Endülüs, bilim ve İslam

Avrupa medeniyetinde, Rönesans döneminden yaklaşık olarak dört asır evvel varlık gösteren Endülüs hükümdarlığı, gerek bilimsel, gerek kültürel anlamda insanlık çağına çok büyük katkılar sağlamışlardır.

Endülüs, koynunda pek çok kültürün mirasçısını barındıran ender topraklardan biridir ve bir çok kültürün hakim olduğu bu topraklar, bir arada yaşayan ve Arapça, İspanyolca, Portekizce, Latince, Fransızca, Berberice ve Katalanca gibi dillerin karışımından ortaya çıktığı iddia edilen "Endülüs Acemiyyesi" olarak isimlendirilen yeni bir yerel dilin hakim olduğu bir ülkeydi.

Hal böyle olunca süreç içerisinde bir çok farklı ırk, dil ve din topluluklarının arasında ki etkileşimden Endülüs'e özgü sosyo-kültürel bir yaşam tarzı ortaya çıkmıştı.

Aslına bakılırsa özde ki asıl hakim dil Arapça ile birlikte Latince'nin hakim olması idi ancak bir çok farklı kültürün aynı topraklar üzerinde ve sıkı bağlar ile ortak bir payda da buluşuyor olması, onları hem kültürel hem de yakıniyet açısından zengin bir lisanı olan topluluk haline getirdi.

Endülüs'de ki ilime ve öğrenmeye verilen bu ehemmiyet, onları kendi çağlarında ki pek çok devletten daha üst boyutlara taşıdığı aşikardır. Endülüs'ün hızlı bir şekilde ilim ve bilim alanlarında ilerlemesinin altında yatan ana gerçek ise, kalıplaşmış fikirler, etrafına duvar örülmüş inanışlar yerine, daha muasır bir düşünce sistemi ile hareket etmeleriydi.

Bu bağlamda önce kutsal metinlerin incelenmesi, dil biliminin geliştirilmesi, Aritmetik sahasına ağırlık verilmesi, gök bilimi, tıp bilimi, botanik bilimi gibi pek çok alanda özel eğitimler verilir ve kişilerin yeteneklerine binaen gelişmeleri sağlanırdı. Hatta öyle ki Avrupa'da papazlar, eğiticiler ve liderler haricinde okuma yazma bilen yok denecek kadar az iken ancak Endülüs'ün tamamına yakını okuma yazma becerisine hakimdi.

Felsefe ve bilimsel çalışmada, dünyanın en eski topluluklarından olan Araplar ve Yahudiler iş birliği yapmalarının ardından, Arapların elinde bulunan büyük bir bilimsel külliyatı Yahudilerin kullanımına sunmuşlar ve dil zengini olan Yahudiler'de bu eserleri Avrupa medeniyetine kazandırmışlardır.

Emevi devletinde Kurtuba şehri Bağdat ve Kahire gibi dönemin en önemli bilim araştırmaları merkezlerinden biri olmuştur. Yüksek eğitim seviyesi sayesinde, dini ilimler ile müspet ilimlerle de çok yakından ilgilenilmiş ve Endülüs'ten adını tarihe altın harflerle yazdırmış pekçok bilgin yetişmişti.

Tabi bunun yanı sıra inkar etmemek gerekir ki, İslam hakimiyeti altında olan, Endülüs devletinde yaşayan Hristiyan ve Yahudiler de, sosyal ve kültürel alanlarda büyük rol oynamıştır. Hatta daha önce ifade ettiğimiz gibi Yahudiler, İslam medeniyeti olan Endülüs'ün her alanda faaliyetlerinin Avrupa'ya taşınmasında önemli rol oynamışlardır.

Endülüs medeniyetine hayran olan diğer toplumların bilginleri, Endülüs'de ki yaşamış ve yaşamakta olan diğer bilginler ile irtibat kurabilmek için Arapça öğrenmiş ve Arapça eserlerin kendi dillerine tercümesini teşvik etmişlerdir.

Müslüman filozofların dinsel öğretileri akılcıl

bir sistem ile yorumlayıp, bilim ile harmanlamaları Ortaçağ Avrupa'sında ki bilginlerin dikkatini çekmiş ve Avrupa'da büyük yankı uyandırmıştır. Hatta öyle ki Endülüs'lü filozof İbn Rüşd'ün eserleri XVI. Yüzyıl sonuna kadar Fransa'da ve daha pek çok yerde kaynak kitap olarak yıllarca okutulmuştur.

Avrupa'lı ilim ve bilim adamları olan Immanual Kant, Dante, Albert Magnus Duns Scottus gibileri de İbn Meymun ve İbn Bace gibi Endülüs'lü düşünürlerin eserlerinden faydalanmış ve onların düşünce sisteminin etkisinde kaldıklarını da beyan etmişlerdir.

Endülüs’ün yetiştirdiği ve günümüzde dahi adından övgü ile söz edilen şahsiyetlerden toplum olarak bi haber iken, batı medeniyetinin filozoflarını daha küçük yaşlarda tarih, felsefe, din, bilim gibi konularda belleklerimize kazırız.

Peki ama neden ?

Saygılarımla