Demirel, darbeler ve Başkanlık Sistemi

Yıllar çabuk geçiyor.

Dokuzuncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in vefatının üzerinden 2 yıl geçmiş.

Isparta’da düzenlenecek bir dizi etkinlikle anılacak merhum Cumhurbaşkanı.

Adının verildiği Süleyman Demirel Üniversitesinde gazeteci Yavuz Donat’ın Demirel’le ilgili hatıralarını da anlatacağı bir panel yapılacak.

Yarın mezarının bulunduğu İslamköy'deki Çalcatepe'de resmi tören gerçekleştirilecek. Akşamında Demirel Vakfı tarafından iftar yemeği verilecek. Ardından mevlidi şerif okutulacak.

***

Ömrünün yarıdan çoğunu siyasette geçirmiş, Türkiye’nin son yarım asırlık siyasi tarihine damga vurmuş bir liderdi Demirel.

Adalet Partisi’nin Genel Başkanı olarak girdiği ilk seçimde, 1965 yılında yüzde 53 oyla tek başına iktidar olma başarısını yakalamıştı.

Tıpkı 1950’de Demokrat Parti gibi…

1969’da yapılan seçimlerde oylar yüzde 47’ye düşse de AP tek başına iktidar, Demirel Başbakandı.

Ama parti içinde sıkıntılar da baş göstermişti.

Necmettin Erbakan’ın, AP’den adaylığı kabul edilmeyince önce bağımsız olarak siyasete atılışı… Ardından Nizam Partisi’nden Milli Selamet Partisine oradan Saadet’e kadar uzanan bir süreç…

Ferruh Bozbeyli ve arkadaşlarının Demokratik Parti ile AP’nin gücünü kırma çabaları…

Partiyi siyaseten bölme girişimlerine rağmen AP iktidarı düşürülemeyince 12 Mart 1971’de muhtıra verildi.

Aslında bir sol darbe planlanıyordu.

Asker bu darbeyi önleme kılıfı altında “Türkiye Cumhuriyetinin geleceğinin ağır bir tehlike içine düşürüldüğünü” ileri sürüp yeni bir hükümetin kurulmasını isteyere örtülü darbe yapmıştı.

Düşe kalka gidilen siyasi yolculukta Demirel, yaklaşık on yıl sonra yeniden Başbakan olmuştu ki bu kez 12 Eylül darbesi ile uzaklaştırıldı.

Sürgün edildi, siyaset yapması yasaklandı.

Ama halk siyasi yasakların kaldırınca yeniden siyasete döndü; kaldığı yerden devam etti.

Hacıyatmaz gibiydi. Altı kere gitti yedi kere geldi Başbakanlığa.

Cumhurbaşkanı Özal’ın ani vefatı sonrasında Cumhurbaşkanı oldu.

Cumhurbaşkanlığı sırasında da yine asker kaynaklı 28 Şubat krizi patlak verdi.

Daha önceki darbelerde şapkasını alıp gitmekle itham edilen Demirel, bu kez siyasi krizi yönlendiren kişi olmuştu.

Hırslıydı, azimliydi, kararlıydı.

Siyasi aktör olarak tarihe daha fazla damga vurmak, kayıp yıllarını telafi etmek istiyordu.

Cumhurbaşkanlığı görev süresinin uzatılması girişimleri sonuçsuz kaldı.

Gönlünden geçen Başkanlık Sistemi idi.

“Parlamenter demokrasi istikrar çıkaramıyorsa başkanlık ya da yarı başkanlık sisteminin çare olarak düşünülmesi gerektiğini” savunuyordu.

Aktif siyasetten ayrıldığı zaman bile bu görüşteydi.

2004 yılında katıldığı bir toplantıda “Halen başkanlık rejimi istiyor musunuz?” sorusunu cevaplandırırken şunları söylemişti:

“İstiyorum hâlâ… Gerekçem şu: ‘Better governents’ yani daha iyi yönetim. Daha iyi yönetimi başaramadıkça demokrasiyi yaşatmak mümkün değildir.”

“Başkanlık sistemi aslında şudur; istikrarsızlıkları kaldırır orta yerden. Yani hükümet kurduydum, hükümet dağıttıydım, yeniden hükümeti kurduydum yok! Bir başkan seçer millet; kimi isterse onu seçer.”

“Eninde sonunda on sene içinde Türkiye Başkanlık Sistemi’ni deneyecektir.”

“Yalnız Başkanlık Sistemi hazımlılık ister. Seçtin mi bu adamı, evet, dört sene bekle. Beğenmiyorsan ikinci senede indirmeye filan kalkma. O zaman dönüp askeriyeye ‘Ne duruyorsunuz, hadi bakalım’ gibi telkinler olmaz.”

Demirel’in öngörüsü birkaç yıl gecikmeli de olsa gerçekleşti ve Türkiye, Cumhurbaşkanlığı Yönetim Sistemi’ne geçti.

Bu model Demirel’in düşündüğünden biraz farklı da olsa, örneğin Senato ihdası gerçekleşmese de sistemin temeli başkanlık modeli.

***

Halkın yarıdan fazlasının oyu ile sisteme geçilmiş olmasına rağmen alınan neticeyi hâlâ hazmedemeyenler var.

Hâlâ darbeden medet umanlar, darbe için tarih verenler çıkıyor.

15 Temmuz’da milletin vurduğu şamardan ders çıkarmamışlar anlaşılan.