Bilindiği üzere Türkiye, Türkiye sınırlarından ibaret değildir. Türkiye'nin hinterlandı Adriyatik'ten Çin seddine, Kırım'dan Yemen'e kadar klişesinin hitap ettiği alandan daha geniştir. Türkiye'nin sınırları Osmanlı'nın en geniş sınırlarından da (22 milyon km 2) geniştir.

Bilindiği üzere Türkiye, Türkiye sınırlarından ibaret değildir. Türkiye'nin hinterlandı Adriyatik'ten Çin seddine, Kırım'dan Yemen'e kadar klişesinin hitap ettiği alandan daha geniştir. Türkiye'nin sınırları Osmanlı'nın en geniş sınırlarından da (22 milyon km 2) geniştir. Türkiye aynı zamanda Sibirya, Yakutistan, Türkistan, Kafkasya, Balkanlar, Avrupa, Afrika, Ortadoğu, Asya, İslam Dünyası, Karadeniz, Akdeniz… demektir. Türkiye'nin egemen ve eşit bir şekilde Uzak Asya ve Japonya, Latin Amerika ile de ilişki ve işbirliği geliştirme potansiyeli yüksektir. Türkiye'nin güvenliği Misakı Milli sınırlarından değil; Kafkasya'dan, Karadeniz'den, Balkanlar'dan, Akdeniz'den ve Ortadoğu'dan başlar. Yani Türkiye'nin ali menfaatleri, jeopolitik, jeostratejik, ekostratejik hayati çıkarları, önündeki 100-200 yıllık gelecek vizyonu; güvenlik ve savunma hattını, uluslararası hukuk ve reel politik çerçevesinde, buralardan kurmayı kaçınılmaz kılmaktadır.

Türkiye, Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren ikinci dünya savaşına kadar İngiliz eksenli ve Batıcı bir politika yürütmüş, ikinci dünya savaşından sonra iki kutuplu dünya sisteminde Amerikancı ve Batı eksenli bir şekilde NATO bloğu içinde yer alarak Sovyet tehdidine karşı güvenliğini Batıya havale etmiş olarak siyasetini yürütmüş, iki kutuplu uluslararası sistemin yıkılması ve Sovyetler Birliğinin dağılması sonucunda da tek kutuplu yeni dünya düzeninde Amerika hegemonyasındaki Batı ve NATO eksenli, bu çerçevede bağımlı, yaşamını idame ettirmeye çalışmıştır. Siyasi ve ekonomik krizler, darbeler, terör örgütleri, Batı pazarı olma durumları, Milli ve bağımsız menfaatleri öncelemeksizin, Batı çıkar ve menfaatleri ile uluslararası müesses nizamın çizdiği sınırlar içerisinde yer alma ve pozisyon tutma politikaları süre gitmiştir. Taki Batı kaynaklı 15 Temmuz 2016 işgal,istila ve FETÖ terörist darbe girişimine kadar. 2000'li yılların başından itibaren Milli menfaatler eksenli başlatılan çok boyutlu dış politika girişimleri, ancak 15 Temmuz darbe girişiminin başarısızlığa uğratılmasından sonra gerçeğe dönüşebilmiş, ete ve kemiğe bürünebilmiştir.

Yani kısaca belirtmek gerekirse Cumhuriyetin ilk yılları, soğuk savaş dönemi ve tek kutuplu yeni dünya düzeninde küresel soykırımcıların kurduğu müesses nizamın çizdiği sınırlar içinde hareket eden, bana dokunmayan yılan bin yaşasın diyen, etliğe sütlüğe karışmayan, kafasını kuma gömen, içine kapanık, Doğuyu, Kuzeyi, Güneyi ihmal eden, Batıcı ve tek yanlı, statükocu bir dış politika izleyen Türkiye, ancak 15 Temmuzdan sonra prangalarından kurtulabilmiş ve bu tarihten sonra tam bağımsız, Milli menfaatleri önceleyen, çok yönlü, asimetrik, dinamik ve proaktip bir dış politika izlemeye başlamıştır.

Türkiye günümüzde tam bir ateş çemberinin içinde kalmıştır. Kuzeyden, Doğudan, Batıdan, Ege'den Akdeniz'den, Güneyden Türkiye'nin kuşatılması, sınırlarına hapsedilmesi, Akdeniz'e çıkamaz hale getirilmesi, Akdeniz ve Ege'deki kıta sahanlığı alanları ile haklarının gasp edilme girişimleriyle karşı karşıya kalmıştır. Yunanistan, GKRY, İsrail ve Mısır Doğu Akdeniz enerji kaynaklarının (petrol, doğalgaz, hidrokarbon…) çıkarılması ve Avrupa'ya taşınması konusunda peş peşe anlaşmalar yaparak Türkiye'yi oyun dışına atmaya ve devre dışı bırakmaya çalışmaktadır. Ancak, buna güçlerinin yetmeyeceğini, başaramayacaklarını ve Doğu Akdeniz enerji kaynaklarının paylaşılması, çıkarılması ve Avrupa'ya Anadolu üzerinden taşınması konusunda Türkiye ile eninde sonunda anlaşmak zorunda kalacaklarını önümüzdeki süreçte hep birlikte göreceğiz.

Şimdiye kadar ne yapıldı ya da ne yapılmak istendi? Müesses nizam tarafından İran sınırından başlamak üzere Kuzey Irak ve Kuzey Suriye'den Akdeniz'e uzanan terör ve enerji koridoru kurulmak, bunun da Doğu Akdeniz'de GKRY, Girit ve Yunanistan üzerinden Avrupa'ya bağlanacak deniz enerji koridoruna bağlanılmak hedefi hayata geçirilmek istendi. Ancak bu gerçekleşmedi, onların hayalleri suya düştü. Irak'ta ve Suriye'de yapılan askeri operasyonlarla (Pençe, Fırat kalkanı, Zeytin dalı, İdlip askeri gözlem noktaları, Barış pınarı) kara koridoru parçalandı. Türkiye oyunu tersine çevirdi. Şimdi de aynı şeyi Türkiye, Doğu Akdeniz'de yapıyor ve yapmakta. Aşağıda anlatacağım.

Bilindiği gibi geçtiğimiz 10 yıl içinde yapılan çalışmalarda Doğu Akdeniz'de son derece ciddi enerji rezervi tespit edildi. Tespit edilen 3.5 trilyon metreküp doğalgaz, 1.7 milyar varil petrol. Şimdiye kadar bulunan enerjinin Türkiye'ye 570 yıl, Avrupa'nın tamamına ise 30 yıl yeteceği, bilimsel çevrelerce ifade edilmektedir. Bundan sonra da tespit edilecek yada bulunacak potansiyel enerji rezervleri cabası. Küresel soykırımcılar, dünyanın büyük güçlerinin tamamı (Amerika, Avrupa, Rusya, Çin…) bütün güçleriyle Akdeniz'de. Kaynayan kazan Akdeniz'de 200'e yakın savaş gemileri cirit atıyor. Oyun büyük; enerji, çıkar ve güç mücadelesi amansız bir şekilde devam ediyor.

Türkiye son birkaç yıldır Doğu Akdeniz'de ciddi bir varlık gösteriyor. Uluslararası hukuktan doğan ve mavi vatandaki haklarını korumak amacıyla ekonomik ve askeri gücünü ortaya koyuyor. GKRY'nin haksız bir şekilde güney açıklarındaki alanları parsellere ayırarak İtalyan ve Fransız şirketlere enerji arama izni vermesi sonucunda Türkiye, savaş gemileri ve tüm askeri unsurlarıyla bölgeye yerleşti, bu faaliyetlere izin vermedi, güç kullanarak, İsrail araştırma gemileri de dahil, yabancı araştırma gemilerini, KKTC'nin de haklarının bulunduğu münhasır ekonomik bölge alanlarından, kovaladı ve kirli oyunlara müsaade etmedi. Yaklaşık bir yıldır da bu alanlarda iki sismik araştırma gemisi ( Barbaros, Oruç Reis), iki de sondaj gemisi ile (Fatih, Yavuz); İHA ve SİHALAR, savaş gemileri, denizaltılar, savaş uçakları eşliğinde; yoğun faaliyetlerini sürdürmektedir.

Son olarak geçtiğimiz hafta Türkiye, Doğu Akdeniz'de küresel soykırımcı ve sömürgecileri yine şok edecek yeni stratejik bir adım daha attı. Türkiye ve KKTC' bin inisiyatifi ve kararı ile KKTC'de bir askeri havaalanı, Doğu Akdeniz'in daha sıkı ve rahat izlenebilmesi amacıyla İHA ve SİHA üssü haline dönüştürüldü.

Sevgi, saygı ve selamlarımla...

22/12/2019

Zeki ÖZDEMİR/ANKARA

İstiklal Gazetesi Yazarı