Ebu Cehil’e mi, Ebu Tâlib’e mi?

Yarın İstanbul halkı, Mahalli İdareler seçiminin Büyükşehir Belediye Başkan adayını seçecek... Dikkat “yeniden seçecek” demedim. Zira ilkinde seçim değil tam bir hırsızlık yapılmış; halkın reyi çalınmıştı...
Basit bir açıkoturumun, beylik sorularını bile modarötür bozuntusu birinden gizli bir otel toplantısı ile önceden almak (soruları çalmak) suretiyle rakibinden avantajlı olmak isteyenlerin nesini tartışacaksın?
Hayrettin Karaman hocaefendi şöyle diyordu dünkü yazısında:
“...ben iman ve dâvaya öncelik veririm. İmana öncelik verdiğim için fâsık da olsa mümin olanı, en büyük kusur olan imansızlık dışında iyi tarafları da olsa inanmayana ve özelikle de dâvama karşı olana tercih ederim.
(.......) Davama öncelik verdiğim için de, kusurlu da olsa bizimkilerin iktidardan düşmeleri halinde davamın başına nelerin gelebileceğini düşünürüm. Şimdi önümüzde bir İstanbul seçimi var. Bu seçimde Tayyip Bey’in adamı KAZANAMAZSA kimler sevinecek buna bakarım.
Ben sayayım: PKK’nın sözde liderleri sevinecek... ABD başkanı, Netanyahu, Suud Kral naibi, Sisi, Zâyid, Esed, Bazı Avrupa ülke başkanları, Bilcümle İslâm düşmanları, Dünyayı soyup soğana çeviren sermaye baronları, Kemalistler-Batıcılar… evet bunlar ve benzerleri sevinecekler. Şimdi soruyorum:
Bunların derdi ahlâk mı, insan hakları mı, düşünce özgürlüğü mü, Türkiye’nin darboğazlardan çıkıp gerçek mânâda güçlü ve bağımsız olması mı, söyleyin, Allah aşkına, bunların derdi nedir? Niçin Erdoğan’ı harcamak istiyorlar?”
* * *
Bir arkadaşım bahsetmişti, sonra internette bulup bizzat dinledim: Şeyh Ahıskalı Ali Haydar Efendi (rahmetullahi aleyh)’den misâl ile Cübbeli Ahmet hoca anlatıyor (intenette kolayca bulunur):
“Dört mezhep müftüsü, Şeyh Ahıskalı Ali Haydar efendi (Osmanlının son dönemi ve Menderes zamanına kadar yaşamış) seçim işindeki fıkhî boyutu anlatırken, “Reyi boşa atan (oy vermeyen) en kötüsüne vermiştir, caiz değildir..” demiş.
“Dört mezhep müftüsü zatın fetvası bu yönde, oy vermemek de bir tercihtir ve karşı tarafa oy vermek gibidir...” diye ilâve ediyor Cübbeli...
Ahıskalı hocanın bir sohbetinde de Ebu Talib ve Ebu Cehil örneğini verdiğinden bahisle, büyük âlime, “Efendim kararsız kaldık, bir yanda alenen kâfir biri, öbür yanda imanı hakkında şaibeler bulunan biri, hangisini seçelim?” denildiğini...
Ve o Allah dostu (rahmetullahi aleyh) büyük insan cevaben, “farz-ı muhal, Mekke’de seçime giriyoruz... Bir yanda Ebu Cehil, öbür tarafta Ebu Tálib... Hangisine rey vereceğiz?” cevabını verdiğinden de bahsediliyor.
Ebu Cehil malûm; Peygamberimizi (salat’u selâm olsun ona) öldürmeye, ortadan kaldırmaya azmetmiş, İslâm düşmanı şedit bir kâfir... Diğeri ise cumhurun görüşüne göre iman etmeden ölmüş lâkin son nefesine kadar Peygamberimizi (sallallahü aleyhi ve sellem) himaye etmiş, “korkmadan her yerde Allah’ın sana bildirdiklerini anlat” diyerek teşvik etmiş Hazreti Ali’nin (r.a) babası Ebu Tâlib...
Bu ikisi arasındaki seçimde tarafsız veya kararsız kalınabilir mi? Seçilirse İslâm’a düşmanlığında daha büyük imkânlar elde edecek olan Ebu Cehil’e mi, İslâm’a desteğinde, Peygamberimizi himayede daha faydalı olacak Ebu Tâlib mi rey verilir?. Tercihimiz, Hayreddin hocanın dediği gibi bir iman ve dâva tercihi değil midir sizce de?. 22.06.2019