Bir önceki yazımızın devamı olarak İslam’da içtihada, müçtehide yani mezheplerin varlığına ve önemine işaret eden ayetlerden deliller vermeye devam ediyoruz....

Bir önceki yazımızın devamı olarak İslam'da içtihada, müçtehide yani mezheplerin varlığına ve önemine işaret eden ayetlerden deliller vermeye devam ediyoruz.

4- Nisa Suresi 115. Ayet:

Ayet-i kerimenin meali şöyledir:

'Kim kendisine doğru yol besbelli olduktan sonra Peygambere karşı çıkar, müminlerin yolundan başkasına uyup giderse onu döndüğü yolda bırakırız ve cehenneme sokarız. Orası ne kötü bir gidiş yeridir.'

Görüldüğü üzere bu ayet-i kerimede Hz. Peygambere (s.a.v.) ve dolayısıyla Onun Sünnet ve hadislerine karşı çıkmanın büyük tehlikesine işaret edilmekte ve 'müminlerin yolu'ndan (sebili'l müminine) başka bir yola gidenlerin sapkınlığa ve neticede cehenneme düşecekleri anlatılmaktadır.

İmam Şafii Hazretleri, icmanın (İslam alimlerinin bir mesele hakkındaki ittifaklarının) şeriatta bir delil olduğuna ve hakkında icma olan bir hükme muhalefet etmenin haram olduğuna bu ayet-i kerimeyi delil göstermiştir.[1]

Ruhu'l Beyan Tefsirinde bu ayetle ilgili şu izahata yer verilmektedir:

'(Mucizelerin verilmesiyle kendisine doğrunun ne olduğu bildirildikten sonra, Hz. Peygamberin nübüvveti anlatıldıktan sonra) 'Yine Peygambere muhalefet ederek karşı geleni ve müminlerin takip etmiş oldukları iman ve amel yönünün dışında bir din takip edeni o yönde bırakırız ve cehenneme sokarız. Onu gitmek üzere olduğu sapık yolda devam ettiririz ve seçmiş olduğu yolda kendisini rezil ederiz. Sonunda da cehenneme sokarız. O cehennem ne kötü bir yerdir.'

Akıllı insanlar, müminler topluluğuna aykırı düşmemelidir. Sürüden ayrılan koyunu kurt kapar. Doğru olan yol, müminlerin yoludur. Cennete ve Allah'a kavuşmayı götüren yol da o yoldur.' (c: 2, s: 304.)

İzahat gayet açıktır. On dört asırdan beri Müslümanların büyük çoğunluğunun temsil etmiş olduğu, mezhep ve meşreplerle gelen gerçek İslam'a 'gelenek' adı altında karşı çıkanlara gayet net bir cevap verilmekte; böylelerinin akıbetinin kötü olacağı bildirilmektedir.

5- Âl-i İmran Suresi 110. Ayet

Ayetin meali şöyledir:

'Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten vazgeçirmeğe çalışır ve Allah'a inanırsınız…'

Ayet-i kerimede tüm insanlık içindeki en hayırlı ümmetin, ümmet-i Muhammed olduğunun haber verilmesi, tabidir ki bu ümmet içinde herkesten önce, Kuran ve Sünnet kaynaklı olarak dini doğru bir şekilde anlayan, onlardan hüküm çıkarabilen İslam alimlerinin, özellikle de dinde derinleşmiş müçtehidlerin methedilmesi anlamına gelir.

Kurtubi Tefsirinde bu ayetle ilgili şöyle denir:

'Denildiğine göre burada sözü geçenler Muhammed ümmetidir. Yani onların arasından salih kimselerle fazilet ehli olan kimseler kast edilmektedir. Kıyamet gününde diğer insanlara karşı şahitlik edecek olanlar da –Bakara:143'te geçtiği gibi- onlar olacaklardır.' (c: 4, s: 326.)

Hiç şüphesiz ki bu ümmet içinde fazilet ehli olan kimseler, Allah'ı ve dini bilen, hakikatlere muttali olan alim ve müçtehitlerdir.

Şunu da eklemek gerekir ki bu ümmetin en hayırlıları önce Ashab-ı Kiram, sonra Tabiîn (onlara tabi olanlar) ve sonra da Tebaitabiîn (onlara tabi olanlar) neslidir. Nitekim hadis-i şerifte şöyle buyrulmuştur:

'İnsanların en hayırlıları benim asrımda yaşayanlardır. Sonra bunları takip edenlerdir, sonra da bunları takip edenlerdir…' [2]

Kurtubi Tefsirinde bu hadis-i şerif zikredildikten sonra şöyle denir:

'Bu hadis-i şerif bu ümmetin öncekilerinin daha sonra gelenlerden daha faziletli olduğunu göstermektedir. İlim adamlarının büyük çoğunluğu da bu görüştedir.

Onlar, Peygamberin (s.a.v.) sohbetinde bulunup ömründe bir defa dahi olsa onu görmüş olan kimselerin, kendilerinden sonra gelenlerden daha faziletli olduğunu, Hz. Peygamberin sohbetinde bulunmak faziletine denk hiçbir amelin bulunamayacağını kabul etmişlerdir.' (s: 327- 328.)

Ruhu'l Beyan Tefsirinde de bu ayetle ilgili şöyle denir:

'Hayırlı ümmet olmanın sebebi, iyiliği emredip kötülüğü engellemektir. Bu hayırlılığın sebebi iki güzel niteliktir: İyiliği emretme, kötülüğe engel olma. İnanılması gereken şekilde 'Allah'a' ve onun Peygamberine, Kitaba, hesaba ve cezaya 'inanırsınız.'' (c: 2, s: 59.)

Dindeki mutlak müçtehitlerin, mezhep imamlarının daha ziyade ümmetin en hayırlıları olan bu üç nesil içinden zuhur etmesi önemlidir.

Nitekim şimdi aktaracağımız Âl-i İmran: 104. Ayet de bu manayı pekiştirmektedir:

6- Âl-i İmran Suresi 104. Ayet

Ayet-i kerimenin meali şöyledir:

'İçinizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülükten men eden bir topluluk bulunsun. İşte kurtuluşa eren onlardır.'

Ayette kendilerinden bahsedilenler, emr-i bi'l maruf nehy-i ani'l münker yapan seçkin bir zümredir. Bunların İslam alimleri olduğu muhakkaktır. Tefsirler de buna işaret etmektedir.

Bu ayetle ilgili Kurtubi Tefsirinde şu tespit yapılır:

'Yüce Allah'ın 'minkum / içinizden' buyruğunda yer alan 'min / -den' teb'îd (kısmilik) bildirmek içindir. Yani iyiliği emredecek olanların ilim adamı olmaları gerekmektedir. Çünkü bütün insanlar ilim adamı değildir.' (c: 4, s: 319.)

Ruhu'l Beyan Tefsirinde de bu ayetle ilgili aynı paralelde şu tespit yapılır:

'Bu görev işlerin en yücesi ve en üstünü olduğu için, bunu ancak ilim adamları yapabilirler. Cahil, bu işi yerine getiremez.' (c: 2, s: 53.)

Görüldüğü üzere bu ayette de söz konusu edilen İslam alimleri, özellikle ilimde derinleşmiş müçtehit imamlar, mezhep imamları ve fakihlerdir.

7- Fatır Suresi 32. Ayet

Kuran'da müçtehit alimlere, fakihlere işaret eden ayetlerden biri de Fatır Suresi 32. Ayettir.

Ayetin meali şöyledir:

'Sonra biz, o Kitabı kullarımızdan seçtiğimiz kimselere (Muhammed'in ümmetine) miras olarak verdik. Onlardan kendine zulmedenler vardır. Onlardan ortada olanlar vardır. Yine onlardan Allah'ın izniyle hayırlı işlerde öne geçenler vardır. İşte bu büyük lütuftur.'

Bu ayette ümmet-i Muhammed üç kısım olarak anlatılmaktadır. Konumuzla ilgili olan ayetteki 'hayırda öne geçenler'dir. Bu ifade de İslam alimlerine işaret etmektedir. Çünkü hayırda öne geçebilmek için dini bilmek, anlamak ve düzgün istikamet sahibi olmak gerekir. Bu vasıflar da ancak o seçkin zümreyi oluşturan alimlere, müçtehitlere ve fakihlere mahsustur.

Kurtubi Tefsirinde ayette geçen üç grubu izah babında aynı manaya işaret vardır:

'Sehl b. Abdullah şöyle demiştir:

'İleri gidenler 'alim', itidal üzere olanlar 'öğrenen' zalimler ise 'cahil' kimselerdir.'

'Zalimin öncelikle söz konusu edilmesi, fasıkların çokluğu ve daha fazla oluşundan dolayıdır. Orta halli olanlar ise onlara nispeten azdır. İleri geçenler ise azdan daha azdır.' Zemahşeri sadece bu açıklamayı zikretmiş ve başka açıklamadan söz etmemiştir.' (c: 14, s: 345- 347.)

Ayetlerden ve onların tefsirlerdeki izahlarından getirilen bu deliller müçtehit alimlere, mezhep imamlarına tabi olmanın önem ve zaruretini anlatmaktadır.

Onlara karşı çıkmanın, onları inkar etmenin bu ayetlere ters düşmek anlamına geleceği açıktır. Cenab-ı Hak böyle bir sapkınlıktan bütün müminleri korusun.

Devam edeceğiz.

***

Bu yazı vesilesiyle bütün okuyucularımızın Kurban Bayramını tebrik eder, Cenab-ı Haktan hepimiz için doğru istikamet, kurbiyet, saadet ve selamet niyaz ederim.

[1] https://sorularlaislamiyet.com/ozel-dosya/mezhepler-dosyasi

[2] Buharî, Şehadat 9, Fezailu'l-Ashab 1, Rikak 7, Eyman 27; Müslim, Fezailu's-Sahabe, 214, (2535); Tirmizî, Fiten 45, (2222), Şehadat 4, (2303); Ebu Davud, Sünnet 10, (4657); Nesaî, Eyman 29.