Doğu Akdeniz de Dengeler Değişiyor…

Peygamber Efendimiz (s.a.v) “Canım kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki sizler iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız. Yaptığınız takdirde birbirinizi seveceğiniz bir şey söyleyeyim mi? Aranızda selamı yayınız.” Buyurmuştur. Bu vesile ile sizleri selamların en güzeli olan Allah’ın selamı ile selamlıyorum.

Biliyorsunuz Doğu Akdeniz’de artık sular sadece ısınmıyor tabiri caizse adete sular kaynıyor. Çünkü her ne kadar bu kriz bugün ortaya çıkmış gibi olsa da krizin geçmişine baktığımızda 2000’li yılların başına kadar gitmek mümkün.

2002 yılında Rumlar Doğu Akdeniz’e kıyıdaş Mısır, Suriye ve İsrail’le petrol ve doğalgaz aramak için işbirliği anlaşmaları imzalamaya başlamıştı. 2007 yılına gelindiğinde Lübnan’la imzalanan işbirliği antlaşmasından sonra Güney Kıbrıs Rum kesimi hemen ülkemizin burnunun dibinde adanın güneyinde ve doğusunda kendisine ait olduğunu iddia ettiği sahalar belirledi ve belirlenen bu sahayı 13 ayrı parçaya böldü. Bu parsellere 1’den 13’e kadar sayı verdi.

2000’li yılların başlarında başlayan bu çalışmalar Rumların dev enerji şirketlerine ruhsat vermesi ile devam etti. Artık, Doğu Akdeniz Türkiye’nin karasuları dâhil Rumlar tarafından parsel parsel büyük enerji şirketlerine peşkeş çekiliyordu.

Rumlar 2009 yılında İsrail açıklarında 280 milyar metreküp doğalgaz kaynağı olduğu tahmin edilen “Tamar” sahasının keşfedildiğini açıkladı. 2010 yılında 622 milyar metreküple Leviathan bölgesini, 2011 yılında da da Afrodit sahasında 129 milyar metreküplük doğalgaz kaynağı olduğunu açıkladı. Sadece Açıklanan bu kaynaklar Avrupa Birliğine 30 yıl boyunca yetecek kaynağı oluşturuyordu. İşte bu sebeple Dünyanın gözü bir anda Doğu Akdeniz’e döndü.

Doğu Akdeniz’deki bu oyuna birçok enerji şirketi dâhil oldu. ABD’den Exxon Mobil, İtalyan Eni, Fransız Total, Güney Koreli Kogas gibi birçok şirket bi anda bu sahalarda çalışma yapmaya başladı.

2011 yılında Amerika Doğu Akdeniz’de petrol ve doğalgaz aramayı bitirerek sondaja başladı. Türk tarafının olaya müdahale olması da işte tam bu döneme denk geldi. Türkiye ve KKTC Eylül 2011’de kendi muhasır ekonomi alanını ilan etti. Bunula beraber Rumların belirlediği 13 alana karşılık Türk tarafı da 8 alan belirledi. O alanları da A’dan H’ye harflerle tanımlandırarak Türk Petrolleri Anonim A.Ş ye aramalar için ruhsat verdi.

Fakat Türkiye’nin işin içine girmesi belirlenen alanlarda çakışmalara sebep oldu. Rumların belirlediği alanlardan 1,2,3,8,9,12 ve 13. Alanlar KKTC tarafından belirlenen alanlarla, 1,4,5,6 ve 7. parsellerde Türkiye’nin Kıta sahanlığı ile çakışıyordu.

Çakışan bu alanlarda ise çalışmalar tüm hızı ile devam ediyordu…

İtalyan Eni ve Güney Koreli Kogas şirketi, 2,3 ve 9. parsellerde, İtalyan Eni ve Fransız Total 6,7 ve 11. parsellerde, 8. parselde tek başına İtalyan Eni, Amerikalı Exxon Mobil 10. parselde, 12. Parselde ise bir diğer Amerikalı şirket Noble Hollanda ve İngiliz ortaklığın Shell ve İsrailli Delek firması ile birlikte faaliyet gösteriyordu. İşte bu sebeple Doğu Akdeniz’de kaynayan kriz uluslararası düzeye ulaşmıştır.

İşte bu büyük oyuna Türkiye Piri Reis ve Fatih gemileri ile dâhil oldu. Önce Piri Reis ile aramalar yapıldı ve ardından da Ekim 2018 itibarı ile Fatih ile sondaja başlandı. Hemen peşinden Türkiye’nin ikinci adımı ise Yavuz sondaj gemisi oldu. Temmuz ayından itibaren Yavuz’da inşallah Doğu Akdeniz’de sondaja başlayacak.

İşte, bazılarının tam olarak kavrayamadığı ”Yerli ve Milli” duruş tam olarak budur…

Sondaj gemilerimize yönelik olası tehdit ve tacizlere karşı koruma görevini ise Türk Silahlı Kuvvetleri Deniz Kuvvetleri Komutanlığı envanterine giren “Yerli ve Milli” savaş gemilerimiz yapıyor. Savunma sanayinde de yerli ve milli şahlanışın hangi düzeye geldiği de böylelikle tüm dünyaya bir kez daha F- 16’mızın Yavuz sondaj gemisine verdiği selamla gösterilmiş oluyor. Tarihe’de iki kelem bir not düşüyor bu selam; “Güçlü Türkiye geliyor”

Son Söz

Bu kapsamda Milli savunmanın yanında 2004 yılında başlatılan Milli Gemi projesinin önemi bir kez daha hissediliyor. Proje çerçevesinde donanmamıza güç verecek olan 8 savaş gemisinden 3’ü hizmete başladı. Akdeniz’de arama ve sondaj yapan gemilerimizin tamamı “Yerli ve Milli” korvetler tarafından korunuyor.

Milli denizaltı projesi ile inşa edilecek Piri Reis, Hızır Reis, Murat Reis, Aydın Reis, Seydiali Reis ve Selman Reis in yapımına başlanacak ve ilki 2021 de tamamlanacak. Türkiye’nin ilk uçak gemisi olacak TCG Anadolu’da inşallah 2020 yılında tamamlanmış olacak.

Türkiye artık eski Türkiye değil!

Bunu gösteren en önemli mesele Doğu Akdeniz krizi ile gündeme gelen enerji meselesidir!

Örneğin Bakü – Ceyhan Tiflis boru hattında Türkiye’nin payı %1.5’du. (Elçibey’in mücadelesi ile %6.5 olmuştur.) Peki şimdi Azerbaycan doğalgazını Türkiye üzerinden Avrupaya taşıyacak TANAP projesinde Türkiye’nin payı kaç? Yüzde 30!

2002 yılında Kerkük – Yumurtalık Boru hattından Türkiye yılda 3000 varil petrol alıyordu. Şimdi günde 700.000 varil…

İşte bütün mesele bu!

Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki Türkiye 2002 – 2019 yılları arasında birçok alanda adeta çağ atladı. Özgürleşen Türkiye artık görüldüğü gibi uluslararası siyasette de söz sahibi. Ortadoğu’daki enerji oyunlarına artık sessiz kalmıyor…

Peki, bu durumdan kim rahatsız? Sadece yurt dışındaki Türkiye düşmanları mı? Tabi ki hayır! Yurt içindeki bi takım devşirmelerde bu durumdan oldukça rahatsız… Zaten dışardaki düşmanların en iyi anlaştığı kişilerde bu devşirmeler değil mi?

Yabancı basını takip ederseniz göreceksiniz ki kovanına çomak sokulan birçok emperyal güç Erdoğan aleyhine ardı arkası kesilmeyen açıklamalarda bulunuyor…

Özellikle Gezi Parkı olayları ile başlayan süreçte Türkiye, Erdoğan düşmanlığı üzerinden zayıflatılarak yeni bir Ortadoğu haritası çizilmek isteniyor. Yeni haritadaki “Federatif Suriye” yapısı karşısında en güçlü iradeyi ise Recep Tayyip Erdoğan ortaya koymuştur.

Peki, Türkiye’de oynanan oyunlar dikkate alındığında sizce hedef Erdoğan mı, yoksa Erdoğan’ın şahsında hızlı adımlarla güçlenen Türkiye mi?

Karar sizin…

Selam ve Dua ile…