DIŞ GÜÇLER / PATATES -DOMATES

Dış güç, dış güçler… Vallahi haklısınız! Dış güçlerin denemedikleri yol kullanmadıkları yöntem kalmadı. Bizans’ı öylesine etüt etmişler ki entrikalarının ardı arkası kesilmiyor. Dört koldan ha bire saldırıyorlar. Biz bırakıyoruz onlar bırakmıyorlar. Hani anlatırlar; bir baba ile oğul evlerinin ikinci katında uyuyorlarmış. Gecenin yarısı evin birinci katından gelen ses üzerine, baba, oğluna, “git bak bakalım evlat ne oluyor!”, demiş... Oğul gitmiş. Bir müddet ses seda çıkmayınca da baba oğluna seslenmiş; “Oğlum ne oldu?” “Baba bir hırsız tuttum.” “Aferin aslan oğlum, al getir!”, “Baba gelmiyor.” “Öyleyse bırak gitsin!” “Gitmiyor!” “Bırak hırsızı da gel oğlum. “gelemiyorum baba! “Niye?” “Ben hırsızı bırakıyorum da o beni bırakmıyor baba!” Dış güçlerle halimiz, ahvalimiz bu baba oğul hikâyesine rahmet çıkartacak şekilde.

Koca bir imparatorluğumuz vardı; adamlar, baktılar güç yetiremiyorlar. “Durun şunları borçlandıralım da bize mecbur kalsınlar”, dediler. 1854 ila 1874 yılları arasında tam 15 defa borç aldık bu dış güçlerden. Ödeyemediğimiz için de padişah II. Abdulhamit;” Düyun-u Umumiye İdaresini kurarak bu dış güçlerin Osmanlı toprakları üzerinde vergi toplamasına yetki verdi. Olmadı, 1. Dünya savaşında yedi koldan saldırdılar. Fransa/Paris/Versay Sarayı/Aynalı Oda’da tam 8 ay Çanakkale’de dize getiremedikleri Osmanlıyı masaya yatırdılar; böldüler, parçalara ayırdılar, kopardılar…

Osmanlı paşası Mustafa Kemal ve arkadaşları bu gidişe “dur, yeter!”, dedi. Mondoros ile olanca borç ve Kapitülasyonları da üzerine alarak bu beladan sıyrılmaya çalıştı. 1923 ila 1954 yılları arasında bu millet o borçlarla birlikte verilen ayrıcalıkların da ceremesini çekti. Çok şükür kurtulduk dedi! Dış güçler, yine sahneye çıktı. Sizi Avrupa Topluluğuna alacağız dediler. Sevindik çocuklar gibi… 31 Temmuz 1959 topluluğa girmek için müracaatta bulunduk. “Şimdi hangi yıldayız?” “2018…” “Duymadım yüksek sesle söyle! “16 Ekim 2018”

Nice sular aktı bu derelerden; niceleri kurudu. Nice hükümetler kuruldu, nice darbeler yapıldı demokrasi adına… Ambargolar kondu. Haşhaş ve şeker pancarı ekimine kadar ne kısıtlamalar yapıldı. Yetti mi yetmedi. 17 Aralık 2010’da Tunus’ta bir gencin kendini yakmasının ardından başlatılan “Arap Baharı” harekâtını başlattılar. Gönül ve kültür coğrafyamızın insanlarını acımasızca katlettiler. Burnumuzun dibinde katledilen bir buçuk milyon Iraklı… Bizim payımıza ne düştü: 4 Temmuz 2003 günü Kuzey Irak’ın Süleymaniye kentinde Amerikan askerleri tarafından Türk Özel Kuvvetleri Bürosu’na yapılan baskın, 11 Türk askerinin başlarına çuval geçirilip kelepçelenerek esir alınması…

Ha bu arada biz hep “Dış Güçlerden borç aldık. Aldığımız borç paraları da keyfimizce harcadık. Olsun bir günün beyliği beylikti ya!

Sonra BOP çıktı. Dış güçlerin en büyüğü Amerika’nın yanında yer alarak komşumuz, tarihi ve kültürel bağlarla bağlı olduğumuz Suriye’ye karşı cephe aldık. Kazancımız; dört milyon Suriyeli mülteci… Ha bir de atamız Süleyman Şah’ın kemiklerini bir torbaya koyarak bir gece yarısı PYD’nin eskortluğunda kaçırmamız… Antlaşmalarla Türk toprağı olarak tescillenen Süleyman Şah anıt mezarını ve Saygı karakolumuzu havaya uçurmamız…

Sonra ilkokul mezunu gözü yaşlı bir imamın devlet içerisinde yapılanmasına göz yumduk. Göz yummakla kalsak iyi, istedikleri her şeyi vererek destek olduk. Sonra? Hâlâ ne olduğu kesin olarak bilinmeyen “On Beş Temmuz”, ihaneti ile baş başa kaldık.

Bütün bunlar olurken biz son hızla “Dış Güçlerden” borç almayı sürdürdük…

İsraf, lüks, ihtişam… Öyle ya biz Osmanlı torunları idik…

Bana göre bütün bu borçlanmanın, israfın ve faturası halka çıkartılan acı reçetenin müsebbibi patates ile domatestir.

“Niye?”, diyenleriniz olacak. Anlatayım efendim.

Biliyorsunuz Türkçemizin en temel kurallarından biri, büyük ünlü uyumu kuralıdır. Türkçede bir kelime kalın sesli ile başlarsa kalın sesli ile ince sesli ile başlarsa ince sesli ile devam eder. Şimdi bakalım patates ile domatese! Uyuyorlar mı bu temel kurala? Hayır!

7000 yıllık patatesin anavatanı neresi? Güney Amerika…

Peki, domates? Domates; Christoper Columbus'un 12 Ekim 1492 tarihindeki Amerika'yı keşfetmesinden sonra, 1550′ li yıllarda Avrupa' ya oradan da Türkiye’ye gelmiş. Anladınız mı şimdi sancısını iliklerimizde duyduğumuz, acısını damar damar yaşadığımız ekonomik sıkıntının sebebini! Daha domates üretiminde son yıllarda kullanılan İsrail tohumunu hesaba katmadım.

Şimdi bana en büyük dış güç kimdir derseniz. Patates ile domates derim. Bu iki sinsi, dış güç ajanı bakın nasıl ekonomimizi ve moral değerlerimizi alt üst etti. Düştük ya vurdukça vuruyorlar. Aynı şeyleri ses uyumuna uyan cennet taamı kabak ile anavatanı Anadolu olan hıyar için söyleyebilir miyiz?