“SUSKUNLUK her zaman tercih edilmemeli. Yerinde olduğu vakit güzeldir. Gülmek ve ağlamak gibi zamanında olduğunda kıymetlidir. Azı da fazlası da hayatı yorar...”

'SUSKUNLUK her zaman tercih edilmemeli. Yerinde olduğu vakit güzeldir.

Gülmek ve ağlamak gibi zamanında olduğunda kıymetlidir. Azı da fazlası da hayatı yorar.'

Buna benzer şeyler söyleyerek girdi konuşmasına ve bu minval sürdü gitti sohbet.

Anlatın derseniz yapamam, inanın. Çünkü tek paragraf kalmadı zihnimde.

Bu günlerde peydahlanan bir zaafım var henüz yenemediğim. Giriş cümlelerine biraz zevahiri kurtarmak gibi bakmaya başladım.

Oysa bu her zaman böyle değildir.

Hatip ilk kelimesinden kendini ele verir. O bir işaret fişeğidir ki, nereleri aydınlatacağının haberini fısıldar, dinleyicisini buna hazırlar.

Dikkatler yoğunlaşır, keskin zekalar daha fazla bilenir ve gelecek cümlelerin gözü pek avcıları olarak beklerler.

Esasen bende böyleyimdir. En sevdiğim şey kelime avlamaktır.

Hayır, esaret değil bu. Alıkoymak, kolunu kanadını kırarak onu uçamaz hale getirmek değil maksadım.

Onları gönlümde misafir etmekten pek mutlu olurum.

Beslerken beslenirim.

Muhabbetimiz kavileşir yeni anlamlar kazanır. Böyle yaşayıp gideriz.

Bir yanda ben diğer tarafta kelimelerim.

Ayrıntılarını tümüyle hatırlamadığım uzunca girizgahtan sonra 'Suskunluk her zaman tercih edilmemeli' şeklindeki ilk cümlesini tekrarladıktan sonra 'Coşkun olun' dedi.

'Coşan kelimeleriniz olsun.

Coşan fikirleriniz olsun.

Coşan kanaatleriniz olsun.

Coşan inançlarınız olsun.

Coşan tavırlarınız, bakışlarınız, tebessümleriniz, selamlarınız, merhabalarınız, el sıkışmalarınız, kucaklaşmalarınız olsun.

Hiçbir haliniz enerjisiz olmasın. Ruhsuz olmasın.

Ölü olanların kelimeleri diri değildir. Nefesleri can taşımaz dostlarına. Bakışları alevlendirmez gönülleri. Tesellileri kar etmez muhataplarına.

Uzunca sustu, biz de öyle.

Hepimizin başı önünde söylenenleri anlayıp hazmetmeye çalışıyorduk.

Nazarlarım diyerek sessizliği böldü.

Gönül peymanesini doldurmak gerek.

Ölü lafızlarla dolmaz.

Aşk kıvılcımı taşıyan cümleler kurmalısınız. Bunun için coşmalısınız, aşktan payınız olmalı.

Aşktan nasipsiz olanlar dinlenilmeye değmezler. Hayat onları çoktan ıskartaya çıkarmıştır.'

Coşmalısınız kelimesini duyunca işte bu dedim ve yakaladım. Bunun mutlaka arkası gelir diye düşünmeye başlamıştım ki yanılmadığımı gördüm.

'Bahar susmaz nazarım, bahar susmaz. Tüm coşkusunu kuşanır da gelir. Siz hiç suskun bir bahar gördünüz mü? Toprak coşar, su coşar, dallar coşar.

Ve coşturur.

Bahar gibi olun. Olun ki, gölgenizde oturulsun, meyvelerinizden istifade edilsin.'

Bir volkan gibi coşuyordu usta.

Heyecanlıydı. Galeyana gelmişti. Cömertçe inciler saçıyordu. Toplamaya devam ettim.

'Bahar susmadığı gibi sonbahar da susmaz. Âşıkların yüreğinden ses verir nağmelerle. Şairlerin dizeleriyle dile gelir. Ozanın mızrabında can bulur.

Yaz da susmaz, kış da öyle canlarım.

Söyleyin hadi, coşmayan ırmağa hanginiz ırmak dersiniz? Dalgasız denizin kıyısına kim gider?'

Eve geldim, akşamı buldum ama hala kulaklarımda sözleri. İçimde dönüp duruyorlar. Kendimle bir muhasebeye de tutuştum bu arada.

Kaç kez bende böyle miyim diyerek yokladım kendimi. Sonunda mutmain oldum ve geceyi üstüme çekebildim.

Netice mi?

Şükür ki, suskun değilmişim.

Coşan kelime ve sevinçlerle dolu bir bayram dilerim hepinize.

Ya Selam!