Son yapılan anketlerde “Türkiye’nin en büyük sorunu nedir?” sorusuna vatandaşın kahir ekseriyeti “ekonomi, hayat pahalılığı ve işsizlik” olarak cevap vermektedir.

Son yapılan anketlerde 'Türkiye'nin en büyük sorunu nedir?' sorusuna vatandaşın kahir ekseriyeti 'ekonomi, hayat pahalılığı ve işsizlik' olarak cevap vermektedir.

Düşünün, tüm dünyayı etkisi altına almış Covit-19 virüsünden bile çok önde olduğu görülmektedir.

Halk geçim derdine düşmüş siyasilerin derdi ise erken veya uzak bir seçimi kotarmak!

Yani, koyun can, kasap et derdinde!

-Ne garip değil mi?

Döviz yükseliyor her şeyin fiyatı yükseliyor; döviz düşüyor fiyatlar düşmüyor; döviz düştüğü yerden tekrar yükseliyor, düşmeyen fiyatlar yine yükseliyor!

Bir ülkede halk GEÇİM, siyasiler SEÇİM derdine düştüyse o ülkede işler çok düzgün gitmez!

Diyeceksiniz ki, ülkemizde geçim derdiyle seçim derdi hiç bitmez!

-Doğrudur da bu dertlerin hiç çözümü yok mu?

Yunus Emre Hazretleri 'Derdi dünya olanın dünya kadar derdi' olurmuş sözüyle çok şeyi anlatmaktadır.

Geçim ve seçim derdine düşen insan başkasının derdini kendisine dert edinemez ve içinde bulunduğu durumdan çıkmak için her yolu doğru yanlış, helal haram demeden kendi lehine çevirmeye çalışır.

-Hak hukuk, kul hakkı o da ne?

Kim zerre kadar iyilik veya kötülük yapmış, kul hakkı yemişse Allah(c.c.)'a hesabını verecek, hiçbir şekilde hesaptan kaçış yok, bu aklın bir kenarına yazılmalı!

-En zenginler en güçlüler en makam sahipleri vakti saati geldiğinde tabuttan kaçabiliyorlar mı?

Emperyalizmin bir ülkedeki birlik beraberliği bozmak için o ülke ve insanını borçlandırması en önemli projelerindendir.

Borçlu insan kararlarını sağlıklı alamadığı gibi hak hukuka uygun davranmakta da sıkıntılar yaşayabilir.

-Diyeceksiniz ki, nereden çıkardın bu geçim derdini; pandemi de bile AVM'ler, marketler dolu, trafikte son model araçlar yığınla, lüks daireler sürekli yapılıyor ve satılıyor, para olmasa bunlar olur mu?

-Ya borçlar?

Kullanılan kredilerin yıllara göre miktarına resmi verilerden bir bakınız!

Şunu da özellikle ifade edeyim; bir ülkede GEÇİM ve SEÇİM derdi varsa o ülkenin insanında kesinlikle manevi bunalım olmaması mümkün değildir!

-Ülkeyi idare eden, etmeye talip olanların SEÇİM derdi yok mu?

Ülkemizde Pazar gün seçim, Pazartesi sonuçlar belli olur; Salı günü erken seçim konuşulmaya başlar ve ülkemizin gündeminden SEÇİM hiç düşmez!

Bunu görmek için çok fazla araştırmaya gerek yok, siyasilerin demeçlerinde bu durumu her gün görmekteyiz!

Allah(c.c.) aşkına, söylediklerim gerçek değilse 'gerçek değil, abartıyorsun' deyin!

İnanın, hangisi olursa olsun siyasilerimizin söyledikleri doğru veya yanlış ben de hiç etki yapmıyor artık!

Benim gibi duyarlı bir insanı bile bu hale getirdiler ya ona yanarım!

Bu güzel ülke ve insanı bunları hak etmiyor!

Elbette ki, farklı ideolojiler olacak; ancak, bu toplumun ortak hissiyatına, dünyaya bakışına, maneviyatına zarar verilmemelidir.

Küçük şeyleri çatışma konusu yapıp toplumda kutuplaşmalara meydan verilmesinden başta siyasiler olmak üzere toplumun tüm kesimleri kaçınmalıdır.

Mesela, İstanbul Sözleşmesinden çıkış ile ilgili tartışmalara bir bakınız!

Eğer, bir ülke kadınını koruması bir sözleşemeye kalmışsa o ülkede yasa, kanun yok demektir.

Esas olan, cinayetleri ve kadına şiddeti önlemek olup bunun önlenmesi sözleşmelerle olmaz; eğitim, kanunların caydırıcılığıyla olur.

Mesela, tutturmuşlar bir 'İRTİCA' yaygarası; konuşan konuşana!

Herkes irticanın tanımını yapıyor, konuşuyor ama hiç kimse siz 'İRTİCA' ile neyi, kimi kastediyorsunuz sorusunu sormuyor veya soramıyor.

Açık ve net olarak herkes samimi olarak kıvırmadan düşüncelerini ortaya koymalıdır.

GEÇİM ve SEÇİM derdinin son bulması umuduyla…