“Yarattığı her şeyi güzel yaratan, insanı başlangıçta çamurdan yaratan, sonra onun soyunu, bayağı bir suyun özünden yapan, sonra onu şekillendirip ruhundan ona üfleyen Allah'tır. Size kulaklar, gözler, kalbler verilmiştir. Öyleyken, pek az şükrediyorsunuz.”

'Yarattığı her şeyi güzel yaratan, insanı başlangıçta çamurdan yaratan, sonra onun soyunu, bayağı bir suyun özünden yapan, sonra onu şekillendirip ruhundan ona üfleyen Allah'tır. Size kulaklar, gözler, kalbler verilmiştir. Öyleyken, pek az şükrediyorsunuz.'

İnsan, beden ve ruh olarak iki özden yaratılmıştır. Böylece; hem somut, hem de soyut olgulara karşı kayıtsız kalmayıp hassasiyet göstermekteyiz. Maddi olanakların yanı sıra, mana aleminden de istifade etmek temel ihtiyaçlarımızdan olmuştur. İnsanlar, maddi başarılarını zihinsel yeterlilikleriyle taçlandırabilirler. Dinlenerek, ibadet ederek ya da spor ve sanat gibi aktivitelerden destek alırlar. İç huzur ve vücut dinginliği, başarıların gelmesinde ciddi katkılar sunar. Bir işin üstesinden gelmek, aynı zamanda huzur veren bir alt yapıyı da oluşturucu niteliktedir.

Vücutlarımızın olduğu kadar, o vücudu tasarruf eden ruh ve bilincimiz de mukaddes emanetlerimizdir. Adeta; birbirine muhtaç bu iki değerin, sağlık açısından olmazsa olmaz bir bütünü oluşturduğu unutulmamalıdır.

İnsanlık, bilim üretirken madde ve mana alemini uyumlu biçimde kullanmaya özen göstermiştir. Şüphesiz, bu hassasiyet önemliydi. Tarihsel sürece baktığımızda, Coğrafi Keşifler'e kadar, bu anlamda bir dengeden söz edebiliriz.

  1. yüzyıldan itibaren materyalizmin yeni dünya kültürü olarak yerleştiğini net bir şekilde görüyoruz. Maddi varlıklara değer biçme süreci, özellikle; bu yüzyıldan itibaren yükselerek hızlanmıştır. Coğrafi keşiflerle yağmalanan yeni kıtalar ve adalar (Kuzey ve Latin Amerika, Afrika, Avusturalya, Mikronezya), Batı'da madde fetişizmini güçlendirmiş, iktisat ilminde ciddi sapmalara neden olmuştur. Bu sapmalar, finansallaşmanın da hızlanmasına neden olmuştur.

Osmanlı İmparatorluğu'nun Fatih Sultan Mehmet zamanında (1478) altın para bastığına, ilk kez bu dönemde rastlıyoruz. Buradan, Batıda artan altın stokunun, Osmanlı İmparatorluğu üzerinde de bir baskı (kompleks) oluşturduğu anlaşılıyor. O zamana dek gümüş akçeler basılıyordu. Ancak; altın paraya geçişle birlikte, paranın istikametinin farklı yönelimlere zorlandığını görebiliyoruz. Nitekim; finansal süreci takip ettiğimizde, Kanuni Sultan Süleyman Dönemi kurulan 'Para Vakıfları', bu sapmanın başlangıcını oluşturmuştur.

İtibari paralara geçişle birlikte finans argümanların çeşitliliğinin de katlanarak arttığını görüyoruz. İtibari paralar: Banknotlar, hisse senetleri, tahviller, banka mevduatları, kredilerle hız kazanan finansallaşma ile tüm dünya piyasalarının dengesi iktisaden bozulmuş, serbest pazar anlayışı tamamen yok olmuştur. Emperyalizm, öncelikle basılı kağıt paralar sonucu türemiş ve giderek daha da güçlenmiştir. Bu denli sanallaşan iktisadi faaliyetlerle birlikte para; artık, politika aracı olarak da kullanılmaya başlanmıştır. Savaşların ve terörün finansmanı, daha kolay sağlanır hale gelmiştir. Toplumlar üzerinde, küresel nitelikte baskılara dönüşen finansal sistemin kabiliyetleri bu yönde gelişmiştir. İnsanlığa hayırdan çok zulüm getirmiştir. Bilimsel çalışmalar adı altında askeri, nükleer, sağlık ve biyolojik çalışmaların finansmanı da kredilerle sağlanır hale gelmiştir.

İkinci Dünya Savaşı sonrası galip devletler ABD'nin öncülüğünde 1944 yılında tüm dünyanın onayladığı Bretton Woods Konferansıyla yeni bir finans düzeni kurdular. Amerikan Doları, altına dayalı rezerv para olarak benimsenmişti. ABD'nin tüm dünyayı kontrol etmek için sürekli para basmak zorunda kalması, altına bağlı Doları zor durumda bırakıyordu. Ancak; emperyalist politikalarının devam edebilmesi için sürekli finansman sağlaması gerekiyordu. Bu nedenle, Doların altına bağı uygulaması iptal edilerek zorunlu bir değişikliğe gidildi. Böylece; ABD, daha rahat Dolar basıp, piyasaya satabilecekti.

1971 yılı itibariyle Dolar'ın altın bağı koparıldı. Ülkelerin kaynaklarının sömürülmesine yönelik uygulanan küresel politikalar, Amerikan Doları'nı tüm dünyaya dayatıyordu. Emperyalizmin jandarması durumundaki ABD, tüm dünyada askeri üsler kurarak küresel finans sistemini domine ediyordu. Afrika, Asya, Ortadoğu, Avrupa, Güney Amerika, Avusturalya; özetle, tüm dünya adeta Amerikan hegomanyasındadır.

Maddecilik; materyalist yaklaşımı, eskisinden daha yüksek frekanslı bir medeniyete zorlamaktadır. Sistemin dinamiği gereği, ihtiyaçların karşılanma biçimini de bu doğrultuda konsantre etmektedir.

Kovit-19 süreciyle birlikte, yeni bir finansal sürecin de temelleri atılıyor. An itibariyle bunun emarelerini hep birlikte yaşıyoruz. Bir yanda Çin, diğer yanda ABD, yeni müesses nizamlarını oluşturma savaşındalar. Emperyalist devletler dışında, küresel şirketlerin de artık bu savaşın içerisinde olduğunu görüyoruz. Neredeyse; her dev şirket kendi parasını çıkaracağını önceden ilan ediyorlar.

Çin; elindeki dolarları bir an önce elinden çıkarmanın derdinde. İpek yolu üzerinden gayrimenkuller satın alıyor. Türkiye, Orta Doğu, Afrika kıtası ve tüm İpek yolu güzergahında her türlü mülkü satın almaya devam ediyor. E-ticaret şirketlerini, yazılım firmalarını ve değer gördüğü ne varsa topluyor. Çin, elindeki yüklü miktar Dolar rezervinin, ABD tarafından her an alınabilecek bir kararla; çöpe dönüşmesini istemeyecektir.

Çin'in bu endişesini mevcut Dolar stokunu eriterek çeşitlendirme şeklinde okuyabiliriz. Aynı zamanda; Dolar'ın eskisi gibi güven veren bir para birimi olmadığı da anlaşılmalıdır. Zira; Altına dayalı dönemde, Charles de Gaulle; 1960'da elindeki dolarları götürerek Fransa'nın ABD'deki altınlarını istemiş ve FED'in kapısına dikilerek almıştı. O dönemde bu takas çok kolay olmuştu. Çünkü; altınlar FED'in kasasındaydı. Oysa; bu gün şartların çok farklı olduğunu görüyoruz.

Dolar, Euro, Şhangay protokolü, Milli paralar, dijital paralar derken; finansal sistemin geleceğinin nasıl şekilleneceği zamanla belirginleşecektir.