Büyük taarruz

Büyük taarruzdan bir ay önce

Büyük Taarruza bir aydan biraz fazla zaman vardı. 14 Temmuz 1922 günü Fransız İhtilalinin yıldönümüydü. Bu merasime M. Kemal Paşa da davet edildi. Bu merasimde M. Kemal Paşa bir konuşma yaptı. Ankara’da Fransız sefaretinde olan bu konuşmada M. Kemal Paşa şunları söylemişti; “14 Temmuz milli bayramı biraz da ruhunda hürriyet ve istiklal aşkını taşıyan bütün milletlerin bayramıdır. … İşte milli feveran, nihayet bir ihtilal yarattı ve bu, bütün beşeriyete mükemmel bir örnek oldu. Efendiler, işte bugün 1789 Temmuzunun 14. Gününü burada tes’id ediyoruz ve bu Fransızların milli bayramı olduğu kadar, henüz hürriyetlerine kavuşmamış milletlerin de sevinecekleri bir gündür. Bugün, bizi buraya davet etmiş olan muhterem miralay böyle bir milletin evladı oluğu için tebrik ederim”. Bu konuşmadan anlıyoruz ki, Milli Mücadele sırasında bizim Fransızlarla kavgamız yoktur.

Türk Ordusu Daha İleriye Gidebilirdi

Milli Mücadele döneminde hususi istihbarat subayı olan Hüsamettin Ertürk’ün naklettiğine göre “Churcil hatıralarında, Büyük Taarruz’da Türk ordularının daha ileri gitmediğini, şayet gitseydiler, onları durduracak bir kuvvetin o sırada bulunmadığını ifade etmiştir.

Aslında Türk ordusu gidebilirdi. İyi de olurdu. Lozan’da elimiz daha güçlü olurdu. Madem ki Türk ordusunu durduracak bir kuvvet yoktu, ilerlenmeliydi ve daha sonra pazarlıklarla geri çekilmek mümkündü. Belki Musul meselesinin çözümümde katkı sağlardı.

Hatırlarsanız 1974’de Kıbrıs barış harekâtında da aynı tavır sergilendi. Fetö’nun “şefaat” edeceği Ecevit ısrarla Türk ordusunun ilerlemesini istememiştir. Halbuki Kıbrıs’ın tamamını fethetmeye ordumuzun gücü vardı. Girilmeliydi ve karşıdan tavizler kopararak geri çekilmek mümkündü.

Büyük Taarruz’un yapıldığı tarihlerde Ertürk’ün bu, Church’ilden nakli, vakaları son derece mutabıktır. Zira Temmuz ve Ağustos 1922’de Yunanistan’da dahili bir kargaşa vardı. Ordu içinde ikiye bölünmüş, darbe hazırlığı içindeydi. İşte tam bu sırada Büyük Taarruz gerçekleşmiştir.

Vatan temizlenmiştir işgalci Yunandan…

26 Ağustos’ta başlamış olan bu “temizlik” harekatına (Büyük Taarruz) “Başkomutanlık Meydan Muharebesi” adının verilmesi için İsmet İnönü TBMM’ye bir teklif vermiş ve kabul edilmiştir.

Zaferin Akisleri

Bu zaferimizin içerde ve dışarda büyük yansımaları olmuştur. İstanbul Hükümeti’nin, Antakyalı Küçük Saadet’in, Maraş Milel-i Gayri Müslime Ruhanilerinin, Talebe-i Ulum Cemiyeti’nin tebrik telgrafları gelmiştir. Zaferin dış basına yansıması üzerine bütün dünya Müslümanları bayram yapmışlardır. Tiflis Müslümanlarının, Hind Müslümanlarının, Irak Şeyhü’l- Meşâyîhi Uceymi Paşa, Şeyh Sünusî, Buhara Heyet-i İlmiyesi, Afgan elçisi Ahmed Han ve Rus elçisi Aralov tebrik telgrafları göndermişlerdir. Bu zafer karşısında New York Times gazetesi, “Helen ordusunun Anadolu’yu terk etmek zorunda kalışı, Hıristiyanlığın ve uygarlığın başına gelen en büyük felakettir” değerlendirme¬sini yapmıştır.

Yunanlılar Balo Yapacaklardı

Yunanlılar Büyük Taarruz’un yapıldığı tarihlerde Afyon’da balo vermeyi planlıyorlardı.

Öyle ya, Anadolu’yu teslim almışlardı Yunanlılar. Megali-idea’larını tahakkuk ettirmişlerdi kendilerince……

Müslüman-Türk milletinin vatan savunması azmiyle ve imanıyla kazanılmış olan bu harp sebebiyle Yunanlıların balosu hayali suya düştü. Yunanistan’dan gelenler vardı bu baloya katılmak için. Katılamadılar. Büyük Taarruzla hezimete uğrayıp kaçan Yunan ordusuyla birlikte kaçtılar Anadolu’dan.

Netice olarak Yunanlılar balo yapamadılar.

Yunanlılar niye balo yapar?

Zira onların an’anesinde zafer balo ile “kutlanır”.

Türklerde öyle midir?

Siz hiç Malazgirt Zaferi’nin balo ile “kutlandığını” duydunuz mu?

İstanbul’un fethi muazzam bir zafer değil midir? Elbette öyledir. Peki siz İstanbul fethinin balo ile “kutlandığını” işittiniz mi?

Müslüman-Türk an’anesinde zaferler, bu zaferi bize bahşeden Allah’a şükür ile şölenler vererek tes’id edilir. İnsanlara ikram edilir. Gazilerimiz hürmet edilir. Şehitlerimize Fatihalar gönderilir.

Osmanlı’nın son döneminde bize Avrupalılardan bulaşmıştır balo ve dans.

1930’lu yıllarda artık Türkiye’de balolar resmen yapılmaya başlandı.

2005 yılında CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen, ‘Tayyip Erdoğan ya da Abdullah Gül bir balo düzenleyip bir kadını dansa kaldırabilir mi? Kaldıramaz. Peki, böyle çağdaş bir parti olur mu?’ diye sormuştu.

Artık Türkiye 1930’ların Türkiye değildir.

Türkiye, çağdaşlık kriteri olarak “baloyu” görenlerin ülkesi değildir artık….

Türk milleti muasır medeniyetler seviyesine çıkacak değildir, asla.

Türk milleti her zaman medenidir. Niye “çıksın ki” oraya?.

Zaten orada.

Bütün mesele milletimizin geçmişte medeni olduğunu hatırlamak ve ona layık olduğunu göstermektir.

Müslüman Türk milleti her zaman medenidir ve öyle kalacaktır.

Çalışacak ve daima inkişaf edecektir. Zira “iki günü müsavi olan aldanmıştır” buyurur ulu önderimiz ve sevgili peygamberimiz.

Büyük Taarruzda şehit olanlara rahmet hayatta olan gazilerimize minnetlerimizi takdim ediyoruz.

Vatan müdafaasının imandan geldiğini hatırlatırız.