Bozuk düzen değiştirilemez!.

Daha açık yazalım: Bu bozuk düzen öyle bir yerleştirilmiş, öyle muhkem hale getirilmiştir ki değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez...

Bu bozuk düzende en küçük bir değişiklik yapılması teklif edilirse ne olur?

Milletin yönetimi verdiği ve 17 yıldır ülkeyi kesintisiz yöneten bir iktidar bile bunda başarılı olamaz; Yargıtayıydı, Danıştayıydı, Sayıştayıydı, AYM’siydi... Bunlardan biri mutlaka engeler, milletin istediği değil, bozuk düzeni koyan dinsizlerin istediği olur!..

İlkokullardaki ANDIMIZ soytarılığındaki durum gibi...

İktidar bu soytarılığın sona ermesi için yönetmelik değişikliği yapar ama komünist dinsizlerin kurduğu bir sendika kalkar aleyhte bir dâva açar ve düzen bekçisi kurumlardan biri yönetmelik değişikliğinizi berhava eder...

Yani “yapamazsınız efendi yapamazsınız” derler adama.. Sonra da rakı sofrasında sizi malûm şekilde anar, matrak geçer, kafa bulurlar...

Danıştay 8. Dairesi, ilköğretim okullarında uygulanan "Öğrenci Andı"nı kaldıran yönetmelik hükmünü iptal ediverdi işte... Haydi ne yapacaksınız?

Artık bir halt edemezsiniz...

Yapacaktıysanız baştan yapacaktınız... Madem ki iktidarsınız iktidarı size veren milletin değer yargılarına uygun işler yapacak, bu “tay”lı kurumlara adam gibi, hukuk bilgisi mükemmel ve değerlerimize bağlı elemanlar yetiştirecektiniz...

Bade harab’ül Basra... İş işten geçmiş siz yıllar yıllar önce yapmanız gereken bir işi yapmaya yelteniyorsunuz onu da elinize gözünüze bulaştırıyorsunuz...

Samimiyet olmadığı şurdan belli. Bu kadar hukukçunuz var ama bunun iptal edilebileceğini öngöremiyor ve tedbir almıyorsunuz... Oysa işi sağlam götüren dinsiz takım sizin adımlarınızı an be an izliyor ve en küçük bir hamlenizde bakın nasıl da tekerinize çomağı sokuveriyorlar...

* * *

Allah gani rahmet eylesin, anneanne ninemin bir konuda bizde gayret eksikliği ve pesimistlik gördüğünde söylediği güzel bir sözü vardı: “Oğlum çalışacaksınız, sonra tevekkül edeceksiniz. Allah Rabb’ül müslimîn değil, Rabb’ül âlemîndir..”

Duâ etmesini isterdik ondan. Önce bu sözünü söyler sonra da “başan dönüm, elbette duâ ederim,” derdi..

“Başan dönüm” bizimkilere mahsus bir sevgi ifadesidir, “derdin kederin bana, sana canım feda” mánâsına geliyordu..

Yazıma biraz eğlence katayım. Size bu “başan dönüm”le ilgili bir müthiş hatıramı da anlatayım bu vesile ile...

Rahmetli annem ve ağabeyim Hac ibadetini yerine getirmiş ve dönmüşlerdi.. Kız kardeşim ve eniştemle birlikte onları havalimanında karşılamaya gittik...

Hacılar uçaktan inmişler ve valizlerini bekliyorlardı... Yürüyen bankın üzerinde valizler sıra sıra geliyordu.. Biz de camekanın ardından onları uzaktan izleyebiliyorduk..

Özlemiştik tabiî. Bir ara kızkardeşim “şu annem değil mi abi?” diyerek birini işaret etti bana... Baktım evet benziyordu, hattâ yanındaki de sakal bırakmış ağabeyimdi. Fakat emin olmalıydık. Zira hacı hanımlar adeta üniforma gibi hepsi bir birine benzeyen bembeyaz kıyafetlere bürünmüşlerdi...

Aklıma bu “başan dönüm” geldi... Annem bu sözü söylerken veya kimi zaman hiç telafuz etmeden; sağ eliyle o “bize özel” hareketi yapar, elini saat istikametinde başımıza doğru çevirirdi...

Bunun anlamı, “başan dönüm” idi ve yalnızca biz bilirdik. Kazayla biri görse “bunlar deli mi, ne yapıyorlar böyle?” bile derdi. Veya sağır ve dilsizlerin kullandığı bir “işaret kelime” de zannedebilirlerdi...

Hemen annemin bizden tarafa baktığı bir anda ben de sağ elimi ona nişan alarak saat istikametinde çevirmeye başladım... Bir de ne görelim... O kadın bize doğru geliyor ve sinirli sinirli aynı hareketi defalarca yapıyordu...

Ağız okuması: “Ben, ben... Ben başınıza döneyim...” Nurhan kardeşime seslendim “işte bu benim annem...” Gülüştük, sonra da ağlaştık... Nurlar içinde ol, mekânın Cennet olsun canım anam...