EĞİTİM… EĞİTİM… EĞİTİM…

Ömrünü eğitime adamış bir öğretmen olarak, bir insan olarak eğitimde geldiğimiz ve getirildiğimiz yere bakıyorum çığlık atmaktan, feryat etmekten başka elimden bir şey gelmiyor. Yazık oluyor ülkemin geleceğine, yazık oluyor çocuklarımıza, yazık oluyor heba edilen gençliğimize…

Bu konuda bu ilk yazım değil elbet; son da olmayacak. Yıllardır bıkmadan usanmadan söyledik, yazdık. Nefesimiz çıktığı sürece söylemeye ve yazmaya da devam edeceğiz.

Ne söyledik? Ülkemizin varlığı ve devamlılığı, yetişen nesillerin birikim ve donanımları ile doğru orantılıdır.

Ne söyledik? Milli varlığımızın hamuru, milli kültürümüzün anahtarı, kalkınmanın, refahın ve huzurun temel taşı eğitimdir.

Ne söyledik? Mevcut eğitim sistemi insanımızı zihni, fikri ve beceri yönünden köreltmekte, yok etmektedir.

Ne söyledik? Türkiye’mizde eğitim- öğretim adı altında uygulanan sistemler sakattır, yanlışlarla doludur.

Ne söyledik? Eğitim ve öğretimin şakası yoktur; geriye dönüşü mümkün değildir. Siyasi birtakım tercihler, günübirlik politikalar, adam sendeciliklerle günü kurtarma endişeleri yanlışlıklar zincirine yenilerini eklemekten öteye insanımıza hiçbir şey kazandırmaz…

Söyledik… Söylendik… Yazdık…

Sonuç: biz söyledik; biz söylendik. Biz dinledik. Biz yazdık, biz okuduk…

Ne yazık ki eğitim; yılların aymazlığına, vurdumduymazlığına kurban edildi edilmeye de devam ediliyor.

Bir ülke düşünün ki yüz yıllık eğitim geçmişinde görev alan bakanları büyük bir kısmı maalesef ve maalesef ilkokulu, ortaokulu, liseyi ve üniversiteyi okuduğu okullarla tanımaktan öte eğitim- öğretim hakkında herhangi bir bilgiye sahip olmayanlardan seçilmiş.

Bu nasıl olur demeyin! Burası Türkiye… Oluyor işte!

Bakın sağlık bakanı tıp mezunudur, doktorluk yapmıştır. İç işleri bakanı kamu yönetimi veya hukuk mezunudur avukatlık, kaymakamlık, valilik veya emniyet müdürlüğü görevlerinde bulunmuştur. Maliye bakanı iktisat, işletme mezunudur. Adalet bakanı hukuk mezunudur o dalda ihtisas yapmıştır. Dış işleri bakanı siyasal okumuştur… Diyanet işleri başkanı ilahiyat fakültesi mezunudur… Listeyi uzatabilirsiniz.

Peki, bu ülkenin geleceğini şekillendirecek olan adının önünde milli ifadesi bulunan milli eğitim bakanları? Cumhuriyet kurulduktan bu yana 67 milli eğitim bakanı görev almış.

Peki, bu bakanların mezun oldukları okullar. Ağırlık hukukçularda hemen hemen bu güne kadar olan milli eğitim bakanlarının %50 si hukukçu. Ya geriye kalanlar: Doktor, mühendis, asker, iktisatçı, ziraat fakültesi mezunu, gazeteci, akademisyen yani hemen hemen her meslekten var ancak eğitimci olanlar bir elin parmaklarından az.

Gelin isterseniz 1980’den günümüze olan bakanları mezun oldukları okullarla birlikte verelim. Hasan Sağlam: Harp akademisi mezunu, Vehbi Dinçerler: Mühendis, Metin Emiroğlu: Hukuk mezunu. Avukat, Hasan Celal Güzel: İktisat mezunu, Avni Akyol: Eğitim Fakültesi mezunu, Köksal Toptan Avukat, Nahit Menteşe: Avukat, Nevzat Ayaz: Hukuk mezunu. Emniyet müdürü, Turhan Tayan: Avukat, Mehmet Sağlam: Hukuk mezunu, Hikmet Uluğbay: Siyasal Bilgiler, Metin Bostancıoğlu: Avukat, Necdet Tekin: Fen Fakültesi mezunu, Erkan Mumcu: Avukat, Hüseyin Çelik: Edebiyat Fakültesi mezunu, akademisyen, Nimet Çubukçu: Avukat, Ömer Dinçer: işetmeci, Nabi Avcı: İletişimci, ve şu an görev yapan bakanımız İsmet Yılmaz: gemi mühendisi.

Görev yapan hiçbir bakanımızın şahsına karşı en ufak bir söz söylemeye hakkım yok. Ama insaf diyorum. Hani bir atasözü var: ekmeği ekmekçiye ver, bir ekmek de fazla ver” Şimdi, başında milli olan eğitimimizin neden sorunlar yumağı haline geldiğini birazcık olsun anlatabildim mi?

Devam edecek…

Hadi ÖNAL/ 16 Nisan 2018/ ELAZIĞ