Şu bir gerçektir ki insanların büyük bir bölümü kendisine yol gösterilmesine ihtiyaç hisseder.

Şu bir gerçektir ki insanların büyük bir bölümü kendisine yol gösterilmesine ihtiyaç hisseder. Bu uçsuz bucaksız evrende küçücük bir nokta olan dünya üzerinde yaşıyor olmanın ve kendisinden daha büyük bir gücün varlığını en derinlerde de olsa hissetmenin getirdiği bir ihtiyaçtır şüphesiz.

Bütün semavi dinler bu ihtiyacı tek doğru yoldan karşılamak üzere va’z edildiği gibi, bütün insan temelli sistemler ve dinler de bu ihtiyacı farklı amaçlar için karşılamak üzere ortaya çıkmıştır.

Temel kodları bozulmamış tek din olan İslam, insanın sonsuz hayat yolculuğunda ihtiyaç hissettiği maddi ve manevi her türlü donanımı sağlarken, yaratılmış her şeyin fıtratını korumayı birinci öncelik olarak ele almıştır. İnsanın, hayvanların, bitkilerin hatta toprağın, suyun, havanın fıtratını bile…

Günümüzde karşılaştığımız her sorunun birinci basamağını işte bu fıtrat bozulması oluşturmaktadır. Bu bozulma bilinçli olarak yapılan bir eylemin sonucudur ve her şeyin fıtratını bozma çalışmasıdır.

Öncede daha çok manevi alanda yapılan bu bozma çalışmaları, bilim ve teknolojinin gelişmesiyle artık maddesel alanlarda da kendini göstermektedir. Genetiği değiştirilen besin maddeleri, kimyasallarla üretilmiş veya karıştırılmış gıdalar, ilaçlar, parfümler, temizlik maddeleri, bedeni fıtratımızı bozdukları gibi, hormonları değişime uğratarak ruhsal fıtratımızı da bozmaktadırlar. İnsan ırkına yapılan en organize saldırının araçlarından biridir bu.

Bilim insan bedeninin sırlarını çözmeye başlamış, duyguları harekete geçiren veya pasifize eden unsurları keşfetmiş ve insanları bir şekilde istedikleri gibi dizayn etmek isteyenlerin ekmeğine yağ sürmüştür.

Hastalıkların artması, ruhsal sorunların çoğalması, şiddetin gün geçtikçe tırmanması, insani ilişkilerin bozulması, eşcinsellik gibi sapmaların önünün alınamamasında, maneviyat bozulmalarının yanında maddesel varlığımıza yönelik yapılan bu saldırıların da etkisi büyüktür. Üstelik sorunu çıkaranlar, sorunları çözme bahanesiyle insanları daha da hasta etmektedirler. Elektromanyetik kirliliğin giderek arttırılması, insanın doğayla bağının kesilmeye çalışılması, dayatılan ekonomik zorunluluklar nedeniyle insanın dar bir yaşam alanına sıkıştırılması da fıtratımızı bozan etkenlerden bazılarıdır.

Bunun yanında dinin özünü bozma çalışmaları, uydurulmuş modern çağ dinleri, ekonomik ve sosyal sistemler, bilimsel dinler (örneğin kuantumculuk), sürekli reklamı yapılan uzak doğu dinleri, benmerkezci, narsist, sisteme başkaldırmayan, sorgulamayan, vurdumduymaz, bilgisi kendisine sunulmuş olanla sınırlı, zevk almayı amaç edinmiş, adı özgür kendisi köle, çok renklilik perdesi altında tek tip olması istenen kitleler oluşturma gayretleri de manevi fıtratımızı bozmak için yapılan uğraşlardan bazılarıdır.

Bu iş dikkatli bakmayanın göremeyeceği kadar sinsice yapılmaktadır. Adım adım ve sabırla hayata geçirilmektedir. Siz bir ilaç içtiğinizi, tedavi olacağınızı sanırsınız sadece. Ya da temizlik yaparsınız, güzel kokmak istersiniz. Ya da göz alıcı güzellikte ve tatlarda yiyecekleri tükettiğinizi sanarak mutlu olursunuz. Belki de her zaman evde yemek sıkıcı gelir, milyonlarca dolar para harcanarak şişirilmiş yemek şirketlerinin o leziz yemeklerini yemek istersiniz ara sıra. Ama bunlarla birlikte vücudunuzda, hormonlarınızda, beyin kimyanızda ne tür tahribatlar yapıldığını fark edemezsiniz.

Siz uzak durmak isteseniz, televizyon marifetiyle hipnotize edilmesine izin verdiğiniz çocuklarınız, bilinçlendirme görevini ihmal ettiğiniz eşiniz, dostunuz, aileniz, akraba ve arkadaşlarınız sizi bunlara zorlar. Toplum bir kere bu yola kanalize edildi mi, artık dönüşü çok zor ve meşakkatli olur. Fark edilmeden fethedilirsiniz ve size sunulan yaşam tarzını, toplumdaki çarpıklıkları, sapmaları fıtratın giderek bozulmasını film seyreder gibi seyredersiniz. Sonunda siz de bu çarpık hayat tarzının bir nesnesi olursunuz.

“Lekad halaknâl insâne fî ahseni takvim Summe radednâhu esfele sâfilîn” (Tin suresi/4-5)