Kesin bir giriş olsa işin sonu başındadır diyerek şunu söylemek gerekiyor; Din bir ticaret metaı değildir. Din bir ticarethâne değildir. Din üzerinden para kazanılmaz. Din üzerinden pazarlıklar yapılmaz. Çünkü din alanına giren her şey ama her şey, herkes için ücretsizdir, bedavadır.

Kesin bir giriş olsa işin sonu başındadır diyerek şunu söylemek gerekiyor; Din bir ticaret metaı değildir. Din bir ticarethâne değildir. Din üzerinden para kazanılmaz. Din üzerinden pazarlıklar yapılmaz. Çünkü din alanına giren her şey ama her şey, herkes için ücretsizdir, bedavadır. Temel bir ilahiyat presibidir ki peygamberler de dini anlatmaları karşılığında bir ücret almamışlardır. Çünkü onlar din tacirleri değillerdi ve tebliğlerinin temellerinde din tacirlerini hep kınadılar.

Yüce Allah şöyle buyuruyordu Risâletpenahîlerine: “De ki: “Ben sizden bir ücret istemişsem, artık o sizin olsun. Benim ecrim (ücretim), yalnızca Allah’a aittir. O, her şeye şahid olandır.” (Sebe/47) Başka bir ayette ise şöyle geçer: “Ey Peygamber de ki: “Ben sizden buna karşılık, Rabbine bir yol edinmek dileyenden başka bir ücret istemiyorum.” (Furkan/57)

Toplumun ıslahı ve kurtuluşu peygamberlerin istediği tek şeydi yani ücretleri toplumun felaha ulaşmasıydı. Kur’an-ı Azimüşan’ın birçok ayetinde bütün peygambelerin dilinden aynı mesaj adeta insanlığın beynine enjekte edilir. Din karşılığında ücret isteyenlere karşı dikkatli olma çağrısı bu.

Batı’da yaşanan Aydınlama Dönemi’nde Protestanlığın kurucularından Cenevreli teolog ve filozof John Calvin ve Hümanizmin öncülerinden Desiderius Erasmus arasında ciddi felsefi tartışmalar yaşanır. Protestan ve Lutheran kilise kayıtlarında yer alan Calvin ve Erasmus arasındaki diyaloglar batının bugüne ışık tutan önemli kaynakları. Bir gün Köln Katedrali’inde iki Calvinist rahip arasında şiddetli bir tartışma alevlenir. Rahiplerden biri diğerine “Vatikan her doğumdan bir, her ölümden bir, her kutsamadan bir gümüş alır… Peki, karşılığında neyi verir?” Cevabı bu kez diğer rahip verir: “En pahalı şey olan Tanrı’yı yani Tanrı’nın kelamını.” Söze girer soruyu soran rahip: “Dostum! Katolik rahipler ellerinde kalan tek şeyi yani Tanrı’yı satıyorlar… Oysa Mesih, Allah’ın kiliselerinde hiçbir şeyin satılmayacağını söyler.” İsa Peygamber, Matta İncil’inin 11. Suresi, 17. Ayette şöyle der: “Benim tapınağım her milletin, her ferdin yüce Allah’a tapınması için yapıldı. Ancak sizler onu hırsızlar için bir dehliz yaptınız.”

Tarihte, özellikle Bartelemous’un anlatılarına göre; İsa peygamber, Kudüs’teki tapınağa girip tapınak parası ile satılan güvercin yemlerini tekmeleyip dağıtması ile başlıyor. Tapınağa girişte halk gümüş veya altın Roma sikkelerini verip bronzdan yapılma tapınak parası ile bu kuş yemlerinden alıp güvercinlere dağıtıyorlardı. İsa Peygamber tapınak dışında hiç bir işe yaramayan bronz sikkelerin Tapınak ruhbanları için büyük gelir ve adaletsiz bir ticaret olduğunu söyler.

İslam tarihi de bu tür örneklerle dolu. Müslümanların en büyük alimleri hiçbir zaman para karşılığında ilim öğrenmemiş ve para için de din anlatmamışlardır.

İşte! İmam Ebu Hanife, İmam Şafii, İmam Malik, İmam Hanbel, İmam Cafer, İmam Zühri vb. daha niceleri… İslam alimleri, devlet kapılarında, iş adamlarının mekanlarında, ağaların kasrında gün geçiren ve para için sıra bekleyen sözde alimleri en sert şekilde eleştirmişlerdir. Hatta devlet dairelerinin gölgesinde ilim anlatmayı bile kerih görmüşlerdir. Gayri müslim devletlerin maddi desteğiyle din anlattığını sanan bel’amları ise anlatmaya gerek var mı? Her şey böyle açık beyan ortada iken…

Sadece direkt olarak değil dolaylı yoldan yani "iş ve ticaret yaparken" din üzerinden alışveriş yapılmasını da men eder İslam alimleri. Mesleği terzilik olan büyük alimlerimizden İmam Ebu Hanife, bir kumaşcının müşterisine kumaşı satarken, Allah’ın adını anması ve zikirler çekmesini yasaklar. “Evlat sen Allah’ı değil, kumaşı satıyorsun. Onun için kumaşının eksikliklerini örtmek için Allah’ı kullanma” der. Bugün bu ahlaka ne çok ihtiyacımız var, hem de feraseti, ehliyeti, liyakati kaybettiğimiz bir çağda…

O en başta zikrettiğimiz şekilde halde şunu bilmeli; din bir ticaret mekanı değil. Her insanın huzur, sekinet ve emân bulduğu bir şeydir. O halde burada ücret, bedel, para geçmemeli. Ücret karşılığı din satan sapkınlara, hurefecilere, bel’amlara yüce Allah şöyle seslenir:

“Yoksa onlardan dünyevî bir karşılık (ücret/bedel) mı istiyorsun? Fakat [bilmelidirler ki] Rabbinin vereceği karşılık en iyisidir; çünkü rızık verenlerin en iyisi O’dur!” (Muminun/70)

Vesselam