe, sosyoloji, tarih ve matematik bilmeyi, güncel takip etmeyi, yorumlamayı, çokça hata yapmayı, hatalarından öğrenmeyi, dönmeyi, tekrar düşünmeyi, yeniden öğrenmeyi, son nefese kadar okumayı gerektirir.

Güçlü bir ekonomi dev bir gemiye benzer. Dev bir gemiyle okyanuslarda korkusuzca yol almanın ilk şartı, onu yönetecek kaptanlara sahip olmaktır...