Global Ekonomi Ağı 2

Dünkü yazımda, global ekonomi ağının stratejisinin kuruluşundan, diğer alanlarda desteklenmesiyle oluşturulan güçten bahsetmiştim. Bugün global ekonomi ağının diğer tamamlayıcı kısımlarını anlatacağım. Yazılım ve teknolojik ilerlemeyle başlayalım. ABD, bütün bunları yaparken durmaya da hiç niyeti yoktu. Hemen ardından yazılım devrimini başlattı.Bugün her biri, bir ordu gibi Dünya’yı ele geçiren dev şirketler yarattı. Apple, Microsoft, Pepsi, Coca-Cola, ve internetin yaygınlaşmasıyla, tam erişilebilir olmasıyla daha sonra kurulmuş olan Facebook, Google, Amazon, E-bay gibi çoğu ülke ekonomisinden daha büyük olan devasa şirketler. Bu şirketlerin temel mantığı Dünya’nın en merkezi yerinden, Kamboçya’nın balta girmemiş ormanlarına kadar bilinir olmak, ekonomik hakimiyeti ele geçirmekti. Geçen aylarda Huawei’nin çeşitli yaptırımlara maruz kalmasının esas sebebini de burada görebiliyoruz. Ekonomik ve teknolojik altyapısını tamamlayan Çin, ABD’nin 50 sene önce inşa ettiği sistemde, yeni bir rakip olarak yer almak istiyor. ABD’de oyun kurucu olduğundan, kendine rakip bir oyuncunun sahaya çıkmasına izin vermek istemiyor. Mesele basit bir şirket konusunun çok ötesinde. Amerikan Global Ekonomi Ağı, kendi izin vermediği hiçbir şirkete yaşam hakkı tanımıyor ve aynı zamanda kendi kontrolü altında olmayan rakiplerde yaratmak istemiyor. Yazımın başında da belirttiğim gibi, bugün her büyük Amerikan Markası ve Şirketi, teoride numarası olmayan ama pratikte Amerikan çıkarları için savaşan, savaşmaya hazır Amerikan Ordusu gibidir. Amerika’nın süper güç olmasının yegane sebebi inşa ettikleri global ekonomi ağı ve onun yıkıcı etkisidir. Global ekonomi ağının ne olduğuyla alakalı pratik bir örnek daha vermek istiyorum. 2017 yılının başlarında, ABD dışında otomobil fabrikası açma planları yüzünden Donald Trump’ın eleştirilerine hedef olan Toyota’nın başkanı Akio Toyoda, “Toyota bir Amerikan markası sayılmalıdır.” dedi. Düşünebiliyor musunuz bunu söyleyen, onurları için, kendi görüşlerine göre Japon olmanın gereği olarak, 2. Dünya Savaşında yüzbinlerce vatandaşı teslim olmanın onursuzluk olduğunu düşünmesinden ötürü harakiri yaparak intihar etmiş Japonya’nın en büyük şirketlerinden biri olan Toyota’nın başkanı. İşte Toyota Başkanı’na bu sözü söyleten, Amerika’nın inşa ettiği global ekonomi ağının karşısında durulamaz yıkıcı gücüdür.

Peki ABD, tüm Dünya’yı ele geçirerek, dost düşman demeden herkesin eline kendileriyle alakalı bir ürün verecek seviyeye gelmeyi nasıl başardı? ABD bunu, Karl Max’ın insanları köleleştirdiğini savunduğu bireyselciliği kendi çıkarlarına göre dizayn ederek başardı. ABD, ekonomisi ve iş adamları üzerine kurulu bir ülkedir. Bu ekonomiye ve iş adamlarına yön veren şirketlerle, kongreyi elinde tutan lobiler arasında derin bir bağ vardır. Bugün ABD’yi ve doğal olarak Dünya’yı kontrol eden bu güç, iş adamları ve şirketlerinin gücüdür. Aynı zamanda bunu yaparken enerjinin, yer altı kaynaklarının gücünü de 19. Yüzyılın başlarından beri görmüşlerdi. Enerjinin gücünü çok önceden keşfeden ABD, Ortadoğu Ülkeleriyle olan derin ilişkilerden mütevellit, Amerikan Doları’nın petrol ticaretinde kullanılan yegane paralardan en büyüğü olmasını sağlayarak, Dolar’ın, Dünya’nın rezerv parası olmasını sağladı. Bunun doğal bir sonucu olarak, kurdukları Global Ekonomi Ağında, Amerikan Doları’nı çelik pençe olarak kullandılar. Bugün halen para birimlerinin bu ezici gücünü yaptırımlar yoluyla kullanıyorlar. Çıkarlarına ters düşen ülke, kişi, kurumlarının temel mantıkta ve basitçe Amerikan Dolarına erişimlerini kısıtlayarak ekonomik olarak sistemi felç ediyorlar. Benimsedikleri liberal politikalar sayesinde, Dünya’nın geri kalanınında ekonomik hakimiyeti ele geçiren Amerikan Şirketleri, birbirleriyle amansız rekabete giriştiler. Microsoft ve Apple’in rekabeti bu konudaki en güzel örneklerden birisidir. Kendi içlerinde öyle bir rekabet yürüttüler ki; ulaştıkları teknoloji mükemmele en yakını oldu. Her zaman daha iyiyi üretme, ileriye gitme, rekabetin varlığıyla geldikleri durum ortada. Bireyselciliğin ve liberalizmin etkisiyle önlemez Amerikan Yükselişi olurken Sovyetler’de ne oluyordu dersiniz? SSCB’de, kolektif düşünce hakim olduğu için halk arasında yeni fikir yaratma, geliştirme gibi bir şeyde söz konusu olmuyordu. İnsanlar, temel ihtiyaçlarını devletin yardımıyla giderme noktasındaydı. ABD’nin ekonomik kuşatması altında kalan SSCB, özellikle silah endüstrisinde geri kalmamak için bütün kaynaklarını tüketiyordu. Ama farkında olmadıkları şeyse, ABD, gelişiminin bir sonucu olarak bu askeri teknolojiye zaten sahip oluyordu. SSCB ise bütün kaynağını, ABD’nin kurduğu ekonomik sisteminin doğal bir sonucu olarak kazandığı gelişime ulaşmak ve ABD’yi geçmek için harcıyordu. SSCB Ekonomisinin, ABD’nin global ekonomik ağının karşısında duramayacağı anlaşılmıştı.

Bütün bunlar olurken SSCB son zamana kadar bunu idrak edememiş miydi dersiniz? İdrak etmişti etmesine ama ideolojileri onları yenen şeyin tam karşısındaydı. Kozmopolit Sovyet Halkı ve Yöneticileri, ulusları tek bir paydada birleştirecek kolektif düşüncenin bireyselciliğe karşı kaybettiğini görüyor ama buna karşı yapabilecekleri hiçbir şeyde bulamıyordu. Sovyetler’in, birlik oluşturmasındaki temel düşünce zaten ideolojik bütünlük içinde, kolektif olma düşünceydi. Sovyetlerde bunlar olurken Batı’da ise, halk fast-food tüketerek televizyonda NBA izliyor, Michael Jackson dinliyor, Dünya’nın geleceği konusunda fikirlerini tartışıyordu. ABD, aynı zamanda tüketim toplumu yaratmıştı. Ekonomik olarak bu kuşatmanın karşısından duramayan SSCB, 25 Aralık 1991 tarihinde dağılmıştı. Böylelikle ABD’nin inşa ettiği global ekonomi ağı, en büyük düşmanlarını ve rakiplerini tek bir kurşun atmadan yenmiş oluyordu.ABD, SSCB ile soğuk savaşı kazanmayı başarırken temel mantıkta harcama yapması gerekirken üste ekonomik olarak daha büyüyor, para kazanıyordu. SSCB’nin dağılmasıyla birlikte tartışmasız süper güç olarak ABD kaldı. ABD, yıllarca tek süper güç olmanın verdiği rahatlıkla Dünya’yı çıkarlarına uygun bir şekilde dizayn etti. Günümüze baktığımızdaysa, Putin tarafından epeyi bir toparlanmış, mesafe kat etmiş bir Rusya var. SSCB’nin yaptığı hatayı yapmayarak ekonomik gelişmeye önem veren, Dünya’ca bilinen ve kullanılan Rus Markaları yaratmak isteyen bir Putin var. Bunun farkında olan ABD’yse, Rusya’nın bu yükselişini ve eski ihtişamlı günlerine dönmesini engelleme adına bildiğiniz gibi çeşitli ekonomik yaptırımlara uyguluyor. ABD, soğuk savaş döneminde izlediği stratejiye paralel bir şekilde küresel ekonomik üstünlüğü kaptırma stratejisinden taviz verme niyetinde değil. Rusya ile ilişkileri bu şekildeyken, Çin ile yaşadıkları ticaret savaşları da işin başka bir kısmı. Yazımın ana ruhunda da belirttiğim gibi, Amerikan Global Ekonomi Ağı, geçmişte olduğu gibi günümüzde de kontrolü altında olmayan rakiplerine karşı ve hatta rakip adaylarına karşı oldukça acımasız. Çin ile yaşanılan ekonomik savaşında galibinin, global ekonomi ağının yenilmesi ütopya olan bir güç olup olmadığını da zaman gösterecektir.