Felsefenin İslamileştirilmesi nedir?

Felsefenin İslamileştirilmesi, günümüzde halen kabul gören düşüncelerin, fikir akımlarının, sosyal ve fen bilimlerine ait bilgilerin Kuran’a arz edilmesidir. Hadislerin doğru olup, olmadıklarının bir kontrol yöntemi de, hadislerin Kuran’a arz edilmesidir. Biz Müslümanlar bir hadisin doğru olup olmadığına, nihai olarak Kuran’a aykırı olup olmadığına bakarak karar veriyor isek, insanların üretmiş olduğu bilgilerinde doğru olup olmadığını, Kuran’a arz ederek değerlendirmemiz gerekmez mi? Denilebilir ki, “o zaman objektif bir bilimden söz edilemez.” Kuran ile bilimin çatıştığı yerde, biz bilimi kabul etmeliyiz denilebilir. Ancak kuran ile bilimin çatışabilme ihtimalini kabul edince, Kuran’a inanmamamız gerekir. Çünkü bilim kesin doğru kabul edilen bilgilerden oluşur. Zaten bilimde kesin kabul edilmeyen bilgilere teori denilmiyor mu? Kesin birbirine iki zıt bilgi aynı anda doğru olabilir mi? Biz Kuran’ın kesin doğru olduğunu kabul ediyor isek, bilim ile de çatışmayacağını kabul etmemiz gerekmez mi? Çatışma varsa ya bilimsel bilgi doğrudur, ya da kuran doğrudur. İkisinin aynı anda doğru olması mümkün olamaz.

***

Peki! Bu gün Batı Dünyası’nda ve Türkiye’de öğretilen, bilim kitaplarında geçen bilgiler ve felsefi olarak doğru kabul edilen fikir akımları ile Kuran’da geçen bilgilerden çatışma içinde olan bilgiler yok mu? İkisinin aynı anda doğru olması mümkün müdür? Küçük bir örnek, Darwin Teorisine göre bütün türlerin çoğalması tek hücreli canlılardan gerçekleşmiştir, Allah ise Kuran’da Hz. Ademin bir canlıdan türediğini değil, topraktan yaratılıp sonra ruh üflenerek canlandırıldığını bildirmektedir. İki bilginin aynı anda doğru olması mümkün değilse hangisine inanmalı Müslüman bir biyolog veya bir bilim adamı? Soruları ve sorunları yok sayarak, ortadan kaldıramazsınız. Cesurca soruları sordurmalı, cevaplarını arayıp bulmalıyız. Soruları sordurmamak, sadece bizim inandırıcılığımızı azaltır.

***

Bilim alanındaki örnekleri çoğaltabiliriz. Felsefi fikir akımları konusunda da aynı tezatlar vardır. Örneğin, eşcinsellerin toplum içinde normal görülmesini ve hatta evlilik haklarının olmasını savunan felsefi fikirler var. Hatta Kürtlere özgürlük istediğini söyleyen bir parti dahi, seçim beyannamelerine eşcinsellerin haklarının savunulmasını koydu. Aynı zaman da bu partinin lider kadrolarına sorsak, bir çoğu kuranın Allah tarafından gönderilmiş kesin bilgiler olduğunu söyleyeceklerdir. Oysaki Kuran’ın eşcinselliği kötülendiğini, sırf bu ahlaksızlıkları yüzünden bir kavmin yok edildiğini, hem eşcinsel hakların savunmanın ve hem de kuranın bütün ayetlerinin Allah katından ve doğru olduğunu savunmanın tezat olduğu konusu, eşcinsel hakların savunuculuğunu yapanlara söylense, tezat olduğunu asla kabul etmeyeceklerdir. Çünkü tezat olduğunu itiraf etseler, ikisinden birini bırakmaları gerektiğini kabul etmek zorunda kalacaklardır. Zaten Türkiye tezatlar ülkesidir. Batı ile doğu arasında sıkışmış düşüncelerin altında huzursuzluk çekenlerin ülkesidir.

***

Aslında en büyük güç savunulan fikirlerin arasında, tezatların olmamasıdır. Çelişkin yoksa, uzun vadede insanları kendine inandırabilirsin. Ama fikirlerin arasında veya fikirlerin ile eylemlerin arasında çelişkilerin olursa, uzun vadede kaybedersin. Kaybedenler, her zaman çelişkileri yüzünden kaybediyorlar. İşte felsefenin İslamileştirilmesi bunun için gereklidir. Uzun vadede Müslümanlar huzura ersin diye felsefenin İslamileştirilmesi gerekir. Haftaya nasılın cevabını arayacağız inşaallah.