Ergenekon ruhu...

Bülent ARINÇ’ın o günlerde söylediği meşhur sözü hatırlıyorum: “İyi ki, bu komuta heyeti zamanında bir savaşa girmemişiz, askerlik dışında her şeyle meşgul olan bu heyet savaşı yönetemezdi” meâlindeki sözlerinden sonra ortalık bir hayli karışmıştı...

Hürriyet gazetesinin başyazarı Oktay Ekşi, «Bülent Arınç galiba ‘dikkat çekme nöbeti’ geçiriyor» demişti. “Arınç’ın derdi ne?” diye soruyordu. Öyle ya, onların kafasına uymayan her görüş; onlar gibi konuşmayan herkes problemliydi... Hálâ da öyle değil mi?

Resmî ideoloji şablonuna uymuyorsan bir derdin vardır...

Dert işinde haksız sayılmazlar, bizim bir değil bin derdimiz var ama onlar bunun sebebini samimi olarak hiç merak etmediler.. Zira derdimizin kaynağının kendi dayatmaları olduğunu zaten biliyorlardı..

Derdin kaynağı onları formatlayan derin güçlerin millete dayattıkları resmî idelojidir. Yani şu meşhur Ergenekon Da’vâsı’nın ruhu olan ve yaklaşık yüz yıldır üzerimize uymayan, uydurulamayan elbisenin sıkıntısı...

Bu elbise yüzünden Atatürk hakkında bir koruma kanunu bile çıkartmışlardır... (31 Temmuz 1951’de yürürlüğe giren 5816 sayılı Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkında Kanun...)

Sevilen, minnet duyulan bir müteveffa şahıs neden korunmaya ihtiyaç duyulur? İşin aslı Atatürk üzerinden oynanan oyunları gizlemek, her yöne çekebildikleri bir tabu ile milleti hizaya getirmektir amaç...

Ergenekon da’vâsı basite alınacak da’vâ değildi... Bilerek sulandırıldı. Fetocu hâkim ve savcılar yüzünden millet indindeki ehemmiyetini de yitirdi... FETÖ terör örgütü bu mühim dâvayı katletti, ırzına geçti...

Zira FETÖ ile Ergenekocuların talimat aldıkları odaklar aslında aynıydı.. Gladyo bile FETÖ ile irtibatlı idi...

O günlerde üstad Eygi, Yenişafak’ta çıkan bir röportajı değerlendirdiği yazısında TSK’nin tavrını değerlendirirken Ergenekon da’vâsında ortaya çıkan ve milletimizin şaşkınlıkla izlediği bir ruh haletini de tahlil ediyordu:

“Salim Derviş Paşa röportajı” YAŞ mağduru Deniz Kuvvetleri kökenli Öğretmen Binbaşı İskender Pala’nın ordudan atılma hikâyesidir.

Ergenekon ruhu hakkında daha fazla fikir sahibi olmak isteyenler internetten aratıp okuyabilirler.. Üzerinde yıllar geçti (2009) lâkin hálâ hatırladıkça hayıflanıyorum. Üstadın yazısından aktarayım:

“Yeni Şafak gazetesi, Deniz Kuvvetleri eski komutanı Salim Dervişoğlu ile yapılan bir röportajı yayınladı. Amiral Dervişoğlu, bir deniz subayı olan edebiyatçı İskender Pala‘nın ordudan niçin atıldığını şöyle anlatıyor:

Soru: Dr. İskender Pala‘yı tanırsınız...

Evet, benim emrimde çalıştı. Bizim camiamızda yetişmiş çok nadir insanlardan biriydi. Müzede (Deniz Müzesi‘ni kastediyor) yaptıkları hiçbir zaman unutulmayacak şeylerdir. Osmanlıca dökümanları okuyacak adamımız yoktu, hepsini okuyup tasnif etti, yetenekleriyle müzenin arşivini bugünkü hale getirdi.

Soru: Bu kadar yetenekli birini neden attınız?

Biz kişinin kendine ait zamanda yaptıklarına karışmayız ama makamında namaz kılmak bizde kabul edilebilir bir şey değil...

İşte ERGENEKON RUHU buydu... Moiz Kohen’ci “Kahrolsun Şeriat” kafası... Kanunlarda değil, lâkin Ergenekon’cuların ruhunda mevcut kin.

CUMANIZ MÜBAREK OLSUN...