Durun kalabalıklar...

Merhum şairler sultanı Necip Fazıl’ın DESTAN isimli şiirini bilirsiniz. Size tavsiyem bugün bir kez daha okuyunuz...

İzninizle bugün o fevkalâde derin mánâ ve ehemmiyeti olan; içtimâî bünyemizdeki felâketi anlatan mısralardan bazılarını şerh edeceğim:

Öyle ki, hem şiirin ehemmiyeti, hem de o muazzam şiirden istifade ile bugün İSTANBUL seçimiyle içine yuvarlandığımız durum anlaşılsın...

Durun kalabalıklar, bu cadde çıkmaz sokak!

Haykırsam, kollarımı makas gibi açarak:

23 Haziran’dan buyana bir hafta geçti ama hálâ kimsenin aklını başına alıp samimi ve gerçekten de işe yarayacak bir değerlendirme yapamadığını görüyor, kahroluyorum... O nedenle de düşüncelerimi tam da üstadın yaptığı gibi “kollarımı makas gibi açarak” adeta “haykırmak” istiyorum:

Durun, durun, bir dünya iniyor tepemizden,

Çatırtılar geliyor karanlık kubbemizden,

Neden kimse bu çatırtıları duymak istemiyor? Birileri yeni bir parti kurmaya soyunmuş. Kolay yoldan çözüm zannedilen bu saçmalıkları kulaklarına kimlerin üflediğinden bile habersizler...

Bir dünya iniyor tepemizden ve biz farkında değiliz... Pompei lavlar püskürtürken boşalan kadehine şarap doldurmaya çalışan sarhoş Romalı gibiyiz? Kuzum biz neyin peşindeyiz Allah aşkına?

Çekiyor tebeşirle yekûn hattını afet;

Alevler içinde ev, üst katında ziyafet!

Hesaplaşma öyle mi? Ev alevler içindeyken ziyafet değil midir bu? Âfetler, yekûn hattını çekerken (yakında belâlar sökün edip duracakken)?

Durum diye bir laf var, buyurun size durum;

Bu toprak çirkef oldu, bu gökyüzü bodrum!

Akif "Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?" diye sormuştu... Korkarım bugün çok az kişi kaldı vatanı uğrunda feda olacak..

Hainler her karış toprağını kirletti... Şehidlere "salak" diyenler seçim kazandı bu ülkede..

Bina ve zinâ medeniyeti haline geldi ecdadın bıraktığı kutsal şehirlerde hayatımız... Ve sonunda mührünü de aldılar elimizden...

Utanırdı burnunu göstermekten sütninem,

Kızımın gösterdiği, kefen bezine mahrem.

Ar damarımız çatladı, utanmak yok, hayá masallarda kaldı... Kadınlarımız mahremdi, mübtezel oldu... Ne demektir “kızımın gösterdiği kefen bezine mahrem” düşünsek ya..

Bunu da mı şerh edelim bu kadar mı ahmaklaştık? Mini etekler diz kapağının karış karış üstünde, tayt diye bir moda çıkardılar kefen bezine mahrem uzuvlar teşhirde...

Şairin devrini dahi arar hale geldik... Artık “Durun kalabalıklar, bu cadde çıkmaz sokak!” bile diyemeyiz...

Ya ne diyeceğiz? Söyleyeceğim lâkin üstad gibi şaheser mısralar nazmında değil, düz yazı olarak ifade edeceğim:

Durun kalabalıklar, gazab melekleri iniyor!..

Gazab Melekleri, Lût kavmi gibi bir sayha ile diz üstü çökertecek helâk edecekler belki... Bari vakit varken Musâ’nın (a.s) altun buzağıya tapar bulduğu kavminin korkunç hali karşısında “içimizden bir takım beyinsizlerin işlediği (günâh) yüzünden hepimizi helâk mı edeceksin?” (Á’raf sûresi, 155. âyet) duâsıyla nasuh bir tövbe ediniz...

İnşá’allah yanılıyorumdur fakat ya yanılmıyorsam? Ya gazab-ı ilâhî hakikaten kapıdaysa...