20 Ekim 2016 tarihinde Atatürk Kültür Merkezinde Şef Necmi Kıran yönetiminde Ankara Devlet Halk Müziği Korosu, “15 Temmuz Demokrasi Gecesi”inde şehit olan demokrasi kahramanlarına ithafen verdiği “Yurt Ahengi” adlı konser tek kelime ile muhteşemdi.

20 Ekim 2016 tarihinde Atatürk Kültür Merkezinde Şef Necmi Kıran yönetiminde Ankara Devlet Halk Müziği Korosu, “15 Temmuz Demokrasi Gecesi”inde şehit olan demokrasi kahramanlarına ithafen verdiği “Yurt Ahengi” adlı konser tek kelime ile muhteşemdi. İki bölümden meydana gelen ve kahramanlık türkülerinin ağırlıkta olduğu konserde Elazığ’ımızın yetiştirdiği varlıkları ile gurur duyduğumuz üç değerli sanatçımız; Hasan Öztürk, Adnan Çilesiz ve Turgay Coşkun da yer almışlardı.

Şarkının, türkünün, hoyratın yanı sıra dinleyenlerine millet olmanın, millet kalmanın erdemini de vurgulayan bu muhteşem konser, öyle zannediyorum ki hafızalardan uzun süre silinmeyecektir.

Konser vesilesi ile Ankara Devlet Halk Müziği Korosu’nu kuran ve uzun yıllar bu koronun şefliğini yapan Dr. Mehmet Özbek de çok sevdiği ve kıymet verdiği Elazığ’a gelmişti.

Özbek Hoca, Elazığ’da olur da Elazığ’ımızın yüz akı Manas Gönül ve Kültür Evi boş durur mu? 22 Ekim 2016 Cumartesi günü Manas, Türkün türkü şehri Şanlıurfa’nın yetiştirdiği yıldız sanatçı Dr. Mehmet Özbek’i ağırlamanın onurunu yaşadı. Harput’u Türk müziğinin Kabesi olarak gören Özbek Hoca gerçek anlamda Harput sevdalısı bir büyük yürektir.

Dr. Mehmet Özbek, “Türk insanının düşünen, soran; seven, küsen; gülen, ağlayan kalbinin içinin görüldüğü” türkülerin ruhunu anlattı konuşmasında. Özellikle iki konuya dikkat çekti. İlk olarak Türkülerin anonim olmadıklarını her Türkünün mutlaka bir yazarının bulunduğunu; ancak zaman içerisinde türkü yakanlarının isimlerinin kaybolduğunu ve halka mal olarak anonimleştiğini söyledi. Bununla birlikte anonim olmayan yakanı ve yazarı belli olan türkülerin de var olduğunu örnekleri ile anlattı. Her türkünün mutlaka bir hikâyesi vardır tezinin de yanlış olduğunu söyleyen Özbek Hoca, örneklerle bu görüşün yanlışlığını aktardı dinleyicilere. Söz döndü dolaştı toprağı vatan yapan değerlerin başında gelen türkülere, ağıtlara hoyratlara. Hoyratla birlikte Kerkük düştü akıla, akıllara…

Dikkat ettim Özbek Hoca’ya önce rüzgâr oldu esti bir müddet sonra fırtınalaştı; Yetmedi bora oldu, kasırga oldu yad ellere terk ettiğimiz Kerkük’ü hoyratlarla anlatırken…

Yıktılar kalamızı.
Sürdüler balamızı.
Daha can boğazdayken,
Çektiler salamızı.

Ah Kerkük yüz ak Kerkük
Her zaman yüz ak Kerkük
Ölseydim düşmeseydim
Men sennen uzak Kerkük


Elinde yâd elinde
Öt bülbül yâd elinde
Bir diyar mezar olsun
Kalmasın yâd elinde

Can Kerkük canan Kerkük
Her söze kanan Kerkük
Kalıpdı yardan uzak
Mum kimin yanan Kerkük

Ve ben, dinlerken Mehmet Özbek Hocayı dalıp gittim derinliklerine tarihin. Düşündüm öz be öz Türk yurdu masum Kerkük’ü. Kerkük’le birlikte kuzeyde Telafer’i ve Musul'dan başlayıp güneye doğru inerek Erbil’i, Altınköprü’yü, Tazehurmatı’yı, Tavuk’u, Tuzhurmatı’yı , Kifri’yi, Hanekin’i, Karatepe’yi ve Mendiliye’yi… Vahşi Batı’nın sökerek kopardığı can kardeşlerim Türkmenlerin yoğun olarak yaşadığı bütün bu toprakları…

Ve düşündüm şimdilerde benim gönül ve kültür coğrafyamda benim insanıma zulmeden Amerika ve vahşi Batı’yı… Tıpkı Doğu Türkistan’da olduğu gibi soy kırımına seyirci, yıkımına sessiz kalınan toprakları ve o topraklar üzerinde nefes almalarına dahi müsaade edilmeyen Müslüman-Türk kardeşlerimi… Molla Barzani’nin, Saddam’ın şimdiler de ben “şer güçler” diyorum isterseniz siz yine “koalisyon güçleri” deyin sonuçta petrol uğruna, yeşil dolar adına vahşice katledilen, evleri yakılıp yıkılan, malları yağmalanan canlarımı… Ve de Batı’ya şirin görünmek, onlardan işiteceği bir aferini hanesine başarı diye yazmak için yıllardır takla üzerine takla atan takiyecileri…

Yıktılar kalamızı.

Sürdüler balamızı.

Daha can boğazdayken,

Çektiler salamızı.