Geçmiş zaman olur ki, hayali…

Mazi kimi zaman nostalji olur..

Gün gelir, «hayalî» mahlaslı şairin de söylediği gibi “hayali cihan değer…”

Lâkin kimi hatıralar da yâd ettikçe insanın içini yakar, ciğerini sızlatır…

12 Eylül sonrasıydı.. 1982’de Malatya’ya tayin olmuştum..

Sıkıyönetim devam ediyordu. 2. Ordu Sıkıyönetim Karargâhı havacılar için bir operasonel Sıkıyönetim Harekât Merkezi (birimi) kurmuştu.

Bendeniz de orada bir süre görevliydim… Sonra görev verdiklerine pişman oldular.. “Neden mi pişman oldular?

Bu yazı, zaten asıl o ibretamiz hikâyeyi anlatacak...

* * *

Merkezin arkasında yaklaşık 30 m² lik, beton zeminli, kullanılmadığı için bomboş duran bir depo vardı..

Nöbetçi olduğum bir gece oraya, Kara Kuvvetlerine ait GMC (cemse) kamyonlarla bir başçavuş komutasında birtakım sivil genç çocukları getirip hapsettiler..

Bunlar solcu gençlermiş.. Galiba toplam 30 kişi civarında idiler.

Deponun 2 metre yüksekte ufak, camları kırık bir penceresi vardı...

Mevsim kış, hava soğuk mu soğuktu… Depoda ise ne bir soba, ne bir battaniye var...

Yatacak tahta bir sedir bile yok.. Çocuklara resmen işkenceydi bu..

Bir tabure getirttim ve üzerine çıkıp içeri baktım…

Zavallılar koyunlar gibi bir birine sokulmuş tir tir titriyor ve uyumak bir yana donmamak için uğraşıyorlardı.

Selâm verdim ama kimse gaibden gelen bu sese “aleyküm selâm” falan demedi… Tabureden inip askerlerime birtakım emirler verdim.

* * *

Bolca zeytinimiz ve ekmeğimiz vardı. Mazgaldan içeriye önce ekmekleri sonra kağıtlara sarıp zeytinleri verdik. En son da çaylarını..

Gözlüklü, uzun boylu, parkalı, meşhur Deniz Gezmiş tipli bir genç vardı. (Sonra tanıştık) Mühendis olacakmış, son sınıfta imiş…

Komutan galiba bizi zehirleyip tamamen kurtulacaksınız” dedi ve acı acı güldü... Gûya espiri yapıyordu..

“Hayır kardeşim, ben öyle bir zalim değilim” dedim. “Halinize şahit oldum ve bu zulme elimden geldiğince mani olmak istedim. Karnınızı doyurun, yatacak yer de hazırlamaya çalışacağız” dedim.

O mazgalvari pencereden içeriye, buzdolabı ambalajı türündeki kartonları büküp büküp verdik. Sonra asker battaniyelerini.. Hem altlarına serdiler hem üstlerine örttüler ve gece üç beş saat olsun uyudular…

* * *

Sabah aynı karacı başçavuş gelip depo kilidini açtı ve içeri girdi… Az sonra da avaz avaz bağırarak dışarı fırladı…

Ağzından salyalar akan iri bir kurt köpeğine benziyordu.. Yanına gittim, “ne oluyor başçavuş? dedim?

Elinden gelse beni bir kaşık suda boğacaktı… Hırıltılı bir sesle bir şeyler söylemek istedi, söyleyemedi. Neden sonra…

* * *

Biraz tv dizileri gibi olacak ama devamını Pazartesi gününe bırakacağım…

#harbiden: Köşe yazılarının istiab haddini aşanlardanım. Sağolsunlar, gazetem oldukça müsamaha da gösteriyor, lâkin sınırları zorlamayalım. Söz, Pazartesi bu mevzu bitecek.. 20.12.2017