Aldanış veya aldanmak, insanların hayatında en önemli kavramlardan biridir.  Bir işte, bir alışverişte kişi kendi zararına bir olayı tespit ettiğinde “aldandık”,“aldatıldık” der.

Aldanış veya aldanmak, insanların hayatında en önemli kavramlardan biridir.

Bir işte, bir alışverişte kişi kendi zararına bir olayı tespit ettiğinde 'aldandık','aldatıldık' der.

Ama bir de büyük, hatta en büyük aldanış vardır ki, maalesef insanların çoğu bunda hassas davranmaz. Bu aldanış, hayat imtihanını kaybetme sonucunu doğuracak, vahim bir aldanıştır.

'Aldanış' olarak adlandırılan durumun İslamî literatürdeki karşılığı 'gurur'dur. Ne var ki gurur kelimesi Türkçede'kibir' gibi olumsuz; 'onur', 'izzet-i nefis' gibi olumlu, farklı birkaç anlamda kullanılmaktadır. Gurur asla kibir, büyüklenmek, onur izzet-i nefis anlamında değildir;aldanış anlamındadır.

Gururun anlamını ayetlerden de anlamak mümkündür:

'Dünya hayatı sakın sizi aldatmasın; Allah'ın affına güvendirerek şeytan sizi ayartmasın.'(Lokman: 33.)

Ayette geçen 'yeğurre' kelimesi, aldanışı ifade eder.

Yine 'Dünya hayatı aldanma metaından başka bir şey değildir.'(Âl-i İmran: 185.) mealindeki ayette geçen 'metau'lğurur''aldanma metaı' demektir.

İşte biz de bu yazımızda Kuran'da işaret edilen bu gurur / aldanma olayının vahametinden bahsedeceğiz.

1- İNSAN KENDİNİ KURUNTULARLA ALDATIR:

Her insan kendine göre bir bahane, bir sebeple aldanır. Kendini haklı zanneder, fakat neticenin olumsuzluğu ortaya çıkınca aldandığını anlar,vahlanır. İşte insanı gerçeğe rağmen aldatan bu hastalığın adına 'kuruntu' denir. Kuruntular, aslı olmayan şeytan önermeleridir. Kuran-ıAzimuşşan kuruntuyla aldanışa işaret eder:

'Fakat sizler kendinizi aldattınız, bize pusu kurdunuz. Allah'ın buyruğu gelene kadar dinde şüpheye düştünüz, sizi kuruntular aldattı. Sizi şeytanlar Allah'a karşı da ayarttı.'(Hadid: 14.)

Bu ayette aldanış mefhumunu bütün vahametiyle anlıyor ve hissediyoruz. Peygamberimiz (s.a.v.) de bu ayetin bir nevi açılımı mahiyetinde şöyle buyurmuştur:

'Akıllı kişi, nefsine hakim olan ve ölüm sonrası için çalışandır. Aciz (ahmak) kişi de, nefsini hevasına tabi kılan ve Allah'tan dilek(ler)de bulunup duran (bunu yeterli gören) kişidir.'(TirmizîKıyame 25; İbnMace, Zühd 31.)

Bu hadis-i şeriften anlaşıldığı üzere, kişi, iradesini doğru yönde kullanamayıp nefsîarzularına uyduğu için aldanıyor. Bu sebeple denebilir ki gurur cehalettir, kişinin hevasına uyması; şeytanın aldatmasına kanmasıdır.

Gurur aynı zamanda kibir denen büyüklenmeden de kaynaklanır. Bunu şeytanın kendisini büyük göstermek için kurduğu şu cümleden de anlayabiliriz:

'İblis 'Ben ondan hayırlıyım, beni ateşten yarattın, onu da topraktan yarattın!' dedi.'(Sad: 76.)

Şeytan böyle diyerek adeta AllahTeala'ya akıl öğretmeye kalkışıyor. İşte kim şeytanın / İblisin mantığıyla hareket ederek, kendi kafasına göre birtakım hükümler çıkararak, nefsine uymanın normal olduğunu ispata kalkışırsa, şeytanın Allah'a karşı kullandığı bu sakat mantık oyununa düşmüş olur. Bu tip kimselerin ebedî felakete gideceğine dair şu ayet-i kerime çok ibretlik bir delildir:

'Onlar ahirete bedel dünya hayatını satın almış kimselerdir. Bundan dolayı kendilerinden azap kaldırılıp hafifletilmeyecek, onlara yardım da edilmeyecektir.'(Bakara: 86.)

2- ALDANIŞ CEHALETTEN VE NEFSE UYMAKTAN KAYNAKLANIR:

Aldanışın birinci sebebi idrak noksanlığıdır. Konumuzla ilgili olarak, ahiretin sonsuz, dünyanın fani ve geçici olduğunu yakînen idrak edememektir. Cenab-ı Hak bu büyük gerçeğe şu ayetiyle işaret eder:

'Ahiret hayırlı ve sonsuzdur.'(A'la: 17.)

Ne hazindir ki insanlar sonsuz / baki kavramlarıyla,geçici / fani kavramları arasındaki farkı idrak noktasında zafiyet içindedirler.

Bunun birinci sebebi sağlam bir tefekkür yapısına sahip olamamak, arzu ve heveslere tabi olmaktır.

İkinci sebebi de ahiretin dünyadan daha hayırlı olduğunu kavrayamamaktır. Çünkü insan, zaafları itibariyle peşini sever, vadeliyi uzaktaymış gibi görerek ikinci plana atar. Nitekim ayeti kerimede 'Çünkü onlar peşini (geçici dünyayı) severler ve önlerindeki ağır bir günü (kıyameti) bırakırlar.'(İnsan: 27; Ayrıca bak Kıyamet: 20-21.)buyurulur.

Yine Cenab-ı Hak ahiretin daha hayırlı olduğunu şöyle haber veriyor:

'Sizde olanlar tükenir, ama Allah katında olanlar sonsuzdur.'(Nahl: 96.)

'Allah katında olan hayırlıdır.'(Kasas: 60.)

Burada kişinin irade ve tefekkürüyle, arzu ve hevesleri arasındaki çatışma gündem edilmektedir. Kişinin idraki ve tefekkürü, heva ve heveslerinden sıyırıldığı derecede netlik kazanır. Heva ve hevesin etkisini azaltan, akıl ve tefekkürün isabetli çalışmasını temin eden en önemli faktör ise, Allah'ı zikir ve ibadetlerdir. Burada Allah'ı zikretmeyen ve ibadet etmeyenlerin neden dalalette kaldıklarını ve saptıklarını daha iyi anlamış oluyoruz.

3- ALDANIŞTA İNSANLARIN DURUMU:

Burada kafirlerin aldanışıyla müminlerin aldanışını ayrı ayrı değerlendirmek gerekir.

  1. Kafirlerin Aldanışı:

Kafirlerin,inanmayanların aldanışı daha ziyade kibir, cehalet ve körlükten kaynaklanır. Onlar nefislerindeki katmerli kasvet ve günah perdelerinden dolayı hakikati anlayamazlar. Tefekkürleri zaafa uğramıştır; bakarlar, ama göremezler.

Bunlar mal ve çoluk çocukla övünmeyi severler; dünyayı sanki ebedi kalacakları bir yer gibi görürler. Şu ayetler kafirlerin içinde bulunduğu psikolojiyi haber veriyor:

'Bana elbette mal ve çocuk verilecektir.'(Meryem: 77.)

'Başına gelen sıkıntıdan sonra kendisine katımızdan bir rahmet tattırsak,'Bu benim hakkımdır, kıyametin kopacağını sanmıyorum. Rabbime döndürülsem onun katında and olsun ki benim için daha güzel şeyler vardır' der.'(Fussilet: 50.)

İmam Gazali bu ayetlerin ardından konuya şu izahı getirir:

'Bunların hepsi aldanmadır. Sebebi İblisin fasit olan kıyaslarıdır. Şerrinden Allah'a sığınırız. Çünkü bunlar dünyada Allah'ın kendilerine verdiği nimetleri mukayese ederek ahirette de aynı nimetlere ulaşacaklarını; dünyada azap edilmediklerini mukayese ederek ahirette de azap edilmeyeceklerini sanırlar.'(İhya, c: 3, s: 821.AhmedDavudoğlu Tercümesi)

İnanmayanlar böylece kendi kendilerinikandırırlar; girecekleri cehennem azabından gafil olurlar.

Cevap olarak onlara 'Cehennem onlara yeter, oraya girerler, ne kötü dönüştür!'(Mücadele: 8.) buyurulur.

Aldanıp kendini dünyanın varisi gibi zanneden bu ahmaklar, bazen de müminlerin dünyadaki yoksulluk ve mağdur hallerine bakarak onları tahkir eder, aşağılarlar. Bu, kafirlerin aldanışının ayrı bir boyutudur.

Ayrıca kafirler ahireti çok uzak, hatta şüpheli görürler. Hz. Ali'nin bu tip adamlara verdiği cevabı İmam Gazali İhya'da şöyle aktarır:

'Hz. Ali (r.a.) bazı mülhid ve münkirlere hitaben 'Sizin dediğiniz doğru çıkarsa siz de kurtuldunuz, biz de kurtulduk. Şayet bizim dediğimiz doğru çıkarsa -ki doğrudur- o zaman biz kurtuluyoruz, fakat siz helak oluyorsunuz' demiştir. Şüphesiz Hz. Ali'nin bu sözü ahiret hakkında herhangi bir şüphesinden değil, fakat mülhidlere kendi akıllarının anlayabileceği şekilde konuşmak ve (eğer) kat'i olarak ahiret inançları yoksa aldanmış olduklarını bildirmek içindir.'(a.g.e. s: 817.)

  1. Müminlerin Aldanışı:

Müminlere gelince, onlar asla ahireti şüpheli veya ihtimalli kabul etmez;ona kesin, net ve yakînen inanırlar. İmam Gazali müminlerin inancının kesin, kat'i olmasının iki yolu olduğunu söyler:

'Birinci yolu, peygamber ve ulemayı taklit yoluyla iman ve tasdiktir. Bu iman, avam ve havasın da ekseriyetinin imanıdır. Bu iman da gururu izale eder…

İkinci yol peygamberlere yapılan vahiy ve velilere yapılan ilhamdır. Senin peygamberi taklit ederek iman ettiğin gibi, Resul-i Ekrem'in de (s.a.v.) ahirete imanı, Cebrail'i taklit yoluyla olduğunu ve senin marifetinin de onun marifeti gibi olduğunu ve yalnız mukallidin ayrıldığını sanma. Çünkü taklit marifet değildir. Taklit yalnız sahih bir imandır. Peygamberler ise ariflerdir. Yani eşyanın hakikati olduğu gibi onlara keşfedilmiştir. Onlar bizim baş gözümüzle gördüğümüz gibi, basiret gözleriyle eşyanın hakikatini görmüş ve bizlere duyduklarını değil, gördüklerini haber vermişlerdir.' (a.g.e. s: 817.)

Peygamberlerin vahyi ve velilerin ilhamından, biz müminlerin de bir nasibi yahut payı vardır. O da sahih ve sadık rüyadır. Bundan dolayı rüya nübüvvetin kırk altıda biri sayılmıştır. Bu şu demektir:Her mümin, peygamberler ve ulemayı taklidin yanında, aynı zamanda rüya yoluyla da velilerin ilhamını ve peygamberlerin vahyini anlamaya bir yol bulur. Bu yol, bir işarettir ki kişi bu işaretle nübüvvete, yani peygamberliğe ve oradan da vahdaniyete ve İslam'ın hak ve hakikat olduğuna ulaşacak keşfi elde eder. İşte bundan dolayı mümin ahirete kesin ve net olarak iman eder.Kişi kemaline ve nasibine göre ilme'lyakîn,ayne'lyakîn ve hakke'lyakîn derecesine ulaşabilir. Ancak kamil anlamda yakîn ancak ölümden sonra, perdeler kalktığında gerçekleşir.

Bu durum müminlerin aldanıştan uzak olduğu anlamına gelmez. Bilaistisna bütün müminler imanın kemaline ulaşma ve Allah'a kullukta mutlaka aldanış içindedirler. Ne var ki aldanışları farklı farklıdır. Bu ayrı bir boyuttur, inşallah başka bir yazıda ele alınacaktır.

4- ASIL ALDANANLAR ALLAH'I UNUTANLARDIR:

Kuran-ı Kerim asıl aldananların Allah'ı unutanlar olduğuna da dikkat çeker:

'Allah'ı unutup da Allah'ın kendisini onlara unutturduğu kimseler gibi olmayın. Onlar yoldan çıkmış kimselerdir.'(Haşr: 19.)

Bu ayet bize Allah'a unutanlara Allah'ın dakendisini unutturduğunu öğretiyor. Ama bunun sebebi -ayetin sonunda belirtildiği üzere-onların fasıklıklarıdır. Fasık kavramı günah, isyan, yaratılışı bozma, kötülük istikametinde bir yol tutma gibi anlamlara gelir. Gazali bu kavramı 'Onlar tabiatlarının iktizasından ve istihkaklarından ayrılmış oldular' diye açar. Yani bu fasıklar, yaratılışlarını bozarak, tahrip ederek Allah'tan uzaklaşan, Allah'ın da kendini onlara unutturduğu, nasipsiz kimselerdir.

5- ALLAH'IN RAHMETİ MUHSİNLERE YAKINDIR:

Aldanıştan kurtulmak,fasıklık yoluyla fıtratını ve doğal yapısını tahrip etmekten korunmak için kişi mutlaka Allah'ın rahmetine yönelmeli ve 'muhsin' sıfatını kazanmalıdır. Muhsin, Cibril Hadisinde haber verildiği gibi Allah'ı görür gibi ibadet etmek ve yaşamaktır.

Resul-i Ekrem (s.a.v.)şöyle buyurmuştur:

'İhsan Allah'ı görür gibi ona ibadet etmendir.'(Buhari ve Müslim İbn Ömer'den rivayet etmişlerdir.)

Allah Teala bu gerçeğe şu ayetlerle işaret eder:

'Doğrusu ben tevbe edeni, inanıp yararlı iş işleyerek doğru yola gideni bağışlarım.'(Taha: 82.)

'Şüphe yok ki iyi hareket edenlere (muhsinlere) Allah'ın rahmeti çok yakındır.'(A'raf: 56.)

SONUÇ:

Netice itibariyle kurtuluş başta iman, sonra amel - ihlas - ihsan bütünlüğü içinde Allah'a yönelmektir. Aldanış denen büyük felaketin çaresi budur. Bu konuyuİmam Gazali'nin Asr Suresine getirdiği izahla bitirelim:

'AllahTeala'Asra kasem olsun ki insan hiç şüphesiz hüsran içindedir. Ancak inanıp yararlı iş işleyenler, birbirlerine gerçeği tavsiye edenler ve sabırlı olmayı tavsiye edenler bunun dışındadır.' (Asr: 1-3) buyurmuştur. Görüldüğü gibi Kuran-ı Kerim'de mağfireti vadeden bütün ayetler,onun yalnız imana değil, salih amellere makrun(bitişik) olan imana bağlı olduğunu göstermektedir.'(age, s: 819.)

Bu büyük aldanışı önlemek için insanın imandan sonra amele yönelmesi ve hayatının bütününü ibadet haline getirmesi gerekmektedir. Bunu da devam eden yazılarımızda işleyeceğiz.