EVET Mİ HAYIR MI (2)

Hüsamettin Efendi, her zaman olduğu gibi o günde erkenciydi. Garson Dilaver ile Çaycı Recep’in dışında çay ocağında iki kişi daha vardı. Selam verdi. Her zaman oturduğu pencere kenarına bir iskemle çekti; oturdu. Dışarıda hava açık; ancak dondurucu bir soğuk vardı.

İnce uzun boyu, yüzünden hiç eksik etmediği yaltak gülümsemesi ile dikkat çekmeye çalışan Garson Dilaver, Çaycı Recep’e, “Çek, Hüsamettin Abeme demli bir çay”, diye seslendi.

Hüsamettin Efendi, yaptığı esnaflığı çocuklarına devrettikten sonra evine uzak olsa da bu çay ocağına takılmayı alışkanlık haline getirmişti. Kendisi gibi ömrünün son çeyreğini yaşayan arkadaşları ile bu çay ocağında buluşmak ona ayrı bir zevk veriyordu. Garson, o günün gazeteleri ile birlikte getirdiği çayı masanın üstüne bırakırken üstüne vazifeymiş gibi, “seninkinin eli kulağında şimdi düşer”, dedi. Hüsamettin Efendi, bu münasebetsizliğe cevap vermedi. Garson uzaklaştı.

Hüsamettin Efendi, bir yandan gazete okurken diğer yandan çayını yudumluyordu. Çay ocağının kapısı arada açılıyor, içeriye birileri giriyordu. Naci Bey’in içeri girdiğini doğrusu fark etmemişti. Naci Bey, “Selâmün aleyküm, ağam! Bugün yine erkencisin. “Ve aleykümü's-selam!” dedi doğruldu Hüsamettin Efendi, elini Naci Bey’e uzattı. Tokalaştılar.

“ Eh, nasılsın, Naci Bey’im?”

“Sorma, ağam aha dün gece vallaha sabaha kadar yine gözüme uyku girmedi! Döndüm durdum yatağın içinde. Ya hu ne olacak bu memleketin hali?”

“N’olmuş memleketin halına?”

“Daha ne olacak baba çıka! Sen bu memlekette yaşamıyor musun? Halımız ortada işte!”

Hüsamettin Efendi, ocağa doğru seslendi; Dilaver, oğlum Naci Bey’e demli bir çay”, dedi sonra döndü anlaşılan o ki bu gün de sözümüz keskin, sohbetimiz uzun olacak.”

“Yahu sen ne gamsız insansın. Sanki olanlar bir bana oluyor!”

“Dur hele beyim, nefeslen! Yine ne oldu da böyle hey heylendin?”

“Yahu ülkenin yönetim şekli değişiyor! Cumhuriyetin temel değerleri yontuluyor! Daha ne…

“Ha! Orada dur. Kimsenin Cumhuriyeti değiştirdiği falan yok. Türkiye’de bir referandum yapılacak hepsi bu!”

“Öyle diyorsun?”

“Öyle diyorum ya! Ne olmuş?”

“Yahu daha önce de konuşmuştuk. Bu başka bir şey… Şayet bu referandumda evet çıkarsa neler değişecek biliyor musun?”

“Biliyorum; Türkiye, Cumhurbaşkanlığı Sistemine geçecek”.

“Bak gözüm, dünyada Cumhurbaşkanlığı Sistemi diye bir sistem yok.”

“İyi ya bu anayasa ile biz de bunu icat etmiş oluruz?”

“Sen işin dalgasındasın! Anayasa nedir? Bir toplumda devletin yönetim biçimini belirten, yasama, yürütme, yargılama erklerinin nasıl kullanılacağını gösteren temel kanundur. Devletin yurttaşları ile yaptığı, yurttaşların hak ve ödevlerini, özgürlüklerini düzenleyen bir mutabakat metnidir.”

“Eh, ne olmuş yani?”

“Bak bir de ne olmuş diyorsun. Daha ne olsun. Getirilmek istenen bu yönetim biçimi ile denetimsiz demokrasiye kapı açılıyor. Yargı vesayet altına alınıyor. Partili yani taraflı cumhurbaşkanı isteniyor. Devlet, bir kişinin tekeline veriliyor. Ülkeyi kararnamelerle yönetmenin önü açılıyor. Kısacası kontrol edilmeyen, edilemeyen bir güçle devlet yönetilmek isteniyor.”

“Dur yahu, makineli tüfek gibi atışa başladın. Ben, bizi yönetenlere inanıyorum. Ben istikrarın bu ülkeye çok şeyler kazandırdığına ve kazandıracağına inanıyorum.

“ İstikrar ha! Yaptıkları ortada!”

“Ortada ya! Bak yollara, köprülere, tünellere, viyadüklere… Hava limanlarına… Bak sağlıkta ulaştığımız yere… İletişimdeki yeniliklere… Hayal bile edemeyeceğin yere geldi Türkiye!”

“Ha öyle mi? Yani yaptıklarımız yapacaklarımızın teminatıdır diyorsun! O zaman ben de söyleyeyim. Bak; yerlerde sürünen eğitime… Bak, ahlak ve kültür yozlaşmasına… Bak, açılım politikaları ile azgınlaştırılan teröre… Bak, devlet içerisinde örgütlenmesine müsaade edilen FÖTÖ yapılanmasının ülkemize verdiği zarara… Bak, iflas etmiş dış politikamıza… Dünyada itibarsızlaşan, yalnızlaşan, tükenen Türkiye’mize… Dış borca, işsizliğe… Daha sayayım mı? Ben artık huzur istiyorum huzur! Binlerce yıllık devlet geleneğine sahip olduğunu iddia ettiğimiz devletimiz gibi her Allah’ın günü hop oturup hop kalkan kaç ülke var dünyada! Bütün bunları ne kadar görmezden geleceksiniz Allah aşkına!

“ Yeter yahu; başımı şişirdin! Bak, çayın soğudu!”