Kimileriniz için demode bir kavram gelebilir ve Erdoğan'ın bittiği tarihi çok daha gerilere, eskilere ve bambaşka bir zemin üzerine inşaa edebilirsiniz elbette.

Kimileriniz için demode bir kavram gelebilir ve Erdoğan'ın bittiği tarihi çok daha gerilere, eskilere ve bambaşka bir zemin üzerine inşaa edebilirsiniz elbette. Hemen ve şimdiden ve aynen kabul ettiğimi ve bu minvalde yapılacak her türlü tespite imza attığımı ifade edeyim.

Ancak, ben bu bitişi bizatihi Erdoğan'ın takatsizliğini, tükenmişliğini, elinin kolunun bağlandığını ve dolayısıyla bu bitişin bizlerin his ve tespitleri ile değil de yine bizatihi Erdoğan üzerinden temellendirerek çok daha sahici bir zeminde konuşmak istiyorum.

Mersin'de toplu açılış mitinginde konuşma yapan Erdoğan, sıranın kurdela kesimine geldiği esnada gür, yanık, ne istediğini ve neyi nasıl söylemesi gerektiğini bilen ve tüm bunların yanı sıra bir de yüreğinin hakikaten yandığı kolaylıkla anlaşılan bir vatandaşın feryadı, kesilmeyi bekleyen kurdelayı değil huzuru, ahengi, senkronize alkış ve övgüleri ve daha nice şeyleri param parça etmiştir.

Evvela ne olduğunu anlayamayan ve alışık olduğu övgülerden birisidir anlayışı, inancı ve beklentisinden olsa gerektir ki bir müddet dinliyor ve dinlemeye aldıktan sonra duyarsız kalamıyor ve istemeye istemeye de olsa belli bir süre bu isyan, itiraz ve yürek yangını feverana kulak kabartmak zorunda kalıyor.

Mevzunun en can alıcı tarafı ise bütün bunlardan sonra cereyan ediyor. Gidelim bu tartihin iki ya da üç yıl evveline ve o gün ki Erdoğan ve akp'nin toplumsal izdüşümüne, kredibilitesine, inanç ve güven skalasına bakarak böyle bir surunun cereyan etme olasılığı % kaçtır ve en zayıf olasılığın cereyan ettiğini varsayacak olsa bile ikinci bir soru olarak Erdoğan'ın böylesi bir durumda göstereceği şecaat, yaklaşım nasıl olurdu ? sorusu meramımı daha net ortaya koyacaktır diye düşünüyorum.

Oysa Erdoğan tek kelime edemeyişinin tüm takatsizliğini iliklerine kadar hissetmekle beraber tüm Türkiye'nin önüne sermekten de kendisini alamamış, bu zayıflık, tükenmişlik, tüm kredinin, inandırıcılığın, güvenin yitirildiğinin üzerini kamufle edememiştir.

Siyasi hayatının hiç bir döneminde, hiç bir etkinliğinde bu ses tonunda, böylesi kararlılıkta, böylesi inança yapılmış bir isyan ve itiraz ile karşı karşıya gelmemiş olan Erdoğan, bir ilki yaşamakla birlikte son derece sert, kararlı ve tüm riskleri gözüne almış bir kişinin karşısında çaresiz kalakalmıştır.

Her ne kadar olayı hemen kurdela kesimi ile örtbas etmeye ve yaşanılan şokun içerisinden çıkmaya çalışmış olsa bile tören sonrası etrafına sert çıkıştığından ve yastığa başını koyar koymaz kendisi ile yaman bir kavgaya tutuştuğundan yana bireysel bir kuşku da taşımamaktayım.

Zaman zaman bu bitişin kısık, kadük, ürkek dile getirişleri ile karşı karşıya kalmış olabilme ihtimalinin olduğunu da kabul ediyorum. Ancak, kendisini bu denli ve yaka paça cinsinden silkeleyecek ve böylesi bir uyanışa sebep olabilmesi mümkün olan uyarı ve ikazların etrafınca dile getirilmesi ihtimaller arasına dahi giremeyecektir.

Hal böyle olunca yaşanılmış durumun kendisi ve psikolojişi üzerinde ki yarattığı tahribatın üç beş satır ve tıbbi terim ile izahının mümkün olduğu kanısında da değilim.

ERDOĞAN GERÇEKTEN BİTMİŞTİR...