Adamlar konuşuyorlar,  konuşuyorlar… Dinden, ahlaktan ve ecdattan bahsediyorlar. Mangalda kül bırakmıyorlar. Vatan, millet Sakarya edebiyatı yapıyorlar. 15-20 senelik döneme bakıyorsunuz; Fuhuş yüzde 790 artmış. Cinsel istismar yüzde 434 artmış.

Adamlar konuşuyorlar, konuşuyorlar…

Dinden, ahlaktan ve ecdattan bahsediyorlar.

Mangalda kül bırakmıyorlar.

Vatan, millet Sakarya edebiyatı yapıyorlar.

15-20 senelik döneme bakıyorsunuz;

Fuhuş yüzde 790 artmış.

Cinsel istismar yüzde 434 artmış.

Madde bağımlılığı yüzde 678 artmış.

Bakın dostlar!

Yakın tarih, istikbal için dürbün görevi yapar.

Size yakın tarihten bir örnekle meseleyi izah edeyim:

Milli Mücadele yıllarında Maarif Vekilliği ve Sıhhiye Vekilliği gibi görevlerde bulunmuş olan bir siyasetçi var: Dr. Rıza Nur.

Dr. Nur, Türkiye Cumhuriyet'inin 'tapusu' olarak görülen Lozan Antlaşmasını imzalayan üç temsilciden biridir.

Daha sonra M. Kemal Paşa ile arası açılınca işin rengi değişti.

İşte bu Dr. Rıza Nur Milli Mücadele sırasında halkın düşmana karşı direnişini güçlendirmek için neler yapıldığını hatıralarında şöyle anlatmaktadır;

'Bakkal Yorgi başımıza vali, Vasil jandarma zabiti olacak, nasıl dayanacaksınız? Hakikaten Türk buna tahammül edemiyor. Anadolu'da bu esnadaki seyahatlerimde bizzat böyle propaganda yaparken bu sözlerin her şeyden müessir olduğunu görüyordum. Aynı zamanda dini de ele alıyorduk; 'Kur'an'ı abdesthane kağıdı yapacaklar, size şapka giydirecekler !... diyorduk. Bu da pek müessir oluyordu'.

Ağustos 1922'de Yunan'ı ülkemizden kovduk.

Aradan üç sene geçti.

Bakkal Yorgi başımıza vali olmadı ama 1925'de Şapka inkılabı yapıldı. Rıza Nur'un halkımızı Milli Mücadele'ye 'teşvik' için söylemiş olduğu 'size şapka giydirecekler' 'korkutması' başımıza geldi.

1920'lı yıllarda ne anlama geliyordu 'şapka' giymek biliyor musunuz?

Rıza Nur'un ifadesiyle söyleyelim: 'Bakkal Yorgi'nin başımıza vali olması ve Vasil'in jandarma subayı olması' gibi bir şeydi.

Her neyse bunlar şimdilik 'tarih' oldu.

Niye bu anekdotu anlattım?

Önümüzdeki 3-5 sene içinde büyük bir tehlike görünüyor. Bu tehlike ailedeki dağılmanın artacağı yönündedir. 2002 yılında 'muhafazakar' bir partinin 'eşcinsellerin haklarını yasal statüye kavuşturma' vaadiyle başlayan ve 2011'de İstanbul Sözleşmesinin imzalanmasıyla hayata geçirilen bu süreç, LGBT'nin önümüzdeki 3-5 sene içinde Türk-İslam aile yapısını cepheden tehdit etmeye başlayacağını gösteriyor.

Baksanıza; 24 Nisan 2020'de Diyanet reisinin 'eşcinsellik İslam'ın tel'in ettiği bir hastalıktır' sözüne karşı ortaya çıkan tepkilere.

Böyle bir safhaya nasıl geldik?

Kimlere güvendik?

Eşcinselliğin 'normal' olduğunu hangi 'dindar' parti müdafaa etti?

Diyanet reisinin 'zinaya yaklaşmayın' ifadesine karşı çıkanlar kimler? Destekleyenler kimler?

'Zinaya yaklaşmayın' anlayışını 'destekleyenler', eşcinselliğe de 'destek' verdiler mi vermediler mi?

Her Ramazan ayında LGPT dernekleri İstanbul'da, son 5-10 seneden beri nümayiş yapmaktalar.

Kuvvetle muhtemel bu Ramazan ayında da yapacaklar.

Ey ahali!

Rahat mısınız?

Önümüzdeki yıllarda kardeşinizin veya çocuğunuzun 'eşcinsel' olması karşısında ne yapacaksınız?

2014 yılında İstanbul'da iki erkeğin 'evlendiği' yönünde medyada haberler yer aldı. İstanbul Sözleşmesi bunun zeminini hazırlamıştı zaten.

Batılı toplumlar çöküşte.

Orada aile dağılmış.

Ülkemizde bir kısım çevrelerin Batı'ya 'tapulanmaları' hala devam edecek mi?

Kendimiz olmayacak mıyız?

Efendiler!

Aile yapımız darmadağın oluyor, siz neyin peşindesiniz?

Herkes 'yetkisi' nispetinde' sorumludur.

Bir taraftan Diyanet reisinin 'eşcinsellik İslam'ın lanetlediği bir hastalıktır' sözünü 'desteklediğinizi' söylüyorsunuz ama diğer taraftan İstanbul sözleşmesi yerinde duruyor.

Hala birbirinizle kayıkçı kavgası yapıyorsunuz.

Aile elden gidiyor.

Uyanın, uyanın.

Ey millet!