DİLDE İSTİKLÂL

Dilde istiklâl nedir, nasıl var olur?

Meseleyi lâfa, kafaları da dumana boğmadan söyleyeyim: "Dilin istiklâli" onun "kendi hâlinde olması"dır; yâni dilin “kendi kaanunlarına göre şekil alması, değişmesi ve gelişmesi” demektir.

Dilin kendi kaanûnu” demek, o dili konuşan insan topluluğunun (millet, kavim, sınıf, zümre…); lisan unsurları (sesler, ekler, kelimeler...) üstündeki gizli mutâbakatıdır.

***

Bu “dil mutâbakatı”nda hangi maddeler vardır?

  1. O lisanda hangi kelimelerin yer alacağı,
  2. Kelimelerin hangi mâna[lar]da kullanılacağı,
  3. Yeni bir mefhûmu karşılamak için hangi şıkkın tercîh edileceği (yeni bir kelime yapma / başka dillerden alma vs.),
  4. Yeni yapılacak kelimelerin hangi yol ve usullerle teşkîl edileceği,
  5. Kelimelerin diğer kelimelere nasıl bağlanacağı, kelime gruplarının hangi esaslara göre kurulacağı,
  6. Cümle kuruluşunun hangi yapılarda olacağı,
  7. Aynı mânâya gelen birkaç kelimeden hangisinin öne çıkarılıp diğer[ler]inin unutulmaya mahkûm edileceği,
  8. Kelimelerin telâffuz ve imlâsının değişip değişmeyeceği, eğer değişecekse bunun ne zaman ve hangi şekilde olacağı…
  9. Dili yazıya geçirmek için kullanılacak işâretlerin (harflerin) nelerden ibâret ve nasıl olacağı; bunlarda değiştirme (ilâve, çıkarma, ıslah; mevcut harfleri terk edip başka harfleri kabûl etme…) olacaksa bunların ne şekilde ve nasıl yapılacağı vs.

***

Bu mutâbakatın tarafları o topluluğun her ferdidir; mekân, o insanların birbirleriyle konuşup yazıştığı her yerdir. Bu mutâbakatın yapıldığı târih ise çoğu zaman asırlara, bâzen de bin yıllara yayılır…

İşte bu şartlar varsa o dilde istiklâl de vardır…

***

Dilde istiklâl ne değildir, nasıl yok olur?

Lisânın "kendi hâlinden çıkarılması"dır. Yâni onun "kendi kaanunlarına göre" değil, onu "kendi hâlinden çıkaran"ların arzûlarına göre şekil alması ve değişmesi demektir.

Peki, dili "kendi hâlinden çıkaran"lar kimlerdir? O lisânı konuşan sosyal topluluğun (millet, kavim, sınıf, zümre…) başına -onların irâdesi dışında- geçip ele aldığı devlet gücünü “o mutâbakatı bozma” yönünde kullanan(mütegallibe / zorba)lardır. Çünkü bu mutâbakat birkaç kişinin değil, bütün milletindir. Bunu bozmak -en hafif tâbiriyle- milletin aklına, fikrine, tercîhine, zevkine, zihnine, hâfızasına ve hâtırasına saygılı olmamak demektir. (Böyle zorbalar, milletin maddî varlığına hürmet eder mi, orası ayrı mesele…)

Bu müdâhalenin yapıldığı mekânlar:

  1. A) O "mütegallibe"lerin emrinde kurulup çalışan müesseseler,
  2. B) O grubun müdâhale ettiği bütün resmî metinler ve o metinler vâsıtasıyla yayılan yeni dilin kullanıldığı her yerdir.

***

Zorbaların eliyle, kaanûnuyla, karârıyla şekil alan, gelişip değişen dil, istiklâlinden mahrûm olur…

Dilin sâhibi millettir. Bu hükme aykırı gidilirse, bir dile böylece tahakküm ve onda tasarruf edilirse o dilin istiklâli kaybolur…

Dilde istiklâl giderse istikbal de gider; sonunda ihtilâl, inhilâl ve izmihlâl gelir…