Öyle bir patlama yaşadın ki, Hiroşima’ya ve 11 Eylül’e benzetildi yaşadıkların. Onlarca kaybın var, binlerce yaralın var Ey yaralı şehir! Yaralısın, yüreğin paramparça. Neler oldu sana ey Beyrut! Üzerindeki bu kara bulutlar neden bitmez.

Ey Beyrut! Sen nasıl bir şehirsin ki herkesin gönlüne taht kurmuş, kalblerini çalmış, sevgilerini cezbetmişsin. Herkes seni soruyor, seni merak ediyor. Dünyanın her yerinden insanlar arayıp hüzünlerini belirtiyor. Türkiye'nin bütün şehirlerinden insanlar acısını dile getiriyor. Dünya gibi bütün Türkiye'yi de hüzün kapladı. Başsağlığı mesajları yağıyor dört bir yandan. Onları sana iletiyorum ey Beyrut!

Ey Beyrut! Neden insanların kalplerini ve gönüllerini hüzne ve kedere gark ediyorsun. Sen neşenin, tebessümün, barışın ve huzurun diyarı değil miydin? Herkes seni bunun için sevmiyor muydu? Sendeki canlılık bütün Arap alemine huzur ve barış olarak dönüyordu. Ne oldu sana da felaketlerin ve hüznün şehrine dönüştün Ey Beyrut! Nizar Kabbani 'Beyrut Sevgilim' adlı şiirinde de bunu görmüş ve sana bundan dolayı seslenmişti:

'Nerden geldi Beyrut

Kasvet sana?

İnceydin, alımlıydın

Nasıl dönüştü cıvıl cıvıl serçeler

Yarasalar, gece kedilerine.'

Öyle bir patlama yaşadın ki, Hiroşima'ya ve 11 Eylül'e benzetildi yaşadıkların. Onlarca kaybın var, binlerce yaralın var Ey yaralı şehir! Yaralısın, yüreğin paramparça. Neler oldu sana ey Beyrut! Üzerindeki bu kara bulutlar neden bitmez. Tanrı'nın gazabına mı uğradın? İstilacıların hışmına mı uğradın? Yoksa sana nazar mı değdi, ey Beyrut! Sen bunu hak etmiyorsun. Hak etmiyorsun, ey Beyrut!

Ahh Beyrut! Türkiye'de ve dünyanın her yerinden insanlar üzerine söylenmiş şarkıları dinliyor. Feyruz'dan, Marcel Khalife'den, Macide er-Rumi'den dinliyorlar hüzünlü sesini. Nizar Kabbani, Emin Reyhani ve Cibran Halil Cibran'dan Beyrut'u okuyor insanlar… Acıya kalplerini üzerine yazılmış şiirler ile teskin etmeye çalışıyorlar.

Kadim yüzyıllardan bugüne ticaretin merkeziydin, ey Beyrut! Limanların can damarlarındı senin. Fenikelilerden beri limanların hayat veriyordu bütün Arap alemine. Şimdi zaten birkaç yıldır çökmüş ve batmış ekonominin son can damarını da kestiler. Limanların ticaretinin şah damarıydı. Fenikeliler buradan dünyanın her yerine açılırdı. Arap tacirler, gemilerle buradan ticaret için dünyanın dört yanına dağılıyorlardı. O tacirlerin sana Akdeniz üzerinden döndüklerinde kışın dağlarındaki sedir ağaçları üzerine yağan beyaz karlardan dolayı 'Lebanon... Lebanon' diye ad vermişlerdi.

Ey Beyrut! Adım adım çökerttiler seni. Önce siyasetini vurdular. Siyasi hesaplar uğruna yok ettiler seni. İhmaller, yolsuzluklar ve başarısız hükümetler yok etti ruhunu. Sonra toplumsal düzenini bozdular. Müslümanları, Dürzileri ve Hristiyanları yeni iç savaş ortamına çekmek için kaosa sürüklediler. Aylardır ekonominin üzerine oynadılar ve son liman patlaması ile ekonominin şah damarını kestiler.

Ey Beyrut! Artık uyanmalısın. Batılı devletler yıllarca çıkarları için seni budadı. Komşuların seni hep kaosa soktu. Beyaz güvercinlerini vurdular, zeytinlerini elinden aldılar. Seni enkaza çevirmek istiyorlar. Hani nerede senin o büyük entelektüellerin? Hani nerede senin o büyük siyasilerin? Hani nerede senin barış için çalışan büyük tacirlerin? Yoksa seni terk mi ettiler…

Ey Beyrut! Haydin kalk ayağa! Sen bunu hak etmiyorsun. Çünkü senin sağlığın bütün Arap aleminin sağlığıdır. Senin hastalığın bütün Arap aleminin hastalığıdır. Sykes-Picot ile bağlarını kesmişlerdi şimdi de çıkarları için seni kaosun ortasına atıyorlar. Fakat artık uyanma vaktin geldi, ey Beyrut!