Bilgiye ulaşma ve bilgiyi kullanma çağındayız. Bilgiye ne kadar çabuk ulaşır ve onu ne kadar faydalı kullanırsanız o derece maddi zenginliğe ulaşacaksınız demektir bu. Salt bilgiye ulaşım ve bilgiyi kullanmanın, ısrarla maddi değer haline getirilmeye çalışıldığı bu süreç, finansal türev ve argümanlarını da bu doğrultuda geliştirilecekti elbet.

Bilgiye ulaşma ve bilgiyi kullanma çağındayız. Bilgiye ne kadar çabuk ulaşır ve onu ne kadar faydalı kullanırsanız o derece maddi zenginliğe ulaşacaksınız demektir bu. Salt bilgiye ulaşım ve bilgiyi kullanmanın, ısrarla maddi değer haline getirilmeye çalışıldığı bu süreç, finansal türev ve argümanlarını da bu doğrultuda geliştirilecekti elbet. O halde, kimse; 'bilgi + kullanım hakkı, şifre, patent + hız yönlü bilgiye ulaşım' paketinden, faizsiz bir 'finansal araç (kripto para)' beklememelidir. Açıkcası; böyle bir beklenti, hayalcilik olur.

Neden hayalciliktir?

Biz, konuyu doğru biçimde analiz edelim de; mevcut borca dayalı parasal sistem üzerinden 'değerlerimizi' sulandırmak isteyenler, sulandırma çabasından geri durmayacaktır zira. Nitekim, onlar; tarih boyunca bozgunculuk yapmaktan hiç vazgeçmediler.

Bilgiye ulaşma hızı, dağıtık defteri kebir (DDK) yöntemiyle kripto paracıların, hali hazırda finansal değer oluşturma sürecinde, cari halde kullanılmaktadır. Bu durum, sürecin yegane dinamiğini oluşturmaktadır. Böylece; zaman, negatif yönlü olarak pazarlanmaktadır. Yani; zaman fiyatlandırılır. Blockchain / Blok zincir kayıt teknolojisi, hem fiyatlamayı, hem de kaydı kontrol etmek için kullanılmaktadır. Tüm bunlara rağmen; inisiyatif, blok zincir kayıt sistemine bağımlı değildir.

Zaman zaman, Müslüman ülkelerin akademisyenleri, bir araya gelerek İslami finans çalışmaları üzerinde istişarelerde bulunurlar. 14-20 Haziran tarihlerinde, Uluslararası İslam Ekonomi ve Finans Konferansı'nda da benzer sunumların gerçekleştirildiğini, basına yansıyan haberlerden izliyor, okuyoruz. Bu tür programlarda, 'İslami finans' adına, uluslararası düzeyde, Müslümanların çözüm önerilerinden bazı başlıklara değineceğim. Müslümanların; hala 'Blockchain tabanlı para vakfı, borç güdümlü geleneksel bankacılık altyapısına uygun alternatif araçlar, çeşitli fonlama biçimleri, sözde İslami 'chain ve coin'ler' gibi sanal varlıklar üzerinden 'Borca Dayalı' küresel para sistemini tamamlayıcı nitelikteki ara formüllerle zaman öldürdüklerini gözlemliyoruz.

(BDPS) Borca Dayalı Para Sistemi'nden ayrıca formüle edilmiş, dağıtık yapıdaki 'dijital paralar' zamanın pozitif yönlü fiyatlanmasını dengelemek amacını güdecek şekilde yürütülmektedir. Yani; mevcut finansal sistemin sürdürülebilirliğini sağlama endişesinden öte bir misyon taşımamaktadır.

Yaşadığımız düzlemde, zamanın negatif yönlü tasarrufu mümkün değildir elbet. Dağıtık defteri kebir sistemiyle üretilen 'kripto para' kurgusunda, zamanın sıkıştırılması, kısıt tutulması ya da konsantre edilmesi üzerinden, bir para üretim mekanizması çalıştırılmaktadır.

Mevcut finansal yapıda; para kısıtlı, zaman boldur. Dağıtık dijitalci finansal yapıda ise; zaman kısıtlı, paranın fiyatı bollaştırılmıştır. Günümüzde; parayı kısarak zamanı kontrol edenlere karşı, zamanı kısarak parayı kontrol etmek isteyenlerin 'savaşı/tiyatrosu'nu izlemekteyiz. Finansal krizi körükleyen bir diğer unsur da bu gerçekliğin yansıması, yansıtılmasıdır.

Velhasıl, ikisinden de insanlığa hayır gelmez. İkisi de tuğyandır çünkü. Kurgulanan finansal modellerin, batıl bir sistem dayanışması olduğu apaçıktır . Böylece; 'sürdürülebilir borç/faiz' düzenini cari halde tutabileceklerdir.

...

Geçmişe baktığımızda

İlk zamanlar, defterdarlığın vergi tahsilatlarını hızlandırmak için kullandıkları uygulama metotları, taban/esnaf üzerinde kurduğu mali tahakkümü arttırmış, insanları kayıt dışı ekonomide kalmaya itmekteydi. O dönemlerde, 'ne kadar vergi mükellefi olmaktan uzak kalırsan, o kadar az zarar edersin', diye bilinirdi. Çünkü hazinenin borç ve faiz maliyetlerine ortak olmamalıydın. Belki de; günaha girmeyecektin… Oysa; kamu otoritesi, vergilendirilmiş kazancın kutsallığını çoktan ilan etmişti.

Yine de; bu kadar borç ve faiz maliyeti, finans kurumlarına, ancak; devletin maliye politikaları sonucu, topladığı vergilerle ödenebilirdi. Çoğu küçük esnaf, vergi memurlarından kaçıyordu. Bir anlamda, devletinin, onun adına borçlanma payından, üzerine düşen faizin ödeme yükümlülüğünden kaçmış oluyordu. Kamu otoritesi ise; borçlanmayı caiz görüyorsun da, faizi neden caiz görmüyorsun diye soruyordu adeta.

Devletiniz ile sizin aranıza giren ilk nifak değildi ki bu. O halde hiçbir matematik/iktisadi kural, bizimle devletimiz arasına girmemeliydi. Arabulucu kimse de olmamalıydı.

Nitekim; Rabbimiz de Bakara Suresi 282. Ayeti kerimede şöyle buyuruyor.

'Ey iman edenler! Belli bir süre için birbirinize borçlandığınız zaman bunu yazın. Aranızda bir yazıcı adaletle yazsın. Yazıcı, Allah'ın kendisine öğrettiği şekilde yazmaktan kaçınmasın, (her şeyi olduğu gibi dosdoğru) yazsın' (Bakara Suresi, 282)

Rabbimiz özellikle vurguluyor. Ey iman edenler. Birbirinizle borçlanabilirsiniz diyor. Yani araya kimse girmesin, diyor. Rabbimiz; 'Ey iman edenler' çerçevesi ile bloğu düğümlüyor. Ey madenci, ey finans kurumu, ey elektrik idaresi, ey teknolojik dev… demiyor. Borçlanan da, borcu yazan da, şahit olan da iman etmiş, İslam'ın hükmüne riayet etmiş ve hakikate teslim olmuş olsun, der. Belli bir süreliğine borçlanma, der. Sürdürülebilir bir borçluluğu murat etmez.

Müslüman açısından durum, bu kadar nettir.