EĞİTİM SİSTEMİMİZ

Cumhuriyet tarihi boyunca hep siyasal bakmışız eğitim sistemimize. Her siyasal iktidar, kendi düşünce ve inanç sistemine göre şekillendirmek istemiştir eğitim sistemimizi. Bu bakış sebebiyle bir hedef tahtasına dönüşmüş sistemimiz ve bir kobay mesabesine indirgenmiş öğrenci katmanları oluşturduk.

Oysa eğitimin siyasal değil işlevsel yönü ağır basmalı iken, böyle bakmak ve böyle yaklaşmak hiçbir iktidarın işine gelmemiştir. Her gelen yeni iktidar ilk olarak eğitim sistemi ile oynamış ve kendi Dünya görüşüne göre şekillendirmeye azami gayret göstermiştir.

Bir başka gelen iktidar ise, bir evvel ki sisteme henüz entegre olamamış öğrenci kitlesinin önüne bambaşka bir sistem koyarak, yığınlarca öğrenciye silbaştan yaptırmış ve sonucun da bir arpa boyu yol alamamışız. Bu kısır döngü hep böyle süregelirken, heba edilmiş milyonlarca genç ne genizleri ne burun sızlamasını akıllara dahi getirmemiştir.

Kendi Dünya görüşünü mutlak bir değer kabul eden, bir evvelkinin hepten anlamsız ve önemsiz olduğu inancıyla hareket eden iktidarlar, harcadıklarının özdeğerleri olduğunu akıllarının ucuna dahi getirmemişlerdir.

Sayısız kez değişmiş sınav sistemleri ve isimleri, sayısız kez değişmiş eğitim içerik ve kitapları, saymakla sütunlarımın el vermesinin mümkün olmadığı traji komik halimizi en iyi şekilde anlatmakta ve özetlemektedir.

Oysa eğitim ve sistemi tamamen işlevsel olmalıdır. Öğrenci, gerekli oranda ki ana ve temel eğitimi ve bilgileri aldıktan sonra, eğitimin ve öğrenimin felsefesi üzerine kanalize edilmesi gerekmekteydi. Okumanın, eğitilmenin, öğrenmenin anlam ve öneminde ki felsefik düşüncenin çocuklara verilmesi ve sevdirilmesi, bütün sorunların çözümünde ki lokomotif niteliği taşımaktadır.

Okumanın, insan özünde ki ateşleyici özelliği, okudukça gelişen özgüven, okudukça gelişen sorun çözme özellikleri hep ıskalandı eğitimin başında ki kişiler tarafından. Sadece kendi istediklerini ve yine kendi istedikleri oran da almaları gerektiği inancı, eğitim politikamızın ve sonucun da gençlerimizin toptan heba edilmesinin ana gerekçesi oldular.

Hayatla ilintisi olmayan, yaşamla at başı giden işlerliği olmayan, pratik hiçbir anlam ve getirisi olmayan kuru sloganları eğitim adı altında okulların müfredatına yerleştirenler, kendi ideallerine sıkı sıkıya bağlı ama düşünme, akletme ve sorgulama yeteneğinden mahrum robotik yığınlar inşa ettiler.

Aksini düşünmek bile mümkün değildi zira bu durum da kendi saltanatlarının dibine dinamit koyacaklarının ise son derece farkındaydılar. Hep edilgen, hep sinik ve sönük kişilerin türemesi için elinden geleni yaptı eğitim politikamızın söz sahibi olanları.

Dünyanın beş dakika evveli ile beş dakika sonrasın da ki değişim ve dönüşümünde ki makas açıklığı baş döndürürken, bizim eğitim politikamızın koca bir asırdır hala aynı paradigma ile yürürlükte oluşu, içler acısı tabirine bile rahmet okutmaktadır.

Müfredatın biraz dışına çıkayım, biraz da eğitimin felsefik boyutlarına el atayım diyecek öğretmen yetersizliği ve kifayetsizliğinin yanı sıra bir de ürkeklik, korkaklık, yeti ve özellik mahrumiyetini de eklediğimiz zaman, sorunun omurgasını ortaya koymuş oluruz diye düşünüyorum.

Sorunun bu boyutlarının farkın da olan ve elinden geldiğince eğitime ve öğrencisine bu tarz bir yaklaşım göstermeye çalışan öğretmenlerimizin hem azlığı ve hem de gerekli ilgi, alaka ve iltifattan yoksun bırakılmış olması, kanayan yaramızın kanamasına ayrı bir ivme kazandırmaktadır.

Her branş sahibi öğretmenimizin belli bir oran da edebiyat, felsefe, sanat, tarih ve mimari bilgisi taşıması elzem ve gerekli bir unsur iken, kendi alanlarına dahi yeteri hakimiyetten yoksun oluşları, yaramızın derinliğini göstermesi bakımından çarpıcı veriler taşımaktadır.

Sabite üzerine bina edilmiş çalışma şekli, rekabetten yoksun eğitim anlayışı, irfan, hikmet ve felsefe ile ilintisiz eğitimcilik, korkarım ki daha nice milyonlarca genç dimağın heba olmasına kaynaklık edecektir.

Sorunu, genel hatları ile ortaya koymuş olmamıza rağmen, çözümün çok girift ve komplike bir çalışma gerektiriyor olması, umuda dair kolumu kanadımı kıran bir başka unsur olarak karşımda durmaktadır.

Heba oluyor ve heba ediliyor evlatlarımız..