Neredeyse bir asırdan fazla demokrasinin peşinden koşturup duruyoruz. Tanzimat, ıslahat, meşrutiyet ve cumhuriyet..

Neredeyse bir asırdan fazla demokrasinin peşinden koşturup duruyoruz. Tanzimat, ıslahat, meşrutiyet ve cumhuriyet.. Ama o gün bugündür soluduğumuz sorunlar hiç bitmedi… 27 Mayıs 1960’dan bu tarafa her ne hikmetse demokrasi adına her on yılda bir darbelerin kanlı ve çirkef yüzü ile yüzleştik durduk. Ve bu darbeler, her şey halk adına, halk için denilerek sürekli halka rağmen yapıldı. Lakin bu millet sudan bahaneler ile her on yılda bir TRT’den darbe martavallarını duymaktan artık yoruldu. Sabah erken kalkanın darbe yaptığı devirleri artık hızla geri bırakmak durumundayız. 15 Temmuz gecesi sokağa dökülen vatandaşlar hep bir ağızdan isyan edercesine “Hâkimiyetinde, iktidarında asıl sahibi benim, benim sivil irademe ve seçtiklerime artık saygı duyun” diye avazı çıktığı kadar bağırmıştır.

Seçilmiş ve iktidar olmuş hükümetler, “Hâkimiyetin ve iktidarın asıl sahibi olan milletten’’ meşru vekâletlerini almışlardır. Bu durumda silahlı kuvvetlere düşen ise, milletin iradesine saygı duyup göreve gelen meşru hükümete itaat etmektir. Askerin nerdeyse her on yılda bir iç güvenliğin tehdit altında olduğunu ifade ederek “Gerekirse kışlamızdan çıkarız” söylemleri ülkemizin ve demokrasimizin çok büyük yaralar almasına neden olmuştur.

Türk siyasal hayatında darbeler ve askeri vesayet sisteminin tesisi maalesef bir gelenek haline dönüşmüştür. Modern Cumhuriyetin kuruluşunda etkin bir role sahip olan heveskâr askerler kendilerini adeta kurulan devletin ve Atatürk ilkelerinin bekçisi olarak görmeye başladılar. Atatürk ve İnönü dönemlerinde her ne kadar siyasete müdahale etmemişlerse de çok partili hayata geçildikten sonra sisteme sürekli müdahale etmeye başlamışlardır. Sisteme yapılan müdahaleler 1960 darbesi ile başlamış ve bu darbe sonrasında kurumsal yapıda yapılan değişikliklerle askerin sistem üzerindeki vesayeti adeta tesis edilmiştir. Seçilmişlerin güya “kontrolden çıktıkları” bahanesi ile müdahale etmek, kendileri için adeta kaçınılmaz olmuştur.

Ordu mensubu bir kişi hangi rütbede olursa olsun anayasal çerçeve dışına çıktığı takdirde suç işlemiş olur ve cezalandırılır. Askerin siyasi görüşü olabilir, ancak askerlerin siyasi görüşlerini toplum önünde ifade etmeleri zinhar yasaktır. Güzide Türk ordusunun, yani silahlı kuvvetlerin hizmet görevi Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda açıkça belirtilmiştir.

Bildiğiniz üzere son darbe girişiminde, 15 Temmuz gecesi FETÖ'nün haşhaşileri ihanetin son perdesini sergilemişlerdir. Paralel yapılanmanın Türk ordusuna sızmış “asker ayağı” o gece ahlaksız bir darbe girişimi yapmıştır. ABD destekli FETÖ maşalarının kalkıştığı 15 Temmuz darbe girişimini araştırmak amacıyla kurulan Meclis Araştırma Komisyonu, eski Genelkurmay Başkanları, Hilmi Özkök, Yaşar Büyükanıt, Işık Koşaner ve İlker Başbuğ'u dinlemeye başladı. Bakalım emekli paşalar, konuşmaları ile komisyona nasıl katkıda bulunacaklar merakla bekliyoruz.

Güzel ülkemde o gün bugün 15 Temmuz hain darbe girişiminin olumsuz etkileri hızla bertaraf edilmeye çalışılıyor. OHAL yılsonuna kadar devam edecek. Silahlı kuvvetlerimiz dışarıda Fırat Kalkanı operasyonu ile, hem DAEŞ hem de PYD terör örgütleri ile çarpışarak Musul’un merkezine doğru hızla ilerliyor. Diğer taraftan da yine silahlı kuvvetlerimiz içeride de FETÖ ve PKK ya karşı yürütülen operasyonlarla bu alçakların da nefes almalarına asla imkân vermiyorlar.

İşte tamda bu sırada hükümetimizin ve silahlı kuvvetlerimizin devletimizin bekası için hain terör örgütlerine karşı içerde ve dışarıda vermiş olduğu bu amansız mücadeleye odaklandığı bir ortamda, bundan iki hafta önce MHP Genel Başkanı Bahçelinin, 11 Ekimdeki “Başkanlık çıkışı” gündeme bomba gibi düşmüştü..

Bahçeli‘nin bu işi milletin çözmesi gerektiğini ifade ederek “Meclis'te 330 ile 367 Aralığında bir sonuç çıkarsa referanduma gitmek lazım. Böyle bir hayırlı gelişmeyi, sabote etmek asla doğru değildir.’’ ifadesi Türkiye’nin bir numaralı gündem maddesi oluvermişti..

Cumhurbaşkanının ve hükümetin bütün konsantrasyonunun içeriden ve dışarıdan gelen terör tehditlere karşı yoğunlaştığı bir dönemde, Türkiye’nin gündemini genelde Cumhurbaşkanımız Sn. Erdoğan’ın belirlemesine alışık olan kamuoyumuz, “Bahçelinin bu çıkışını ve gündem olmasını” büyük bir şaşkınlıkla karşılamıştı. Bahçelinin bu tutumu aynı zamanda hükümet tarafından olumlu karşılanarak, Yenikapı ruhunun bir devamı olarak algılandı. Yine öte taraftan MHP ve AK Parti tabanı Bahçelinin bu yaklaşımını Böke’ye inat, bir tıkanıklığın giderilmesi adına yapılmış bir hamle olarak yorumlayarak olumlu ve erdemli bir davranış olarak görmüştü.

Peki, Bahçelinin iki hafta önceki bu açıklamasının ardından acaba ne değişti ki önceki günkü grup konuşmasında “Mahalleyi ayağa kaldırmak için başkanlık sistemine olumlu baktığımızı ilan edenler acaba bu sonuca nasıl vardılar.? Biz mecliste ne dersek milletin karşısında da onu diyeceğiz” diyerek hiç alışık olmadığımız bir şekilde acı bir frenle hızla U dönüşü yaptı..

Peki, o zaman bu ufaktan su koyuvermenin altında acaba ne yatıyor..? CHP Sözcüsü Böke'nin MHP lideri Bahçeli'ye 'Saray'ın yedek lastiği' demesinin bir alınganlığı mı, yoksa parlamenter sistemden yana tavır koyan muhalif beşlinin, Özdağ, Halaçoğlu, Ok, Okutan ve Yılmaz’ ın, AK Parti'nin Başkanlık sistemiyle ilgili Anayasa değişikliği teklifinin TBMM Genel Kuruluna gelmesi durumunda"Hayır" oyu kullanacaklarını söylemesi mi yatıyor..?

Yoksa Bahçeli gerçekten Böke’ye yedek lastik olmadıklarının ispatı için “Yeni Anayasa ve Başkanlık sistemi konusunda AK Partinin kendisini ikna etmesini’’ mi bekliyor.?

Anlaşılan o ki sevgili dostlar Başkanlık konusunda referandum ihtimali yine zora girdi. Oysa Türkiye'deki sistemin daha hızlı ve işler hale gelmesi ve darbelerle anılan bir ülke olmaktan artık kurtulmak için “Türk Tipi Başkanlık Sistemi’’ artık kaçınılmaz bir gerçektir. Başkanlık Sistemi kuvvetler ayrılığına imkân tanıyan dinamik ve güzel bir sistem olarak Türkiye'nin istikrarı ve büyümesi açısından oldukça önemlidir. Hep zor zamanlarda, özelliklede devletimizin bekasının söz konusu olduğu zor zamanlarda Bahçeli sahneye çıkmış, gereken duruşu göstermiştir. Özelikle 15 Temmuz gecesi ve sonrası, hükümete verdiği sağlam destek ile milletin gönlünde taht kuran Bahçeli bugün ise hepimizi şaşırtmıştır.

Ne diyelim canınız sağ olsun Sn. Bahçeli ama, inanın bu sefer olmadı…!