Son zamanlarda televizyon programlarında ve diğer bazı ortamlarda “Devletin dini olmaz devletin dini adalettir” sözüne sık sık rastlıyoruz. Bu söz doğru gibi görünse de aslında doğru olmayıp dinin insan ve toplum hayatından çıkarılmasına yönelik algı tuzaklarından biridir.

Son zamanlarda televizyon programlarında ve diğer bazı ortamlarda 'Devletin dini olmaz devletin dini adalettir' sözüne sık sık rastlıyoruz.

Bu söz doğru gibi görünse de aslında doğru olmayıp dinin insan ve toplum hayatından çıkarılmasına yönelik algı tuzaklarından biridir. Tuzaktır; çünkü, adalet din değil; dinin temel direklerinden biridir.

Bu söz ile devlet yönetiminde adaletin öneminin anlatılmak istendiğini elbette ki ben de biliyorum. Ancak, bunun anlatım biçimi böyle olmaz. Bu sözü söyleyebilmemiz için devletin hukuk sistemi dine dayanmalıdır ki bu sistemde yaşanabilecek adaletsizlikler üzerine 'Devletin dini adalet' olmalıdır sözünü söyleyebilelim.

Sözlerimizde samimi olmalıyız. Bir sözü söylerken sözün nereye varacağının hesabını iyi yapmalıyız. Doğru gibi görünen sözler bazen göründüğü gibi olmuyor. İslami hususlarla ilgili değerlendirmelerimizde azami derecede hassasiyet içerisinde olmak zorundayız. Sanki bizim dinimiz adalete hassasiyet göstermiyor gibi aklı erende ermeyende 'Devletin dini olmaz devletin dini adalet' sözünü düşünmeden söylüyorlar.

Müslümanın yaptığı yanlışın kabahatini İslam'a yüklemek çok büyük haksızlık olur. Dinimiz adaletli olmayı ve işlerin ehline verilmesini kesin olarak emreder.

Cuma Namazına gitmeyenler bilmeyebilir ama gidenler bilir. Cuma Hutbesinin sonunda İmam Efendi; 'Muhakkak Allah adaleti, iyiliği, yakınlara yardım yapmayı emreder; hayasızlığı, fenalığı ve azgınlığı yasaklar.' (Nahl 16/90) Ayet-i Kerimesini okur.

Başka bir Ayet-i Kerime'de Yüce Allah(cc), 'Muhakkak, Allah size emanetleri ehlinize vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder,' (Nisa,4/59) buyurmaktadır.

Yüce Rabb'im bu Ayet-i Kerimede, adaletle ilgili olarak 'Müslümanlar' buyurmayıp 'insanlar' buyurmaktadır.

Adalet ile ilgili bir takım sıkıntıların yaşanmasına olan tepkilerimizi dile getirirken 'Devletin dini olmaz devletin dini adalet' sözü doğru bir yaklaşım değildir. Adaletsizlikle ilgili tepkilerimizi muhatabı üzerinden yapmak, daha doğru bir yaklaşım olacaktır.

Elbette ki adalet bir ülkenin huzur ve güveni için hayati derecede önemlidir. Ancak, şunu çok iyi bilmeliyiz ki, adaletin tesisinde de din hayati derecede önemlidir. Özellikle de kendisini Müslüman tanımlayan bir insanda dinin yaptırım gücü yok sayılamaz.

Dinimiz İslam adalete, kul hakkına azami derecede riayet edilmesini emreder. Hepimiz biliyoruz ki kul hakkının ortadan kalması hak sahiplerinin hakkını helal etmesiyle ortadan kalkar.

Her kim olursa olsun kimsenin kimseye hiçbir şekilde haksızlık yapma hakkı yoktur. Hele hele Müslümanın hiç yoktur! Haksızlık yapan bu dünyada yaptığı haksızlığın karşılığını görmese bile öbür dünyada hak sahibi hakkını helal etmediği müddetçe mutlaka hesabını verecektir.

Yapılan her türlü haksızlıktan, haksızlığı yapan kadar hatta daha fazla haksızlığa sebep olanlarda Allah(cc) katında sorumludurlar. Onun için devlet halkının dini olan İslam'ı devletin dini yapmak zorundadır. Bu durum cumhuriyet rejimine karşı bir hareket değildir. İslam bir ülkenin hangi yöntemle yönetileceği üzerinde durmaz; nasıl yönetilmesi gerektiği üzerinde durur.

Şöyle ki:

Mevcut ceza hukukuyla cinayetlerinin önüne geçemiyoruz. Bunun önüne geçmek ve suçun caydırıcılığı için İslam Hukukunu uygulamalıyız. Sadece cinayetlerin önlenmesinde değil; her alanda İslam'ın koyduğu kurallara uymalı uymayanlara da yine aynı ölçülerde yaptırımlar uygulanmalıdır. Aynı zamanda uygulayıcıları İslam üzerine yetiştirmeliyiz. İnsanı yetiştirmeden sistemi işletemeyiz. İslam'a göre yetişmiş insanları ne kadar çoğaltırsak o kadar hak ve adaleti toplumda hakim kılabiliriz.

Yaptığımız tüm işleri, Allah(cc)'a hesap verebilirlik ölçüsü içerisinde yapmanın gayreti içerisinde olmalıyız. Hiçbir şey baki değil; er ya da geç hesap günü gelir, çatar. Hesaba çekilmeden kendimizi hesaba çekelim.

Bir devletin geleceği için en büyük tehlikelerden birisi; toplumu oluşturan bireylerde 'adalet duygusunun' ortadan kalkmasıdır.

Hakka, hukuka uygun olmayan uygulamalar; toplumda mutsuz, umutsuz ve huzursuz bireylerin çoğalmasına yol açabilir. Huzursuz toplumun yansımaları en çok devleti yönetenleri ve dolayısıyla devletin geleceğini olumsuz etkileyebilir. İnsanların devletine olan güvenine de büyük zarar verebilir.

Hele hele adalet duygusu; kendini Müslüman, hatta dindar olarak tanımlayan insanlarda ortadan kalkarsa, bu çok daha büyük felaket olur. Çünkü, adalet duygusunun yok olması 'Allah' inancını zayıflatır!