DİL VE SEMBOLİK ETKİLEŞİM

Dil uzun süre vardı. Tarih öncesinden beri vardı. Sözlü kültür binlerce yıl tek başına yaşadı. Sonra birşeyler oluşmaya başladı, bir devrim... Ama bu devrimin gerçekleşebilmesi için çağlar boyu demlenmesi gerekti.

Önce neolitik devrimin yapılması ve tarım ve hayvancılığın keşfedilmesi sonucu insanların yerleşik hayata geçmesi gerekti. Ancak yerleşik hayata geçip daha büyük topluluklarda ve daha yoğun iletişimler yaşamaya başladıktan sonra yavaş yavaş sözlü kültürün yanına bir şey kattılar.

Belki tahmin ettiniz: Yazılı kültür.

Yazının icadı hiç de kolay olmadı. Önce resimlerle anlatım gelişti. Sonra resim yazılar... Giderek resim özelliklerini kaybedip sembolik anlamlar kazanan işaretler. Ve sonunda resim yönleri tamamen kaybolup sembolik değerlere ulaşan harfler. Sembolik etkileşimin muhteşem araçları olan soyut harflere dayalı alfabelerin gelişmesiyle birlikte dünyada işler toptan değişti. İnsanlar çok büyük bürokrasiler, çok büyük organizasyonlar geliştirip yaşatabilir hale geldiler.

"Güzel bir çocuk" ifadesini düşünün...

Sembolik etkileşimin mükemmel aracı olan ve gerçek hayatla herhangi bir şekil bağlamı ilişkisi olmayan soyut harflerden oluşan alfabelerle bunu rahatça yazıyoruz. Bu garip harfler yokken bunu nasıl yapıyorduk?

Yapamıyorduk. Sözlü iletişimle kendi çevremizdeki birine güzel bir çocuk diyebiliyorduk, o da bizim düşündüğümüze benzer bir şey canlandırabiliyordu kafasında. Ama yazılı hale getirmek için ancak resme başvurabiliyorduk.

Sorun şu ki 'güzel bir çocuk' anlamını verebilen bir resim yaptığımda, o resme bakan bir kişi başka binlerce anlam çıkarabilir. Üstelik bizden mekan, zaman ya da beğeni olarak çok uzaksa, güzel bir çocuk o resimden asla çıkaramayacağı bir anlam da olabilir. Oysa sembolik etkileşimin mükemmel aracı olan günümüz soyut harflerden oluşan alfabeleriyle kastımızı çok açıkça ifade edebiliyoruz. Güzel bir çocuk diyoruz ve muhatap bize çok uzak bir kültürden de olsa kafasında kendi güzel bir çocuğu beliriyor.

Düşünce çok soyut bir yetkinlik. İnsan beyninin oluşturduğu kavramsallaştırmalar, dünyanın kendisinin bile ötesinde. Mesela renkler bizim kafamızdaki kavramsal varlıklar. Sembolik etkileşim alfabeleri dünyadan çok beynimize ve düşünceye yakın.

Yazının, yazılı iletişimin ve şekil şartları değişse de kitapların hep var olacağını öngörüyorum. Günümüzün yoğun görsel iletişim dünyasında bile yazı kraldır. Çünkü görsel iletişimin yazının sembolik etkileşim değerine ulaşabilmesi imkansız.

Bununla ilgili binlerce yıla yayılan bir mücadele verildi. Hiyeroglif kalabilmiş, resme dayalı olarak varlığını sürdürebilmiş alfabe var mı? Bunu bir düşünün. Ve izlemenin yanına okumayı yeniden katmayı düşünün. Hatta yapmışken izleme ve okumanın yanına yazmayı da katıverin.