Yazımın önceki bölümü biraz uzadığı için Maradona ile ilgili kısma girememiştim. İnşallah bu bölümde anlatacağım. Önce de belirttiğim gibi Maradona benim için çok önemli bir şahsiyet olmayıp dünyada çok tanındığı için yazımda yer veriyorum.

Yazımın önceki bölümü biraz uzadığı için Maradona ile ilgili kısma girememiştim. İnşallah bu bölümde anlatacağım.

Önce de belirttiğim gibi Maradona benim için çok önemli bir şahsiyet olmayıp dünyada çok tanındığı için yazımda yer veriyorum.

Zorlu bir yolculuktan sonra Zuhurevleri mezrasına varabildik.

Mezranın sınırları içerisinde yer yer üzüm bağları, bahçeler, dut ağaçları bulunmaktaydı. Araba mezranın merkezine varınca, birkaç kişi arabanın yanına gelerek;

-Hoş geldiniz, dediler.

-Sizin köyün yeni öğretmeniyim, dedim.

Elbirliğiyle eşyaları okulun lojmanına taşıdık. Eşyaları lojmana yerleştirdikten sonra adını sonradan öğrendiğim Hikmet Kas abi beni evine misafir etti.

Yemeğimizi yedikten ve çayımızı içtikten sonra müsaade isteyip lojmana gideceğimi söyledim. Seni bu gece misafir edelim, burada yat dedilerse de, gideyim, dedim.

Beni lojmana bıraktılar. Mezrada elektrik olmadığı için bir gaz lambası verdiler.

Bu arada çok yemeğini yediğim Hikmet Abimizin vefat eden kıymetli eşi ablamıza ve tüm Zuhurevleri köyümüzden vefat edenlere Allah(cc)'tan rahmet, kalanlara hayırlı uzun ömürler dilerim.

Geceyi ertesi gün yaşayacaklarımın heyecanıyla geçirdim. Sabah yavaş yavaş çocuk sesleri duyulmaya başladı. Sesler çoğaldıkça heyecanım biraz daha fazlalaştı.

Lojmandan çıkıp bir öğrenciye:

-Arkadaşlarına söyle dışarıda toplansınlar, dedim.

İstiklal Marşı ve Öğrenci Andı söylendikten sonra sınıfa girdik. Sınıf tamamen doluydu ve sıralarda üçer kişi oturmaktaydılar. Kendimi tanıttıktan sonra:

-Nasılsınız, dedim.

Sınıf kalabalık olmasına rağmen birkaç öğrenci utanarak birazda çekinerek cılız bir sesle:

-İyiyiz, öğretmenim, diyebildiler.

Sınıfı gözden geçirdim. Arka sıralarda 17-18 sekiz yaşlarında üç dört tane delikanlı vardı. Onlara:

-Siz öğrenci misiniz, dedim.

-Evet, dediler.

Sınıfta yedi ile onsekiz yaşları arasında elli öğrenci bulunuyordu. Okulun dördüncü yılı olduğu için mezrada bulunan herkesi okula kaydetmişler. İlk ders tanışmayla geçti ve teneffüse çıktık.

İkinci ders İlçe Kaymakamlığı tarafından dağıtılmak üzere gönderilen defter ve kalemleri sınıfa getirdim.

-Çocuklar, bu defter ve kalemleri size dağıtılmak üzere Kaymakamlık gönderdi, bunları sizlere dağıtacağım, dedim.

Defterin birinin kapağındaki Maradona resmi dikkatimi çekti, resmi sınıfa göstererek:

-Bu kim, tanıdınız mı, dedim.

Öğrencilerden ses gelmeyince:

-Bu Maradona Maradona siz Maradona'yı bilmiyor musunuz, dedim.

Sınıfın tamamı meraklı gözlerle bakıyor, cevap vermiyorlardı.

Öyle ya elektrik yok, televizyon yok nereden bilsin çocuklar Maradona'nın dünyayı kasıp kavurduğunu, düşünürken birden:

-Peygamberimizin adı nedir, dedim.

Çocuklardan ses gelmeyince:

-Sizi kim yarattı, dedim.

Üç dört öğrenci kısık bir sesle Allah, diyebildi.

Elhamdülillah şimdi mezrada cami var, o zaman cami de yoktu. Elbette ki, köyümüz Müslüman bir köydü ve namaz kılanlarda vardı; ancak, öğretilmediği için İslami bilgi açısından yetersizdiler.

Defterleri dağıttıktan sonra düşündüm Mehmet Canatan Abinin, 'o dağlardaki çocukların senin gibi vatanını milletini seven öğretmenlere ihtiyacı var' sözünü hatırladım:

Mehmet Canatan Abi çok haklıydı ve gerçekten çocukların çok ihtiyacı vardı. Yaşanan bu duruma çok üzülsem de gönlüm rahat ve huzur içindeydim.

Tarifsiz bir heyecan içinde umurunda değildi ne terör korkusu ne de diğer zorluklar, olmazsa olmasın elektrik…

-Hem, Allah(cc)'ın izni olmadan kim ne yapabilirdi ki?

-Doğuya gidenler görevin yerine getirilmesinde gerekeni yapmamışlar. Elbette ki; çocuklar Allah(cc)'ı, Peygamber(sav)'i bilemeyecek; öğretmemişiz vatanın kıymetini, kardeşçe yaşamayı, tabi ki beyinlerini yıkayacaklar, terörist yapacaklar…

(Zuhurevlerinin halkı vatanını, milletini seven inançlı insanlardır. Yukarıdaki ifadeyi genel olarak kullandım.)

- Sadece, vatan millet nutukları atmışız, vazifeye gelince kaçmışız!

Keşke, herkes rahmetli Mehmet CANATAN abi gibi davransaydı; 'Gideceksiniz kardeşim! O insanların size ihtiyacı var!' deseydi.

İki eğitim öğretim yılı köyde kaldım. İki yıl içerisinde hem öğrencilerim hem de köylülerle çok iyi ilişkilerimiz oldu.

Eksik ve noksanlarımız olsa da elimizden geldiğince öğrenci ve köylülerimize her yönüyle faydalı olmanın gayretiyle geçti.

Bazen 'nereden bilirim, belki de ahiret kurtuluşumuza gitmek istemediğimiz Zuhurevleri vesile olacak' diye düşünürüm

Zuhurevleri'nden sonra Elazığ'ın merkeze bağlı Arındık Köyü İlkokulunda görev yaptım. Oranın insanları da çok iyi ve yardımseverdiler.

Her iki köyümüzün insanlarına teşekkürlerimi sunar; Allah(cc)'tan ölenlere rahmet, kalanlara hayırlı uzun ömürler dilerim.