Yeni bir eğitim-öğretim yılına daha başlıyoruz.

Yeni bir eğitim-öğretim yılına daha başlıyoruz. Dünyada sahip olduğumuz en değerli varlıklarımız olan çocuklarımız, önümüzdeki yılın haziran başına kadar sürecek okullu hayata yeniden merhaba diyecekler.
Yarınlarımızı emanet edeceğimiz çocuklarımız ve gençlerimiz yeni öğretim yılı ile birlikte sevinci, heyecanı ve hüznü aynı zaman diliminde yaşayacaklar. Bir yanda yeniden okullarına ve öğretmenlerine kavuşmanın sevinci diğer yanda düzenli ve kontrollü yeni bir döneme başlamanın, oyundan ve tatilden uzak kalmanın burukluğu.
Ya anne ve babalar: Onlar, yeni bir öğretim yılının yeni masraf demek olduğunu gayet iyi biliyorlar. Yeni öğretim yılı: kılık kıyafet demek, servis parası demek, defter demek, araç gereç demek… Bakmayın öyle ilköğretimin parasızdır denilmesine. Her ne kadar 1739 Sayılı Temel Eğitim Kanunun amir hükümleri ilköğretimin her Türk çocuğu için parasız olduğunu hükme bağlamışsa da devlet pamuk eller kadar nasırlı elleri de cebe havale etmede hiç de tereddüt etmiyor. Gerçi son yıllarda devlet çocukların okul kitaplarını verir oldu ya ona da şükür!
1739 Sayılı Temel Eğitim Kanunu’nda sadece ilköğretimin parasız olduğunu söylenmiyor. Devlet, çıkardığı bu kanunla Türk gençlerinin ilgi, istidat ve kabiliyetlerini geliştirmeyi onları hayata hazırlamayı, birer meslek sahibi yapmayı da taahhüt etmiş; ama nerede? Biz, eğitimciler olarak hep söyledik, söylemeye de devam edeceğiz. Uygulanan bu eğitim sistemi hatalı. Bu eğitim sistemi yanlış. Bu eğitim sistemi çağdışı. Bu eğitim sisteminin akılla mantıkla, izanla, hakla hukukla ilgisi yok. Bu eğitim sistemi ile yavrularımız heba ediliyor, yarınlarımız karartılıyor.
Bir sistem düşünün ki yarınlarımızı ellerine teslim edeceğimiz yavruları dört artı dört sekiz yılın akabinde üç saatlik bir TEOG sınavına tabii tutuyor akabinde dört yıl da genel eğitim veren liselerde okutuyor. 12 yılın sonunda yine 3-4 saatlik bir sınav yapıyor sonra da, şimdilik, her yirmi gençten sadece ikisine evet sadece ikisine ileri derecede okuma imkânı tanıyor, geriye kalan 18 gence ‘buyur sokağa’ diyor. Yapılmaya çalışılan ne? Nereye kadar bu böyle devam edecek? Anlayan beri gelsin anlatsın da biz de anlayalım. 1739 Sayılı Temel Eğitim Kanunu’nun amir hükümlerine rağmen sokakları zekâ, ilgi, istidat ve yetenekleri doğrultusunda eğitilmeyen gençlerle doldurmakla nereye varılacağı hiç mi hiç hesap edilmiyor? Meslek okullarını teşvik etmek yerine onların önlerine engeller koyanlar ya da kapatanlar, bu ülkenin çocuklarının yüzde 75’ini genel eğitime yönlendirenler ne yapmak istiyorlar?
Söyledik, yine söylüyoruz: Türk Milli Eğitim sisteminin köklü reformlara ivedilikle ve şiddetle ihtiyacı var. Bu konu sathi birtakım kararlarla, göz boyamakla geçiştirilemez. Devlet ve onun ilgili kurumları günümüz dünyasına ve ülke gerçeklerine cevap verebilecek yeni bir eğitim politikası geliştirmek zorundadır. Unutulmamalıdır ki eğitimin faturası çok ağırdır ihmale de savsaklamaya da gelmez. Eğitim öyle bir silahtır ki iyi kullanılmazsa kendi varlığına yönelir. Belki bu söylenenlerin abartılı bulanlar olacaktır; ama tarih, bu gerçeği göremeyen milletlerin mezar taşları ile doludur.
İki binli yılları adımlarken eğitim ve öğretim yelpazesi iyice daraltılmış bu sistemle çocuklarımızın ve ülkemizin geleceği karartılıyor. Çare? Çare, öncelikle kafamızı kumdan çıkartmak olmalı. Japonya ve Batı Avrupa ülkelerinin eğitim sistemleri incelemeli ve onların bugün ulaştıkları noktada uyguladıkları eğitim politikalarının yeri iyi tespit edilmeli. Milli Eğitimimiz öncelikle siyasetin ve ekonominin getirim aracı olmaktan kurtarılmalı sonra da eğitimimizin milli vasfını esas alarak iki binli yılların Türkiye’sinin hangi nitelikte ve hangi meslek dallarında hangi tip insanlara ihtiyacı olduğunun tespiti ve planlaması yapılmalı. Yapılacak bu planlama çerçevesinde eğitim yelpazesini iyice açılarak seçenekler çoğaltılmalı çocuklarımızın zekâ, ilgi ve yetenekleri eğitimin ilk basamaklarında tespit edilmeli. Bu tespitlere paralel yönlendirmelerle ilk ve ortaöğretim kurumlarımız yeniden düzenlemelidir.
Kulakları çınlasın benim bir arkadaşım var: “Hoca, sen iyi söylüyorsun da hasta can çekişiyor” diyor. Ama ben yine de umutluyum. İnşallah! Diyorum. Aklı-ı selim birileri çıkar da faturası çok ağır olacak bu gidişe dur der; der de zaten yerlerde sürünen eğitimimizin aklıselimin gerektirdiği bir düzen verir; yarınlarımızı kucaklayacak çocuklarımızın geleceklerini de karartmaz.
Unutulmamalıdır ki milletleri ayakta tutan adalet; geleceğe taşıyan da eğitimdir. Bu iki müessese var olduğu sürece millet vardır, devlet vardır.
2016/2017 Eğitim ve Öğretim Yılı’nın ülkemize ve çocuklarımıza; onları yoğurarak şekillendiren öğretmenlerimize sağlık ve mutluluk getirmesini dilerken eğitim ve öğretime şekil verdiğine inananlara da akıl, mantık, izan ve uyanıklılıklar diliyorum.