Devir (zaman) şöhret meraklısı insanların çoğaldığı, şöhnet-i kâzibe sürü sepet herifin caka sattığı bir devir olmuş...Meşhur olmak için delice bir yarış var adeta... Bu uğurda feda edilen ya da vazgeçilen yalnızca erdemler de değil!..

Devir (zaman) şöhret meraklısı insanların çoğaldığı, şöhnet-i kazibe sürü sepet herifin caka sattığı bir devir olmuş...

Meşhur olmak için delice bir yarış var adeta... Bu uğurda feda edilen ya da vazgeçilen yalnızca erdemler de değil!..

Fakirliğin etkisi var belki ama daha ziyade batılılaşma zehrinin ölüm öncesi vücutta ortaya çıkan yan etkileri gibi...

İslam ve Batı karşılaşmasında son raundları kaybettiğimizi tekrar etmeye gerek yok. Bir boks maçı gibi düşündüğünüzde son raundlarda fena yumruklar aldık. Nakavt (knockout) olmadık belki ama kaşı gözü yardırdık...

Batılılaşma arzumuz kursağımızda kaldı. Ne Batı'lı olabildik ne Doğu'lu. İki arada bir deredeyiz... Millî bir kimliği ciddî bir tehlike geçiren milletlerdeniz. Bununla övünmek mi bu yüzden dövünmek mi gerekir?

Kıyafetlerimizi bile özgürce seçemiyoruz. Japonlar bugünkü hallerine gelebilmek için kılık – kıyafet, kisve devrimi mi yaptılar? Bin yıllık yazımızı Arap harfleri addedip kaldırıp attık, elin latin harflerine Türkçe dedik...

Japonlar, Çinliler bir harf yazabilmek için onlarca figür (sembol, şekil, çizgi) kullanır, buna 'zor' demezken, biz onlarca harfi bir iki harfle ifade edebilen, herkesin gıbta ettiği mükemmel alfabemizi; kolaylığı nakise (zaaf) olan bir yazıya inkılab ettik...

Şöhret budalası nesiller yetiştirdik. Kolay yoldan zengin olmak hedef haline geldi. Üretmek, karlı ve sağlıklı yoldan kazanmak yerine zahmetsizce fakat ülkeyi zarara sokacak yoldan kazanmak için kumarın bile millîsine mübtela olduk.

Milletçe şansımızı deniyoruz. 'Şans bu bakarsın güler' diyoruz... Böyle bir kafa yapısına sahip olmanın en büyük şanssızlık olduğunu idrak edemiyoruz....

Herkes kendine en çetin yolları (zor olan hakiki teraqqî mesaisini) seçerken, biz kolaycı, taklitçi bir yol izledik. Tembelleştikçe tembelleştik ve çalışma engelli bir millet olduk. Dünyada tatil günleri en fazla olan; çalışmak, iktisadiyatını mal ve hizmet üreterek geliştirmek yerine laf üretmeyi marifet sanan sosyal medyacı garip bir ülke olduk...

Karanlığın dehşeti, bilgisizlikten. İnsan bilmediği için korkuyor. Bilgi karanlık kabusunu yenmede yegane ihtiyacımız. Hakkında bilgi sahibi olamadığımız her şey zifiri karanlıktır. Tahmin edilemeyen bir gelecek karanlıktır. Bilmediğimiz yol, sokak lambalarına rağmen zifiri karanlıktır.

İç dünyasına vakıf olamadığımız, hakkıyla tanıyamadığımız arkadaş karanlıktır. Cehalet karanlık, ilim ve hikmet ise, aydınlıktır.. Alınteri aydınlık, kumar karanlıktır! Küfür karanlık, iman aydınlıktır...

Yazarlık ile hekimliğin (tıp doktorluğu) aynıdır kaderi. Okumazsan olmaz! Başın zonklasa, beynin dumura uğrasa da okuyacaksın... Bir kelime yahut terkibi yanlış kullanmayacaksın... Kullandığın tabirlerin anlamını, mecazını bileceksin...

Velhasıl, bir satır yazmak için bin satır okumak zorundasın... Aksi halde yazmış değil, lagaluga yapmış olursun... Polemik yazıları yerine faydalı, hikmetli yazıları seçip okumak lazım. İlim Çin'de de olsa bulup getirecek, ilmi öğretmeden önce talebelere edeb öğreteceksin...

Din nasihattir buyurmuş Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem). Din para kazanmaya, taraftar kazanmaya álet edilemez. Din hayattır, hayat bulan karanlıklardan kurtulur.