Emel

Coğrafyamın üzerine dört bir yandan kara bulutlar çökerken, Hicri 1440 Ramazan ayı bir emel, bir ışık ve bir huzme olarak doğuyor. Filistin, Yemen, Libya, Suriye vb. coğrafyamın her yerinde, içleri şerha şerha yarılmış yüreklere kavi bir devadır Ramazan ayı…

Emel; dilektir, amaçtır, umuttur ve ümittir. Çok uzaklarda olsa bile ışığı görebilmenin adıdır. Gözle göremesen bile kalp ile görebilmendir. Emel, mutluluğun ve huzurun kaynağıdır. Zorluklara karşı dirençtir ve esarete karşı zaferdir. Yolda her daim sabiti kadem olmaktır.

Emel, hayatımızın en önemli parçalarından biridir. Tembellik, depresyon ve hayal kırıklıklarından bizi uzak tutar. Kalplerimize umudu ve ümidi aşılayan bir kelimedir. Hayata bakışımızdaki güzelliği ve ihtişamı artırır. Yeni keşifler sunar.

Emel, küçük bir penceredir. Hacmi ne kadar küçük olursa olsun, hayata bakışımızda geniş ufuklar açar. İnsanı bir maden gibi düşünürsek, can sıkıntısı ile paslandığını, acıyla büzüldüğünü ve emel ile genişlediğini ve rahatladığını müşahede ederiz. İşte bunun içindir ki kardeşim şunu hep hatırla: “Umut iyi bir şeydir, iyiler ve iyi şeyler asla ölmez…”

Beşerin içinde emel diye bir duygu olmasaydı, yaşayabilir miydi bugüne değin yeryüzündeki tüm mazlumlar? Emel ve umut duygusunu yitirenler çabuk ölür unutma. Onun içindir ki, yarınlara yönelik umutlarını asla kaybetme. Unutma ki; güçlü zihin her zaman ümit-vardır ve her zaman bir umut kaynağı olmuştur…

Emel, bazen insanın bizzat kendisidir. Bazen bir dost, bazen bir kitap, bazen bir sevgi, bazen bir seyir ve bazen de bir tebessümdür. Yüce Allah, bazen bize başka bir kapı açmak için önümüzdeki bir kapıyı kapatır, ancak çoğu insan önlerinde geniş olarak açılan emel kapısı yerine kapalı olan kapıya bakar, odağını, zamanını ve enerjisini bu uğurda kaybeder...

Mazeretler ve karamsarlıklar, umut ve emel ile yer değiştirince insan yaşlanır. İlerisini göremez olur. Hastalıklara maruz kalır. Halbuki Yakup misali acıya sabretse, şifasına ve tabi Yusuf’una da kavuşacak. Bundandır ki atalar şöyle der: “Büyük emeller, büyük insanları ortaya çıkarır…”

Yaşam bize kalbimizi bir şehir kılmamızı ve evlerimizi de muhabbetle donatmamızı öğretti. Şehrin yollarını ve kaldırım taşlarını ise müsamaha ve affetme ile bezememizi, vermemizi ama karşılık beklemememizi, kimseden bizi anlamasını istemeden kendimize inanmamızı ve umudu her zifiri karanlıkta bir el feneri yapmamızı öğretti bize hayat…

Bazen hüzne gark olur ve onu hayatımızın bir parçası kılarız. Bazen karamsarlıklardan dolayı her şeyi kapkara görürüz. Yeryüzündeki tüm zulümlerin ve ölümlerin içinde buluruz kendimizi. Böylece diğer renkleri görme yeteneğimizi kaybederiz. Halbuki, etrafımızı şöyle bir keşfetmeye başladığımızda siyah rengin de güzel olduğunu fark ederiz fakat; beyaz ondan daha güzeldir. Gökyüzünün gri rengi duyguları ve hayal gücünü harekete geçirir ancak gökyüzünün maviliği onun en saf halidir… Mavi tondur ona yakışan…

Emel, bir lahza bile olsa onu bırakma. Her zaman sefayı ve vefayı ara… Sefa, gönül rahatlığı, duruluk, kaygısızlık, tevekkül ve sükûnettir. Vefa ise minnettarlık, sadâkat, bağlılık, arkadaşlık ve istikâmettir. Yorucu ve zor bile olsa sefayı ve vefayı bırakma. Çok uzaklarda bile olsa güneşin ışınlarına tutun… Kalbinizi, duygularınızı ve günlerinizi zamanı geçen şeyler için âtıl bırakmayın ve terk etmeyin. Gününüze emeli aşılayacak kimse bulamazsanız, günlerinizin umudunu alanlara ve çalanlara gitmeyin.

Emel, hayata huzurla bakmaktır. Bizler yeryüzünde tebessümler bırakmak ve çizmek için yaşıyoruz. Gözyaşlarını silmek ve acıları hafifletmek için varız. Çünkü yarınlar bizi bekliyor. Mazi geçip gitti ve biz fecrin yeni ufkuyla sözleşiyoruz ki gönüllerimiz ümit ve mutluluk ile dolup taşsın…

Emel, devasa bir enkaz altında dahi ışığı görebilmektir. Emel, koca bir yangında kurtuluşu bulmaktır. Emel, engin okyanuslarda karayı keşiftir. Emel, fezada kainatı temaşadır. İşte bundandır ki, atalarımız ümitsizliğin doğru bir şey olmadığı söylemek için: “Allah bes bâki heves” yani “Allah var ümitsizlik yok” demişlerdir.

Şiirlerinde ümit, azim, sebat, ittihat ve metanet telkinlerinden bulunan Milli şairimiz Mehmet Akif Ersoy, ümitsizliği bir şiirinde şöyle kınamıştır:

“Âtiyi karanlık görerek azmi bırakmak... Alçak bir ölüm varsa, emînim, budur ancak.”

Gençliğe emelin aşılanması gerektiğini vurgulayan koca yürekli Akif, diğer başka şiirinde de şöyle demiştir:

“Mâzîdeki hicranları susturmaya başla;

Evlâdına sağlam bir emel mâyesi aşıla!

Allah'a dayan, sa'ye sarıl, hikmete râm ol;

Yol varsa budur, bilmiyorum başka çıkar yol!”

Sürûd-ı emelimiz, ramazan ayında mehtâb-ü ziyâ, fecr-ü şafak olsun. Coğrafyamın pâre pâre yüreklerine bu ayın mehpâresi yeni bir emel olarak doğsun.