Din kazazedeleri...

Üstad Mehmet Şevket Eygi bir yazısında, “Kötü eğitim kazazedeleri, 300 kelimeden ibaret basit bir metni bile okuyup anlayamıyorlar.. Nerede kaldı ki, 300 sayfalık derin bir düşünce kültür kitabını okuyup anlayabilsinler. şeklinde bir cümle kullanmıştı..

Fakir, üstadın övüneceği (fahrî) bir talebesi değil, en kötü bir talebesi olarak min gayr’i haddin ilâve edeyim, bir de din, ilahiyat kazazedelerimiz var. Gerçi üstad onları; o reformist ve uydum akıllı, zamane hoca müsveddelerini de isim vermeden eşeğin iç organlarına sokuyor ama...

Onlar üzerlerindeki benlik, gurur gömleğini çıkarıp atmadıkça yani hakiki Müslümanlar olmaya niyetlenmedikçe ıslah olamazlar..

Adama “Mevdûdî dilini Resûlullaha (sallallahü aleyhi ve sellem) kadar uzatıyor, «Peygamber günah işledi, farzları yerine getirmede hata ettiği için Nasr (Fetih) Sûresi ile istiğfar etmesi emredildi, sadece o (s.a.v) değil, hiçbir peygamber mâsum değildir»* gibi abuk sabuk şeyler söylüyor, Resûlullahı günah işlemekle, ashab-ı kiramı cehaletle suçluyor, ne Hz. Osman’ı (r.a), ne Hz. Ali’yi (kerremallahü veche) bırakıyor...” diyorum, o bana “Ebu Hanife’nin mezhebi neydi?” diyor... Buyur burdan yak...

*(Kaynak: Dini Tâmir Dâvasında Din Tahripçileri – Ahmet Davudoğlu)

Yazımızı üstad Eygi ile başlattık, Mevdûdî hakkında da zátıâlilerinin aynı başlıktaki eski (eskimez) bir yazısıyla devam edelim..

“Mevdûdî hakkında Türkiye Müslümanlarının, doğru cevabını bulmak hususunda derin derin düşünmeleri gereken soru şudur: Mevdûdî’nin kendi vatanı Pakistan’da, bunca olumlu şartlara ve bol imkânlara rağmen başarılı olmayan ideolojisi, çare ve çözümleri, reçetesi Türkiye’de başarılı olabilir miydi?

Bence olamazdı. Zaten durum ortadadır. Keşke, Türkiye’nin yakın tarihindeki İslâmî uyanış hareketi Mevdûdî gibi bir aktivistin rengine boyanacağına, mesela Şeyh/İmam Şâmil’in 19’uncu asır Kafkasya’sındaki “Müridizm Hareketi”ne paralel bir meşrebte olsaydı.

(.......) «İslâm’ı Anlamak» kitabında imanın şartlarını beşe indiriyor, “Kadere iman” akidesini ve şartını zikr etmiyor. (.......) Ashab-ı kiramın bazısını ağır şekilde tenkit ediyor... Tefhimü’l-Kur’ân’da şefaat meselesinde Vehhabîleri ve Selefîleri geçen bir aşırılığa sapmıştır.

(.......) hayran oldukları ve doktrinini benimsedikleri zata yöneltilen tenkitleri bilmelerinde hayır ve yarar vardır. Kim bilir, belki de, Mevdûdî’nin başarısızlığında, Ehl-i Sünnete aykırı aşırı ve şazz fikir, yorum ve görüşleri rol oynamıştır..” (Millî Gazete, 09.06.2009)

Muhterem okurlarım, bazıları diyor ki, “bu tür ayrıştırıcı konular yerine ortak dertlerimizi konuşsak..” İyi hoş da, mezhepsiz Mevdûdî’ye, M. İsyanoğlu gibilere hayranlık artıyor.. Bu tehlikenin önemi yok mu?

Bozuk düzenci hainler bastırdıkça ezik, şifahî kültürlü Müslüman takım da derman ararken derdin tá kendisine başvuruyor.. Korkarım bu eziklerin başlattığı reformist, hadîs-i şerîf’lere düşman gidişata mani olunamaz ise önce dinimiz sonra da vatanımız elden gidecek!..

Şaka yapmıyorum, bu söylediklerim aşırı bir iddia da değil.. Baksanıza koskoca Diyanet İşleri Başkanlığı’nın hutbelerinde memleketimizin dinî gidişatı hakkında Allah için bir samimiyet, bir ıstırap var mı?