F35 ALIYORUZ DERKEN

Bir F35 furyası bütün ülkeyi kasıp kavuruyor. Haksızda sayılmazlar zira beşinci nesil bir uçak olup bir sürü teknolojik özellikleri bünyesinde taşıyan ve adeta yürüyen karargâh niteliği taşımaktadır. Türevlerine oranla ciddi bir üstünlük sahibi olan F35’ler, elbette önemli bir güç demektir.

Ancak, alacağımız F35’lerin özelliklerinin hepsini istediğimiz zaman ve tam teşekkül halinde kullanamayacağımızın da özellikle altını çizmek istiyorum.

Malumunuz ülkemiz dâhil birçok ülke bu uçağın imalat aşamasına ortak durumdadır. Ancak uçak, kontrol mekanizmaları bakımından sayısız şekilde ABD kontrolünde olup hiçbir şekilde müdahale imkânı olan bir uçak değildir. Yani paranızla aldığınız uçağınızı istediğiniz gibi ve uçağın sahip olduğu bütün özellikleri kullanabilme hakkınız yoktur!

Bunca veveyla koparılan bu savaş uçaklarının alımı ile alınmaması arasında öyle anlatıldığı gibi devasa farklar bulunmamaktadır. Uçağın programının güncellenmesinden tutunda diğer parçalarının montajına kadar hepsinden yana mutlak bir ABD kontrolü vardır.

İsrail. Bu sıkı ve katı kontrol aşamalarından bağımsız tutulmuş ve uçağın bütün özellikleri İsrail ordusunun bilgisine verilmiştir. Bir başka deyişle, İsrail ve Türkiye görünürde aynı uçağa sahip olmalarına karşın aslın da asla aynı olmayan iki uçak sahibi olacaklardır.

Aynı şeylerin F16 uçakları için de geçerli olduğunu söyleyenlere cevabende diyorum ki, F16 uçaklarında ki güvenlik ve kontrol mekanizması, F35 uçaklarında ki kontrol mekanizmasının yanın da adeta bir hiç kalmaktadır.

Türkiye bu uçağa sahip olduğu zaman isim ve model olarak envanterine geçecek olan ile kullanım ve kapasite olarak sahip olduğu uçak asla aynı olmayacaktır.

Uçağın yazılımının yanı sıra ABD’den doküz yüz civarında farklı parçaları da almak zorunda olduğumuzu hesaba katarsak, göbeğimizden bağlı ve bağımlı olduğumuz gerçekliğinin boyutlarına dair de söylemek istediğimi ortaya koyabilmiş olabilirim diye düşünüyorum.

Bir de bütün bunların yanına, henüz almadığımız uçaklar için bir milyar doların üzerinde bir ödeme yaptığımızı ve aynı zamanda uçakların eğitimini almak üzere ABD’ye gönderdiğimiz pilotlarımızın giriş kartlarının da iptal edildiğini hesaba katarsak, hepten bir keşmekeş içerisinde olduğumuzun genel bir fotoğrafı ortaya çıkmış olacaktır.

F35, Doğu Akdeniz ve bugün ki Erbil konsolosumuza yapılan menfur girişimleri alt alta koyarak okumaya çalıştığımız zaman, önümüzde ki günler ve ayların ne gibi felaketlerin habercisi olabileceğine dair önemli verileri elde etmiş olacağız.

Pentagon, Türkiye’nin F35 program kapsamından çıkarılmaması için henüz geç kalınmış değildir derken, kapıları tamamen ve ardına kadar kapatmış olmadıklarını açıkça izah ederken, kapalı ve muğlak bıraktığı mesaj, neyin ve hangi tavizlerin karşılığında olacağını da Türk yetkililerine bıraktığı imasını vermeyi de ihmal etmemiştir.

Sahi nasıl ve hangi tavizler karşılığında!?

Gerek Trump ve gerekse Pentagon’un aleni ve açıkça ve üstelik sayısız kez dile getirdikleri çeşitli yaptırımların uygulanacağı tehditleri, elbette kolay göğüslenebilir türden değiller. Ancak, bağımsız ve kendi kimliğini Dünya siyasi atmosferinde kullanmak ve büyük bir devlet olmanın gereğini yapmanın özellikleri de, kendisini tam da böylesi zamanlarda göstermiş ve göstermelidir de.

Elbette risk büyük, kayıp büyük ve bütün bunların yanın da kazançta büyüktür. Umuyor ve diliyoruz ki bu coğrafya ve bu ülkenin büyüklüğüne dair bir siyasi vakar, kimlik ve tavır kendisini gösterir ve içerisinde bulunduğumuz ve olası büyük sıkıntılar ülkemizi teğet geçer.