“SEN benim çiçek dürbünümsün.” Böyle hitap ederlerdi birbirlerine. Kendilerini bir çiçek dürbünü olarak düşünüp, kalplerine buradan baktıklarını var sayarlardı.

'SEN benim çiçek dürbünümsün.'

Böyle hitap ederlerdi birbirlerine.

Kendilerini bir çiçek dürbünü olarak düşünüp, kalplerine buradan baktıklarını var sayarlardı.

Bu onlara hayatı daha güzel gösterir, dış etkilerden yaralanmadan sürekli kendi güzelliklerine odaklı bir biçimde yaşamalarına imkan sağlardı.

Bundan memnundular.

Mutluydular.

Nasıl olmasınlar ki, her daim değişen güzelliklerine şahitlik ederlerdi.

O kadar ki, gördükleri bir güzelliğe, şirinliğe bir daha geri dönemezlerdi. Zira sonrasındaki her sahne çok daha gönül çekici ve göz kamaştırıcı bir halde olurdu.

Bu, aslında bitmeyen bir keşif yolculuğu idi onlar için.

Gördükleri şeyler ikisine birden sürpriz gelirdi.

Çünkü planlanıp kurgulanabilen bir husus değildi.

'SEN benim çiçek dürbünümsün.' sözü uydurma değildi.

Çiçekleri temaşa için baharın gelmesini bekleyenlerden değillerdi.

Onlar için bu dürbün sayesinde her mevsim bahardı.

İç içe geçen halkalar gibiydiler.

Ya da birbirinin içinden doyumsuz renklerle geçen bir prizma ışığı…

Işığa göre farklı haller ve yansımalar alan ve asla birbirini tekrar etmeyen bu tablolar onlara müthiş bir tefekkür tablosu sunardı.

Hep konuşurlardı.

Çünkü bu sebeple konuşacak çok şeyleri vardı.

ÇİÇEK nedir sorusuna cevap aramak boşunadır.

Yine dürbün nasıldır suali de beyhudedir.

Onlar görünenin ötesinde daha ötesinde var olan görüntülere talip olmuşlardı.

Kalpten kalbe uzanan bir baharın solmayan gülleri olarak yarenlik ederek yaşayıp giderlerdi.

İyi de ediyorlardı.

Yaşadığımız asrın bir hastalığı olarak güzelliklerden çok çirkinliği görmeye ayarlı ve hatta meftun olduğumuz dikkate alınırsa bu yaklaşımın kıymeti daha çok anlaşılabilir.

İyilikleri görüp onaylayarak çoğaltmak yerine kötülüklere yol verdiğimiz zamanlardan itibaren bu duygular bize yaban düştü.

Gülün harelenmiş yapraklarına nazar etmek yerine dikenlerine dikkat kesildiğimizden o nazenin salınışları kaçırdık.

Âşinalığımız zayıfladı.

Hatta iyiliklerin altında bit yenikleri arar olduk ve güzelliklere bir türlü inanmak istemedik.

Bu bizim iyilik yönündeki pratik eksikliğimizi ortaya koyuyor.

Güzellikten ürküp kaçışmalarımızı aşikar ediyor.

Ne yazık ki!

HEPİMİZİN çiçek dürbünlerine ihtiyacımız var.

Nakıs olduğumuz alanlardan daha fazla tam olduğumuz noktalara odaklanıp onlar için bereketli çoğalma niyazlarımızı arttırmamız gerekiyor.

Bırakalım güzellikler artsın etrafımızda.

Müsaade edelim iyilikler coşsun çevremizde.

Ve…

Gönlümüzle bakıp görmeyi öğrenelim artık.

İşte o vakit bizlerde çiçek dürbünü olabileceğiz.

Hayret ve hayranlık içre olacak bakışlarımız.

Sözlerimiz canlanacak.

Bereketlenecek.

Kesret barındırmayan bu çoğalma benliğimizi saracak.

Ve…

Sözlerimiz makes bulacak birbirimizin kalbinde.

Çiçek dürbünleri olmak niyazıyla iyi haftalar efendim.

Ya Selam!