Bir seri halinde kaleme aldığımız “İslam’ı İmha Yolunda Döşenen Taşlar”a ne yazık ki Diyanet’in faaliyetlerini de eklemek zorunda kalıyoruz. Diyanet, II. Din Şûrasıyla Vatikan’ın Hıristiyanlığı bütün dünyaya hâkim kılma projesi olan dinlerarası diyalogu faaliyet kapsamına aldıktan sonra, vakit kaybetmeden hummalı çalışmalara başlamıştır.

Bir seri halinde kaleme aldığımız 'İslam'ı İmha Yolunda Döşenen Taşlar'a ne yazık ki Diyanet'in faaliyetlerini de eklemek zorunda kalıyoruz.

Diyanet, II. Din Şûrasıyla Vatikan'ın Hıristiyanlığı bütün dünyaya hakim kılma projesi olan dinlerarası diyalogu faaliyet kapsamına aldıktan sonra, vakit kaybetmeden hummalı çalışmalara başlamıştır.

Bu doğrultuda yurt içinde ve dışında gerçekleştirilmiş pek çok faaliyet mevcuttur. Bunların hepsini bir yazının hacmi içinde anlatmak mümkün değildir. O sebeple biz misal olarak bu faaliyetlerden ikisine, Urfa ve Mardin programlarına ve bu bağlamda 'İbrahimî Dinler' kavramına yer vereceğiz.

I- 2000 YILINDA URFA'DA YAPILAN DİNLERARASI DİYALOG TOPLANTISI

Toplantıyı basına yansıyan bir haber üzerinden aktaralım:

Dinler Harran'da Buluştu

Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın organize ettiği, Diyanetten Sorumlu Devlet Bakanlığı ile Kültürler Arası Diyalog Platformunun desteklediği, 'Museviler, Hıristiyanlar ve Müslümanlar İçin Diyalogda Bir Sembol ve Birlik Bağı Hz. İbrahim' konulu sempozyum Şanlıurfa'nın tarihî Harran ilçesinde başladı.

Dünyanın ilk üniversitesi olan Harran Üniversitesinin tarihî kalıntıları ortasına tören için kurulan dev platformda yan yana yer alan Musevi Cemaatinin Maftirin Korosu, Süryani Cemaati Kadim Korosu, Şanlıurfa Tasavvuf Müziği Korosu sırayla kendi ilahilerini seslendirdiler.

Törende konuşan Kültürler Arası Diyalog Platformu Başkanı İlahiyatçı Prof. Dr. Mehmet Aydın, Harran'da bir tohum atıldığını ve bu tohumun dünyaya yayılacağını, Hz. İbrahim'in üç büyük dünya görüşünün ortak kaynağı olduğunu söyledi. Vatikan Sekretaryasından Thomas Michael, Papa 2. Jean Paul'un sempozyum için barış ve iyi dileklerini ilettiğini belirtti. Türkiye Katolik Cemaatleri Ruhani Kurul Sekreteri ve Vatikan Temsilcisi George Marovich, 'Cemaat olarak hepinizi seviyoruz. Sizleri sizin gibi Bismillahirrahmanirrahim diyerek selamlıyoruz' dedi.

Harran'da dinlerin buluşmasını sağlayan sempozyumun açılışından sonra konuklar, tören alanına kurulan Halil İbrahim Sofrası adlı dev çadıra geçerek öğle yemeği yedi. Yemek öncesi 3 ayrı din ve dilde yemek duası okundu.

Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Nuri Yılmaz'ın rahatsızlığı nedeniyle yer almadığı sempozyuma katılanlar şunlar…' [1]

Konumuzla alakası olmadığı için haberin devamını alıntılamadık.

Bu satırlardan da anlaşılacağı üzere, Harran'daki bu toplantıda akaid ölçüleri hiçe sayılarak İslam'ın şahs-ı manevisi birçok cihetten rencide edilmiştir.

Daha yakından değerlendirelim:

- İslam'daki aşk, vecd ve şevki ifade eden tasavvuf musikileri ve ilahilerimiz Yahudi ve Hıristiyanların şirk ihtiva eden nağmeleriyle karıştırılıyor! Müziğin duyguları harekete sevk ettiği bir gerçek olduğuna göre, burada bir istismar olduğu da açıktır.

- Vatikan Temsilcisi George Marovich'in 'Cemaat olarak hepinizi seviyoruz. Sizleri sizin gibi Bismillahirrahmanirrahim diyerek selamlıyoruz' demesi samimiyetten son derece uzaktır.

Allah Kuran'da 'Ehl-i kitap sizi sevmez' ve 'Sizi dinden çıkarıp kafir yapmak isterler' (Mümtehine: 1,2; Bakara: 100.) buyurmuşken bir Vatikan temsilcisinin sözüne kanarak bizi sevdiklerine inanmak mümkün müdür?

Besmeleye gelince: Besmele Allah'ın adını anmaktır. Allah ise her türlü noksanlıktan münezzeh ve kemal sıfatlarla muttasıftır. Bu Vatikan temsilcisi, çektiği(!) Besmelede samimi ise, neden 'bir olan, eşi ve benzeri olmayan' Allah'a iman edip Müslüman olmamış? Tesliste (üçlü şirkte) ısrar eden birinin Besmelesindeki samimiyete inanmak saflık olmaz mı?

Burada İslam'ın şirke bulaşmış muharref dinlerle karıştırılarak hakla batılın bir potada eritilmeye çalışıldığı açıktır. Buna kapılan bir Müslümanın itikadı sahih kalabilir mi?

- Hz. İbrahim'in (a.s.) istismarını yazımızın sonlarına doğru ayrıca ele alacağız.

- Görüldüğü üzere geçen yazımızda ele aldığımız II. Din Şûrasının mimarı Mehmet Aydın, bu toplantıda da yine ön saftadır.

- En büyük vahamet ise, akaid ölçüsünü koruması gereken Diyanet'in istikametini bozarak ve korumakla görevli olduğu ölçüyü ihlal ederek böyle bir toplantının içinde yer almış olmasıdır.

II- 2004 YILINDA MARDİN'DE YAPILAN TOPLANTI

Bir önceki başlıkta anlatılanın devamı niteliğindeki 'Dinler ve Barış' adlı bu sempozyum, 13 Mayıs 2004'te Mardin Kasımiye Medresesinde yapılmıştır.

Temsilî bir sırat köprüsü kurulmuş, bu köprüden önce Fener Rum Patriği Bartelemeo, peşinden papaz, patrik ve hamam, daha sonra da İstanbul Müftüsü ve Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı geçerek yine temsilen cennete ulaşmışlardır (!)

Bu sırada bir taraftan ezan okunurken bir taraftan da kilise çanları çalınmıştır.[2]

Toplantıda konuşulan her şey ayrı bir fecaat olmakla birlikte, Türkiye Ermeni Patrikliği Temsilcisi Rahip Sahag Maşalyan'ın 'Mutlak hakikate sadece kendisinin sahip olduğunu söylemenin ortaçağ mantığı olduğunu, bunun sonucunun da cihad ya da haçlı seferi olacağını' söylediğini[3] aktarmamız herhalde şenaatin boyutlarını ifade etmek bakımından yeterli olacaktır. Anlaşılacağı üzere, bu sözlerle Müslümanların, İslam'ın tek hak din olduğunu söylemelerinin önü kesilmiş ve cihad ruhu 'haçlı seferiyle' bir tutularak öldürülmek istenmiştir.

- Sempozyumun adının 'Dinler ve Barış' olması, bir Vatikan projesi olan dinlerarası diyalogdaki sinsiliğin ayak izlerini taşımaktadır. Çünkü Allah katında tek olan 'din'in, 'dinler' şeklinde çoğul kullanılması, İslam'ı diğer muharref dinlerle eşitlemek demektir. Basiret sahibi olması gereken Müslüman bu oyunu nasıl fark edemez?

- Ya temsilî sırat köprüsüne ne demeli? Kutsal kitabını kendi eliyle tahrif eden, haham ve rahiplerini ilah edinerek şirke bulaşan Yahudi ve Hıristiyanlar, nasıl oluyor da din adamlarının şahsında sırat köprüsünden geçip cennete girebiliyorlar? Çocuk oyunu mu bu iş? Müslümanların karşısında böyle bir tiyatro oynamak, onların aklıyla açıkça alay etmektir. Müslüman buna nasıl sessiz ve seyirci kalabilir?

- Ezan Müslümanları tevhide, Allah'ın birliğine ve o birliğin dünyadaki temsil mekanı olan mescitlere çağırır. Çanlar ise Hıristiyanları haça tapınmaya, kilise ayinine, yani şirke çağırır. Bu iki çağrı nasıl olur da bir araya getirilebilir?

- Ermeni Patrikliği Temsilcisi Rahip Sahag Maşalyan, Müslümanlara İslam'ın tek hak din olduğunu söylemeyi yasaklıyor ve cihadı haçlı seferiyle bir tutuyor. Ne yazık ki bu küstahlık ve hadsizlik karşısında da basiretten bir eser göremiyoruz. Demek ki gözler kapatılmış, kulaklar tıkanmış, hisler dumura uğramış ve muharref din mensupları karşısında derin bir sessizlik tercih edilmiş... 14 asırlık İslam tarihi boyunca böyle bir zillet görülmemiş olsa gerektir.

III- DİNLERARASI DİYALOG TOPLANTILARINDA KULLANILAN 'İBRAHİMÎ DİNLER' TABİRİ

Dinlerarası diyalog faaliyetleri sırasında gerek F. Gülen önderliğinde o zaman için sivil toplum örgütü olarak adlandırılan yapıların, gerekse de Diyanet başta olmak üzere TRT gibi bazı kurumların en sık kullandığı tabirlerden biri de 'İbrahimî Dinler' tabiridir.

Ayette belirtildiği üzere Hz. İbrahim (a.s.) ne Yahudi ne de Hıristiyan olmadığı halde (Âl-i İmran: 67.), 'bütün insanları kiliseye döndürme' amaçlı misyonun bir parçası olan dinlerarası diyalogda mübarek adının istismar edilmiş olması çok ama çok vahim bir durumdur.

Burada söz konusu olan 'ortak noktada buluşma' değil, bilakis apaçık bir gerçeği saptırma ve istismardır.

Hz. İbrahim (a.s.) İslam'ın tevhid inancının en önde gelen temsilcilerindendir. Halilullahtır, Allah'ın dostudur; ulu'l-azim, beş büyük peygamberden biridir.

Onun temsil ettiği tevhid inancı Hz. Muhammed'le (s.a.v.) devam etmiştir. Bunu Hz. İbrahim'in (a.s.) Kuran'da yer verilen duasından anlıyoruz. O şöyle dua etmişti:

'Rabbimiz! İçlerinden onlara bir peygamber gönder; onlara ayetlerini okusun, Kitabı ve hikmeti öğretsin ve onları her kötülükten arındırsın. Şüphesiz, sen mutlak güç sahibisin, hüküm ve hikmet sahibisin.' (Bakara: 129)

İşte peygamberlerin seyyidi ve sonuncusu Hz. Muhammed'le (s.a.v.) parlayan İslam güneşi ve ona tabi olan en kalabalık ümmet, 'ümmet-i Muhammed' Hz. İbrahim'in (a.s.) kabul olunmuş duasıdır.

Yahudi ve Hıristiyanların kendilerini Hz. İbrahim'e (a.s.) isnat etmeleri, ilmî ve itikadî mesnetten mahrumdur. Çünkü onlar sadece nesep üzerinden böyle bir isnadda bulunurlar. Halbuki muteber olan ölçü nesep değildir, hakkı temsil eden tevhid inancıdır. Halis tevhid ise sadece İslam'da vardır. Yahudilik ve Hıristiyanlık şirke bulaşmıştır; kitapları, müntesipleri eliyle tahrif edilmiştir. Yahudiler 'Uzeyr Allah'ın oğlu', Hıristiyanlar da 'İsa Allah'ın oğlu' demek suretiyle Allah'a eş koşmuşlardır. Ayrıca her iki grup da haham ve rahiplerini Allah'tan başka rabler edinmek suretiyle de haktan sapmışlardır. (Tevbe: 30 – 32.)

Peki şimdi düşünmek gerekmez mi? Kitaplarını bozmuş, bidat ve hurafelere gark olmuş ehl-i kitabın arasında Müslümanların işi nedir?

Acaba Diyanet'i dinlerarası diyalog tuzağına sürükleyenler bize bu sorunun cevabını verebilirler mi?

Elhasıl biz Müslümanlar, kılı kırk yararcasına hassas olmak zorundayız. Çünkü iman ve İslam en büyük nimettir. Bu nimetten mahrum kalanlar veya bu nimete sahip iken sonradan kaybedenler, Kuran'ın beyanıyla ebedi azaba duçar olacaklardır. Bu, Allah'ın haber verdiği, geri dönüşü olmayan ilahi bir vaîddir.

İşte biz dinlerarası diyalogun İslam'a ve Müslümanlara kurulan büyük bir tuzak olduğunu anlatmakla bu büyük vahamete vurgu yapmak istedik. Allah istikamet üzere kalabilmeyi, son nefese kadar imanımızı koruyabilmeyi hepimize nasib ü müyesser eylesin.

Hz. Peygamberin (s.a.v.) 'Beni kocalttı' dediği 'Emrolunduğun gibi dosdoğru ol' (Hud: 112.) ayet-i kerimesinin gereğiyle amel etmek şiarımız olsun.

Bir sonraki yazımızda dinlerarası diyalog için ayetlerin nasıl saptırıldığını ve bunun tefsirlere kadar nasıl sirayet ettiğini anlatacağız.

[1] https://www.hurriyet.com.tr/gundem/dinler-harranda-bulustu-39147263

[2] https://www.yeniakit.com.tr/haber/sirat-koprusunden-bakin-kimleri-gecirdiler-14314.html

[3] Yasin Meral, 'Ortak Atamız İbrahim'in Aydınlığında', Milel ve Nihal, Yıl: 1, Sayı: 2, Haziran 2004, Makaleye şuradan ulaşılabilir:

https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/109407