Bu yol mezarda bitmiyor…

Türkiye ile Almanya arasında ikinci dünya savaşı sonrasında gelişen ilişkilere genel olarak bakıldığında bu ilişkilerin Almanya lehine olduğu aşikârdır. Çünkü Erdoğan öncesi düzende her daim borç veren ülke Almanya, borca muhtaç olan ise hep Türkiye olmuştur… O dönemdeki bu alacak verecek ilişkisi ucuz işgücü açısından da ilişkilerimizi etkilemiştir. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Almanya gibi hızlı bir kalkınma sürecine giren Batı Avrupa ülkeleri, kendi işgücü arzlarındaki eksiklikleri, kendilerine göre daha az gelişmiş olan Türkiye gibi komşu ülkelerden karşılamaya çalışmışlardır.

Şöyle etrafımıza bir bakar isek sanırım akrabaları arasında gurbetçi tanıdığı olmayanımız hemen hemen yok gibidir. Bildiğiniz üzere ekmek davası için gurbet yollarına düşen vatandaşlarımızın Almanya serüveni, 31 Ekim 1961’de Türkiye ile Federal Almanya arasında imzalanan anlaşma çerçevesinde hayata geçirilmiştir. 1961’de Sirkeci’den München Hauptbahnof’a doğru ağır dert yükü ile ‘’Umuda Kalkan’’ kara trenler, kara bulutları göğe doğru üfleyerek yol alırken, beraberinde de birçok dramı, sılayı ve hasreti gittikleri yere taşımışlardır.

İnsanlarımız çoluğu çocuğu ile birlikte daha iyi bir hayat sürebilmek ve kimseye muhtaç olmadan kendi ayakları üzerinde durabilmek adına o gün acıyı bal eyleyip, kendi rızaları ile eşinden dostundan, vatanından ayrılmışlardır. İşte o gün itibarı ile; dilini, dinini, izini bilmedikleri yabancı topraklara ve hangi yöne savrulacakları meçhul uzun bir yolculuğu başlamışlardır. Sözüm ona müstakbel Almancılarımızı, namazında niyazında eli nasırlı saf yiğitlerimizi, başı yaşmaklı basma entarili kadınlarımızı, orada çok büyük imtihanlar beklemekte idi..

Almanya’ya ilk gidenler başta München, Berlin, Hamburg ve Frankfurt garlarında, Alman halkı ve yetkililerce sıcakkanlı ve coşkulu bir şekilde karşılanmıştır. Lakin bu mutluluk maalesef kısa sürmüştür. Hayallerini, umutlarını, sevdalarını, geleceklerini, Sirkeci garından kalkan vagonlara yükleyen vatandaşlarımız, gurbet ellerde yaşamları boyunca maalesef hep sevilmeyen bir azınlık olarak hayatlarını sürdürmek zorunda kalmışlardır. O tarihte İsviçreli yazar Max Frisch’in “Almanya`ya İşçi çağırdık, insan geldi” sözü ise insanlık adına hepimizi çok derinlerden rencide etmiştir.

Bakın hele yazar meslektaşımız Erol Göksu gurbeti, gurbetçilerimizin dramlarını memleket özlemlerini şu satırlarında ne de güzel özetlemiş… “Gurbet çalışmak demektir dedi, hem de gece-gündüz Çok çalıştı, çok kazandı; Az harcadı, çok biriktirdi Hele bir dönelim memlekete; O zaman görsünler beni, dedi Yıllar hep böyle geçti; Az yedi, çok biriktirdi… Geçenlerde bir kapalı kutu içinde memleketine götürdüler onu Herkes gördü de vah etti; Yazık, o göremedi”

Evet, kıymetli dostlar fazla değil tam beş yıl sonra Almanya arıza yapmış ve sıkıntılar başlamıştır. 1966-67 yıllarında Türklerin yoğun olarak çalıştığı Alman otomobil sektörünün krize girmesiyle beraber 70.000 kadar Türk işçisi işten çıkarılmış ve Türkler Almanya dışında Avrupa’da yeniden iş aramaya başlamışlardır..Türkiye ise o dönemde savaşa katılmamasına rağmen bir türlü sanayi atılımını yapamamış ve gereken ekonomik kalkınmayı bir türlü hayata geçirememiştir. Üstüne üslük birde yaşadığımız 1960 darbesi Türkiye’de siyasal hayatla birlikte, ekonomik hayatı da iyiden iyiye riske sokmuştur. Hal böyle olunca canının derdine düşen belini doğrultamayan dönemin hükümetleri ya gurbetçilerin sıkıntılarının farkına varamamışlar, ya da görmezden gelmek durumunda kalmışlardır.

Demem o ki dostlar bugün itibarı ile sadece Almanya`da dört nesildir yaşayan yaklaşık üç milyon kadar vatandaşımız vardır. Bu vatandaşlarımızın yaklaşık bir milyonu asimile edilerek maalesef Türk asıllı Alman olmuştur. Benim özellikle dikkatinizi çekmek istediğim şey, Almanya özelinde ve Avrupa’da önüne geçilemeyen ve yakın geçmişte ölümle sonuçlanan olaylara neden olan şey ‘’Irkçılık’’tır. Köpürtülen ırkçı şiddetin yanı sıra, Türk - İslam karşıtlığı da son dönem Merkel Almanya’sının ürünüdür. Özelikle son 5 yıldır Merkel Hükümetinin Türkiye kökenli terör örgütlerine kucak açması ve Türk aleyhtarı kanaat, tutum ve davranışları bizleri çok derinlerden rahatsız etmektedir. Anlaşılan o ki, Uluslararası arenada sesini yükseltip masaya yumruğunu vuran güçlü Türkiye’yi bir türlü kabullenemeyen Merkel, artık iyice zıvanadan çıkarmıştır. Merkel artık şunu iyice anlamalıdır. ‘’Erdoğan liderliğinde korkularını yenip birçok zorluğa göğüs geren bugünkü Türkiye, ekmek parası için 1961 Yılında Sirkeciden yola düşen vatandaşlarımızın Türkiye’si değildir.Hele hele artık kıyıdan ummanı seyreden bir ülke hiç değildir..’’

Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki Türkiye son 15 Yılda tüm vesayet odaklarının belini kırmış demokrasisini güçlendirmiş ve güçlü ekonomisi ile dünya mazlumlarına kapısın açan üç milyondan fazla mülteciye ev sahipliği yapmış bir ülkedir. Yani demem o ki; ‘’Merkel için rüyasından ağlayarak uyanmanın vakti artık gelmiştir. Anlayın artık ikinci dünya savaşı sonrası kurulan sistemin artık sonuna gelinmiştir…’’ Görünen o ki üç dönemdir Almanya Başbakanlığı yapan ve koltuğu Schulz’a kaptırmaktan korkan Merkel, Eylül ayında yapılacak olan ve dördüncü kez aday olacağı seçimlerde oy telaşına düşerek iyicene marjinalleşmiştir. Türkiye’de Cumhurbaşkanımız Erdoğan ile görüşmesinde "İslami Terör" diye saçmalayarak bir şeyler yumurtlayan Angela Merkel, artık Türklere saldırmaktan ülkemizin aleyhine çalışan tüm terör örgütleri ile iş tutmaktan en kısa sürede vazgeçmelidir. ZATEN Son beş yıl içerisinde on binden fazla Müslüman mülteci çocuğu iç eden Merkel’in sabıkası oldukça kabarıktır. Ayrıca Türk- Alman dostluğu Merkel’in lideri olduğu ‘’Hristiyan Demokrat Birlik ile Hristiyan Hristiyan Sosyal Birlik (CSU) arasında ki rekabetten’’ çok daha önemlidir…

Özgürlük Demokrasi ve İnsan haklarını dillerinden hiç düşürmeyen Avrupa’da, Neo-Nazi akımlar ve hızla yükselen ırkçılık başta Almanya olmak üzere birçok ülkenin başını yiyecektir. Mussolini ve Hitler akımının Faşizan- Nazi mantığı, Avrupa geleceği adına bu büyük sorundur ve bu sorunla acilen muhatapları yüzleşmelidir. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, “Ben Nazizmin, Almanya'da bittiğini zannediyordum. Meğerse hala devam ediyormuş.’’ Sözü asla yabana atılmamalıdır.

Son dönemlerde Almanya PKK, FETÖ, DHKP-C üyeleri ve Türkiye'nin aleyhine suç işleyen kimler varsa adeta alayının sığınağı olmuştur. Bugün itibarı ile de zaten Merkel’in Almanyası , bütün dünyanın gözü önünde adeta suç işleyerek 15 Temmuz Darbecileri ile ve Türkiye'nin aleyhine suç işleyen herkesle sırnaşmakta, onlara kucak açmaktadır. Artık sağır sultan bile duymuştur ki; Fetullahçı Terör Örgütü üyelerinin 15 Temmuz darbe girişiminden sonra en çok sığındığı ülkelerden biridir. FETÖ' nün firari eski savcıları ‘’Celal Kara ve Zekeriya Öz’’ede kucak açan yine Merkel’in bu Almanyasıdır. Avrupa’nın canı ciğeri vatan haini gazeteci kılıklı ‘’John Dündar’’ da yine bu ülkede paşalar gibi ağırlanmaktadır.

PKK Terör örgütünün paçavraları ile boy gösterdiği mitinglere her türlü kolaylığı sağlayan ‘’Hayırcı’’ Almanya, geçen hafta önceden izni alınmış ve planlanmış olan iki bakanımızın toplantısını salon ve otopark yetersizliği bahanesi ile iptal etti. Buna mukabil ‘’Ben istersem Almanya ya gelirim sizi de Dünyaya rezil ederim’’ diyen Erdoğan’a destek dün yine ‘’Sayın Cumhurbaşkanı ile bende gelirim’’ diyen MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeliden geldi. Allah razı olsun. Hoş biz bunları konuşur iken Hamburg fatihi ‘’Dışişleri Bakanımız Mevlüt Çavuşoğlu’’ soluğu Almanya’da almış gurbetçilerimiz ile ‘’Evet’’ buluşmasını başlatmıştı bile…

Sevgili dostlar sormadan edemedim her şey bir tarafa sadece bu yaşadıklarımız bile bile ‘’Evet’’ dememize yetmez mi? Ne dersiniz? ‘’Evet" için Ak Parti teşkilatlarından daha iyi çalışan hala yeni sistemde ‘’Başbakanlık’’ olacağını düşünen Kılıçdaroğlu’nu da ayrıca tebrik etmeden geçemedim işin doğrusu. Lakin Kılıçdaroğlu’nun bu gafını duyan Merkel’in ‘’Başından aşağıya kaynarlar sular döküldüğünü’’ düşünüyorum…

Ez cümle kendini her daim devletin sahibi zanneden Şansolye Merkel’e bir şey daha söyleyip sözlerime son vermek istiyorum.’’Merkel efendi hani her ağzını açtığında buyurgan bir dille İslam ile Terörü bir araya getiriyorsun ya..! Dünya'nın ilk kadın hakları savunucusu "Kadınlar size Allah'ın emanetidir" diye buyuran Hz. Muhammed (sav)'dir. Hani ne bileyim bil istedim de ondan…

Seninde 8 Mart dünya kadınlar günün kutlu olsun.! Lakin gözlerinin boyası gitmiş haberin olsun…

‘’Ya İslam’la yükselir, Ya inkarla çürürsün..
Bu yol mezarda bitmiyor, gittiğinde görürsün ..!’’

Necip Fazıl Kısakürek