ENDİŞELİYİZ

Tuhaf bir şekilde 31 Mart 2019 belediye seçimlerinden sonra yenilenme kararı alınan İstanbul belediye başkanlığı seçimine çeyrek kala oluşturulan Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu üyeliğine seçilen Bülent Arınç bir tv programında verdiği mülakatta “Bu arkadaşlar hakkında hüsn-ı zan besledik” diyor.

Kim bu “arkadaşlar?”

15 Temmuz darbe teşebbüsünü yapan FETÖ.

Bülent Bey hangi tarihe kadar bu “arkadaşlara” hüsn-ı zan beslemiş?

15 Temmuz 2016’ya kadar.

Şimdi sormak lazım gelmez mi?

Dinlerarası diyalog denilen İslamiyet’i bozmak uygulaması Türkiye’de hangi tarihte tatbik edildi? Bu tarihte Bülent bey neredeydi? Hükümetin desteğiyle deruhte edilen dinlerarası diyalog tatbikatı esnasında Bülent Bey hükümetin neresindeydi? Ve halen soruşturması devam eden damadı, FETÖ’nün neresindeydi?

Türkçe olimpiyatlar adı altında genç kızlarla delikanlıların sahnede boy gösterip dans etmelerini göz yaşları altında “huşu” içinde seyredenlerden biri Bülent Bey değil miydi?

Bu nasıl bir İslamî anlayış oluyor ki, genç kızlar ile delikanlılar el ele tutuşarak dans ediyorlar ve Bülent Bey bunlara “hüsn-ı zan” ediyor ve göz yaşları içinde “huşu içinde” seyrediyor?

Sadece Bülent Bey değil şu anda iktidarda olan siyasi partinin en tepesindekilerin hepsi öyleydi.

Bülent Bey 15 Temmuz 2019’dan sonra “pardon” demiş FETÖ için.

Peki ya ötekiler?

Sayın reis-i cumhurumuz ne zaman dedi “kandırıldım” diye?

2010 yılından sonra değil mi?

Sormak gerekmez mi şimdi?

Amerika’da kendisine tahsis edilen villada muhafaza edilmekte olan F. Gülen yurt dışına ne zaman kaçtı?

1999’da değil mi?

Ak Parti ne zaman kuruldu? 2002’de değil mi?

FETÖ’nün Papa görüşmesi ve görüşme esnasında sarf ettiği “sizin misyonunuzun bir parçası olmak istiyorum” ifadesi ne zaman kullanıldı?

1997 yılı değil mi?

Şimdi sormak gerekmez mi?

“Kandırılmak” için 2010’a kadar beklemek gerekir miydi?

Veya 15 Temmuz 2016’ya kadar Bülent Bey’in “hüsn-ı zan” etmesi mi gerekirdi?

Hüsn-i zan için insanda biraz “hüsn-i niyet” gerekmez mi?

Bakınız beyler!

Biz millet olarak 1930’lu yıllarda insanlarımıza empoze edilen diktatörlük anlayışını tel’in ediyoruz. Ve böyle bir anlayışın devamını temsil edenlere yakın olmak istemeyiz. Ama günümüzde farklı şekillerde dikta sistemi kurmak isteyenlere de uzağız.

Biz, 1930’lu yıllarda Kur’an düşmanlığı yaparak yüce kitabımıza “çöl kanunu” diyenleri ve bu anlayışı günümüzde devam ettirmek isteyenlere asla dayanak olmak istemiyoruz ve istemeyiz. Ama günümüzde Kur’an-ı Kerim’in hükümlerini “güncellemek” isteyenlere de yakın olamayız. Ne farkı var bunların biri birinden? Birinciler bizi ateşte yakmak istiyor ikinciler suda boğmak istiyorlar.

1930’larda Türkçe ibadet ve Türkçe ezan ile milletimizin inançlarına cepheden saldırıyorlardı. Günümüzde ayet beğenmeyen ilahiyatçılar sürüldü piyasaya. Kur’an-ı Kerim üzerinde şüpheler oluşturulmaya başlandı.

İşte bundan dolayı endişeliyiz.

İnancımızdan çekin ellerinizi.

Memleketi idare etmek için iktidara geldiyseniz, işinizi yapın.

Adaletli olun yeter. Sizden sadece bunu talep ediyoruz.

“Bizden” görünüp sırtımızdan hançerlenmek, cephede savaşmaktan daha beterdir.

Hançerlenmek istemiyoruz.

Millet olarak Adalet ve liyakat istiyoruz.

Bıktık “kandırıldık” laflarından.

Hem “kandırıldık” diyorsunuz hem de FETÖ’nün siyasi uzantısıyla ilgili hiçbir işlem yapmıyorsunuz ve yaptırmıyorsunuz.

Endişeliyiz. Vesselam...