Hasan Muînüddin Çiştî k.s. irşadıyla İslâm’ın Hint alt kıtasında yerleşmesinde etkili olmuştur. Yetiştirdiği sayısız halife müslümanların istikamet üzere kalmalarına vesile olmuş...

Hasan Muînüddin Çiştî k.s. irşadıyla İslam'ın Hint alt kıtasında yerleşmesinde etkili olmuştur. Yetiştirdiği sayısız halife müslümanların istikamet üzere kalmalarına vesile olmuş; Çiştî dergahları Hinduizm, Budizm ve Brahmanizm etkisindeki bölgede müslümanlar için korunaklı bir liman teşkil etmiştir. Onun irşadı ve hizmeti, kendi silsilesinde önceki büyük velileri de geçmiş, böylece tarikatın pîri olarak kendisi anılmıştır. Her büyük tarikat gibi kollara ayrılan Çiştiyye, Nizamiyye ve Sabiriyye isminde iki büyük koldan devam etmiştir. Çiştiyye dergahlarında Avarifü'l Mearif ve Keşfu'l-Mahcûb adlı eserlerden sohbetler yapılmıştır. Müritlerin Kur'an ve Sünnet dairesinde; iman, İslam ve ihsan bütünlüğünde bir hayat tesis etmelerine büyük gayret sarf edilmiştir. Çiştî'nin tarihine dair yazılan 'Siyerü'l Evliya' isimli yapıtta Hasan el-Çiştî'nin sıcakkanlı, müsamahalı ve herkese hoşgörüyle yaklaşan bir kişiliğe sahip olduğu ifade edilmektedir

Çiştiyye tarikatının Hindistan'ın taşra eyaletlerine yayılması, daha çok Nizameddin Evliya'nın (ö. 725/1325) müridleri tarafından gerçekleştirildi. Nizameddîn Evliya döneminde tarikatın tesiri bütün Hindistan'a yayıldı ve halk ülkenin uzak köşelerinden Çiştî hankahlarına akın etmeye başladı. Şeyhin ülkenin çeşitli bölgelerine gönderdiği 700 kadar halifenin bir kısmı mürşidlerinin isteği üzerine taşra şehirlerine yerleşirken diğerleri Muhammed b. Tuğluk tarafından gittikleri yerlerde ikamete mecbur tutuldular. Halifelerin taşra şehirlerine gidişinin taşra hükümdarlıklarının doğuşu ile aynı döneme rastlaması ve bu halifelerin birçoğunun taşradaki yönetim çevresinden kendilerini uzak tutmayı başaramamaları, ilk dönem Çiştî şeyhlerinin siyasetten ve siyasîlerden uzak kalma geleneklerinin terkedilmesine yol açtı. Nizameddin Evliya'nın vefatı üzerine (725/1325) onun kurduğu hankahın başına geçince Delhi'nin bütün Çiştîler'i kendisinin etrafında toplanmaya başladı. 'Çırağ-ı Dehlî' lakabını alması bundan dolayıdır. Esasen fazla kalabalıktan rahatsız olan Çırağ-ı Dehlî, eskiden beri Çiştîler'e düşmanca davranan Delhi Sultanı Muhammed b. Tuğluk'un çeşitli baskılarına maruz kalmaya başladı. Çiştîler'in siyasî prensipleri hükümdarlardan uzak kalmalarını gerektirirken sultan onların kendisine hizmet etmelerini istedi. Nitekim çıktığı birkaç seferde onu zorla camedar olarak yanına aldı; bir defa da hapse attırdı. Bu zorluklara büyük bir sabırla katlanan Çırağ-ı Dehlî, Muhammed b. Tuğluk'un vefatından (752/1351) sonra Sultan Fîrûz'un Delhi tahtına geçmesinde büyük rol oynadı. Sultan Tuğluk'un aksine Sultan Fîrûz Çırağ-ı Dehlî ve diğer Çiştîler'e çok saygılı davrandı ve onun hankahına büyük servetler bağışladı.

Zikir metodu olarak her nefeste Allah'ı zikretmeye (pas-ı enfas) büyük önem veren Çırağ-ı Dehlî 754'te (1353) çilehanesinde yalnız olarak ibadet ederken Türab adında bir Kalenderî tarafından bıçaklandı. Ancak ölümden kurtuldu ve her zamanki sabır ve teslimiyetiyle suikastçının cezalandırılmasını önledi, üstelik kendisine bir miktar para verdi. Çırağ-ı Dehlî 18 Ramazan 757 (14 Eylül 1356) tarihinde vefat etti. Vasiyeti üzerine cenazesini müridlerinden Seyyid Muhammed Gîsûdıraz yıkadı, ancak Gîsûdıraz'ı halife tayin ettiği kesin değildir. Yine vasiyeti uyarınca Nizameddin Evliya'dan aldığı hırka ve tesbihi kendisiyle birlikte defnedildi. Fîrûz Şah tarafından yaptırılan türbesi bugün harap durumda olup bulunduğu semt sakinleri genellikle Hindu'dur. Müslümanlar ölüm yıl dönümlerinde türbesini ziyaret ederler. Cehrî ve hafî zikir, murakabe, çile ve sema Çiştiyye'nin başlıca adab ve erkanındandır.