TAKILIP kalmamamız önerilir. Haklıdırlar. Zira geçmiştir ve geri getirilemezler. Ne mutlu anları bugüne alıp taşıyabiliriz ne de elem verici dakikaları. Artık geride kalmışlardır. Hatıralar albümü şeklinde kendi yerlerinde dürülü dururlar...

TAKILIP kalmamamız önerilir.
Haklıdırlar.
Zira geçmiştir ve geri getirilemezler.
Ne mutlu anları bugüne alıp taşıyabiliriz ne de elem verici dakikaları.
Artık geride kalmışlardır.
Hatıralar albümü şeklinde kendi yerlerinde dürülü dururlar.

BAŞARILI var sayılan bazı kimseler bugünlerini geçmişe saplanıp kalmamakla açıklarlar.
Doğrudur kısmen.
Mazinin boyunduruğundan kurtulmadan şimdiki zamanın hakkı tam olarak verilemez.
Ve beklenen muvaffakiyet sağlanamaz.

YİNE de bir itirazım var.
Geçmiş dediğimiz yaşanmışlıklar hakikaten geçmiş midir?
Tüm alakalarını bizden kesmişler midir?
Tamamen özgür bırakmışlar mıdır benliğimizi?
Bundan emin değilim.

GEÇMİŞİN kapılarından tekrar geçeriz.
Ve bu süreklidir.
Biz unuttuğumuzu kabul etsek bile bu onların üzerini örtme işleminden öte bir anlam taşımaz.
Hafızamızın arka koridorlarına hapsetmiş olabiliriz ama bu o kapılardan geçmediğimizin ispatı sayılamaz.
Zira beyin hiç birini unutmaz üzerine kalın bir çul örtsek bile…
Öyle beklenmedik zamanlarda çıkıp gelerek kendisini hatırlatır ki, feleğimiz şaşar.
Kalakalırız.
Kararlarımızı etkiler.
Yargılarımızı belirler.
Kişiliğimizin yapı taşlarını oluşturur.
Bizi bugünkü biz yapan temel tuğlalardır.
Kaçsak da böyledir.
Yok saysak bile aynıdır.
Üzerini kapatıp beton döksek de değişen bir şey olmaz.
Geçmişimiz bizimledir.
Terk etmemiştir.

YAPMAMIZ gereken nedir o halde?
Varlıklarını kabul etmeliyiz.
Barışmalıyız.
Analiz yapmalıyız.
Bir sahih ayıklama işlemine tabi tutmalıyız.

BUGÜNE geçmişin kapılarından geçerek geliriz.
Orada bizi tutsak eden duygular da vardır hürriyetimizi kazandığımız vakitler de…
Mücadeleler sonucunda kazanımlarımız da mevcuttur, yenilgilerimiz de.
İyi olduğumuz demler gibi kötü anlarımızda vardır.
Ve hepsi bizimdir.
Bizizdir.

O halde o kapılardan yeniden geriye dönük olarak geçmeyi reddetmemeliyiz.
İnkara yeltenmemeliyiz.
Reddi miras yapmamalıyız.
Mazimize ait olan zehirli sarmaşıkları temizlemeliyiz.
İyiyi kötüden ayrıştırmalıyız.
Ve hepsini sabırla yerli yerine koymalıyız.

KARAKTERİMİZİ acılarımız inşa eder.
Ve bunlar dünde kayıtlıdır.
Onlara borcumuz vardır.
Ödemesini ise doğru bir tahlil, sağduyulu bir çözümleme ile yapabiliriz ancak.

ÖLÜM hayatın bir parçasıdır.
Kayıp diyemediğimiz görünmezleşme/gayb yine aynı şekilde bizi kimi zaman güçsüz kılsa bile çoğu defa kavi hale getirir.
Metaneti öğretir.
Ayakta kalmayı deneyimimiz yapar.

ŞAKA değildir hayat.
Ciddidir.
Özen ister.
Öylesine yaşanarak geçip gidilemez, zira peşimizi bırakmaz.

HATIRLAMAYANLAR olabilir seni.
Ama sen hepsini bilirsin, tanırsın.
Her birinin yeri ayrıdır ve özeldir.
Yerlerini değiştirmek ne mümkün ne de doğrudur.

GEÇMİŞİN öğretilerinden birisi şudur mesela;
'Söylediklerin sessizlikten daha iyi değilse, söyleme.'
Bu altın kural bize mazimizin bugüne altın bir ikramıdır.

VAKTİNDE olmuştur olması gereken her şey.
Şimdi de böyle olmaktadır.
Geri durmamalıyız o zaman.
Hayatın aktif bir aktörü olmayı ne zaman tercih edeceğiz?
Ve bunu yapamadığımız zamanlar yakınmalarımız hiç dinmeyecek.
Geçmişin kapılarından doğru bir biçimde geçmediğimizde onlar arka arkaya üzerimize yıkılmaya devam etmeyecek mi?
Etmiyor mu?
Psikologlara, yaşam koçlarına, kişisel gelişim uzmanlarına müracaat edenler nelerden bahsediyor dersiniz?

GEÇMİŞİN kapılarından doğru biçimde geçenler ve bunu cesaretle kendisiyle yüzleşerek yapanlar ancak geleceğini değiştirebilirler.
Bugünün aydınlık olması, mutlu olabilmesi bu kapılardan cesurca geçmeye bağlı.
Ama önce şu reddetme meselesi çöpe atılmalı.
Ve mazi kabul demelidir.
Sonrası mı?
Sonrası daha kolay.
Ya Selam!