Evren de istemişti


Özellikle sağ tabandan gelen liderlerin Başkanlık Sisteminden yana olduklarını biliyoruz.

Demirel’in, Özal’ın, Erbakan’ın, Türkeş’in, Yazıcıoğlu’nun başkanlık sistemi konusundaki görüşleri malum.

Özellikle parlamenter sistemdeki tıkanmalar karşısında çözümün başkanlık sisteminden yana olduğunu söylediler.

Sistem tıkanıklıklarında dönemlerinde Cumhurbaşkanlarının da gönüllerinden başkanlık sistemini geçirdikleri söylenir.

Sunay ve Korutürk’ün bile…

Cumhurbaşkanlığı, 12 Eylül öncesindeki kardeşin kardeşe kırdırıldığı anarşi ve terör ortamına rastgelen Fahri Korutürk, çeşitli çevrelerden gelen duruma müdahale etmesi, masaya yumruğunu vurması konusundaki talep, telkin, hatta baskılara karşı yetkisizlikten yakınmıştı.

Korutürk’ün danışmanlığını yapan Ali Baransel, “Bıçak Sırtında” adlı kitabında şöyle aktarıyor:

“…Ben ilave yetki istemiyorum ki. Ben bunalımdan çıkacak bir yol arıyorum. Parlamento bir hükümet kuramayınca ne yapmalıdır? ‘Cumhurbaşkanı müdahale etmelidir. Cumhurbaşkanı yeminine bağlı kalmalıdır’ deniyor. Batı ülkelerinde Cumhurbaşkanını yemininin ötesinde yetkiler ile teçhiz etmek ihtiyacı neden duyulmuştur? Bunlar üzerinde durulmalıdır. Ben yetkilerimin neler olması gerektiğini kendim vazedemem.”

Korutürk’ün görev süresi dolduktan sonra Parlamento uzun süre Cumhurbaşkanını seçememişti.

Bu durum, 12 Eylül ihtilalinin temel gerekçelerinden biriydi.

***

12 Eylül’den sonra yeni Anayasa çalışmaları yapılırken üzerinde durulan konulardan biri de Başkanlık Sistemiydi.

Anayasayı hazırlayan komisyonunun başkanlığını yapan Danışma Meclisi Üyesi Prof. Dr. Orhan Aldıkaçtı Başkanlık Sisteminden yanaydı.

Bu görüşünü Tercüman Gazetesinin düzenlediği Anayasa toplantılarında dile getirmişti.

Yalnız Aldıkaçtı değil, Milli Güvenlik Konseyi ve Devlet Başkanı Kenan Evren’in de eğilimi başkanlık sisteminden yanaydı.

Ancak 1961 Anayasasının hazırlayıcılarından Emin Paksüt Evren’i bu görüşünden vazgeçirdi.

Paksüt, Evren’in 12 Eylül sonrasında Başbakanlık teklif edecek kadar güvendiği bir isimdi.

“Ya sizden sonra birisi gelir ve diktatörlük yaparsa” sözleri Evren Paşa’yı iknaya yetmişti.

Sonrasında 12 Eylül Anayasası yetkileri genişletilmiş bir Cumhurbaşkanlığı modelini ortaya çıkardı.

Yetkileri geniş fakat sorumsuz…

***

Anayasa böyle yapıldı ama Evren Paşa’nın gönlü Başkanlık Sistemi’nde kalmıştı.

1995 yılında basılan Unutulan Gerçekler adlı kitabında bu duygusunu açıklamaktan geri kalmamıştı.

Evren, mevcut sistemin çarpıklığının farkındaydı.

Yavuz Donat’ın da aktardığı gibi, siyasi liderlerin tarafsız bir şekilde Cumhurbaşkanlığı yapabileceklerine inanmıyordu.

Her ne kadar Anayasada tarafsız Cumhurbaşkanı yazsa da uzun süre bir partiye liderlik yapmış bir kişinin Cumhurbaşkanı olduktan sonra tam anlamıyla tarafsız kalamayacağını, partisi ile ilişkilerini tümden koparamayacağını düşünüyordu.

Özal’ın da Demirel’in de Cumhurbaşkanı olduktan sonra Başbakanlık elbisesini üzerlerinden çıkaramadıklarını savunuyordu.

Çözümün, ABD’deki Başkanlık Sistemine benzer bir başkanlık sistemi olduğu görüşündeydi Evren…

Cumhurbaşkanı yürütmenin başı olmalıydı.

“Bazı kişiler başkanlık sistemi bizi diktatörlüğe götürür iddiasını ortaya atabilir “diyordu.

Nitekim bir ara kendisi de bu görüşün etkisi altında kalmıştı.

Ancak yaşanan tecrübelerden sonra görüşü değişmişti:

“Vaktiyle ben de öyle düşünmüş ve Anayasa yapılırken başkanlık sistemi teklifine sıcak bakmamıştım. Ama gördüm ki, bu düşünce tarzı doğru değildir. Milletimiz demokrasiyi öyle benimsemiştir ki, artık geriye dönüş mümkün değildir. Bu konuyu şahsen çok önemli görmekteyim. Yürütmenin başı olan Başbakan ile Cumhurbaşkanı arasındaki anlaşmazlıkların ve yetki karmaşasının giderilmesi ancak başkanlık sistemine geçilmesiyle önlenebilir diye düşünmekteyim.”

Yaşanan tecrübelerden sonra 12 Eylül Anayasasını yapan da böyle dediği halde, hâlâ 12 Eylül Anayasasının ucûbe sistemini savunmak niye acaba?...

Yetkileri çok fakat sorumluluğu yok bir Cumhurbaşkanı daha mı çok hoşlarına gidiyor?