Hepimiz bir zamanlar mini minnacık bebeklerdik. Sonra cıvıl cıvıl çocuklar olduk. Bakmayın şimdi koca koca adamlar, koca koca hanımlar olduğunuza, hiçbirimiz böyle doğmadık ki...

Hepimiz bir zamanlar mini minnacık bebeklerdik.

Sonra cıvıl cıvıl çocuklar olduk. Bakmayın şimdi koca koca adamlar, koca koca hanımlar olduğunuza, hiçbirimiz böyle doğmadık ki...

Hepimizin iyi veya kötü bir hikayesi var şu hayatta ve bu hikaye dünyaya gözlerimizi açıp, hayata merhaba dediğimiz anda başlıyor yazılmaya…

Bundan sonra her adım atışımızla birlikte hikayenin sayfaları da bir bir ilerliyor. Yazanın kalemi tükenmez kalem ama bir gün sayfaların tükeneceği kesin…

Bazen acıkarak, bazen susayarak, bazen susarak, bazen emekleyerek, bazen konuşarak, bazen tutunarak, bazen düşerek, bazen kalkarak, bazen yürüyerek, bazen koşarak, bazen engelleri kaldırarak yollar aşılıyor, mesafeler kat ediliyor.

Günler, aylar, seneler derken bebek artık gelişiyor, değişiyor, büyüyor ve büyümeye devam ediyor…

Bir de bakıyorsunuz ki küçük bir fidanken dev bir ağaç olup irili ufaklı dallara bölünüyor. Bazen kendinden olan bu dallar iyiyi oluştururken bazen de kötüyü oluşturabiliyor. Bazen etrafındakilere huzurlu bir gölge oluyorken, bazen de etrafındakilerin istemedikleri halde güneşlerini kesebiliyor. Ağaçta ne varsa dala o yansıyor.

Çocuklarımız bizim için küçük fidanlardır. Bu fidanlar ise aynı zamanda geleceğin yeni fidanlarını oluşturacak ağaçlar olacaktır. Biz bu fidanlara sahip çıkamazsak yarın ağaç olduklarında dallarından dünyaya iyilik yerine sarkan kötülüklere asla engel olamayız. Bugünkü dünyanın hali ortada…

Hepimiz sorumluyuz. Çocuklarımızı iyi yetiştirebilmek, onların iyi birer insan olabilmelerini sağlamak için mücadele etmeye mecburuz. Hiçbirimizin bir dakika dahi boşa geçirecek vakti yoktur. Önce kendi çocuklarımızdan, çevremizden başlayarak, ulaşabildiğimiz kadar çocuklara ulaşabilmeli iyiyi, güzeli, paylaşmayı, saygıyı, sevgiyi, merhameti, okumayı, yazmayı, düşüncelerini ifade edebilmeyi, hayal kurabilmeyi, insanlığı onların zihinlerine nakşetmeliyiz.

Çocuklarımızı öyle ihmal ettik. Onlardan öyle uzaklaştık ki bu durum anlatılmaz, zaten çevremizde görüyor an be an yaşıyoruz. Ebeveynler olarak bugün çocuklarımızı sadece diploma alma yarışına sokmuyor muyuz? Hayal kuran çocuklarımız azaldı, kayboldu her geçen gün daha da kayboluyor. Spordaki, siyasetteki, sanattaki kaliteyi görüyorsunuz. Tablo içler acısı. Bakın yarış atı gibi koşturuyoruz. Bu koşturmada ise sınavlarla boğuşan çocuklarımızın kişilikleriyle hiç mi hiç uğraşmıyoruz. Hayallerini, hedeflerini hiç sormuyoruz. Anne babalar için çocukları iyi bir okulda okusun, iyi bir iş sahibi olsun, kariyer sahibi olsun, çok para kazansın. Sonrası ne olursa olsun. Değil mi?

Oturup kalkmasını bilmeyen, annesine babasına asi olan, ağza alınmayacak sözler sarf eden, büyüklerine saygı duymayan, küçüklerini sevmeyen, hayvanlara karşı merhametsiz olan, kendini ifade edemeyen, okumayan, anlayamayan, hiçbir yaşam amacı olmayan, sapıkça dünyevi fikirlerin akımlarına kapılan çocuklar yetiştirmiyor muyuz son zamanlarda. Otobüslerde yaşlılara yer vermemek için uyuma numarası yapan çocukları bizler yetiştiriyoruz. Elinden telefonu bırakmadığı için (nasılsa bilmem kaç dakika konuşma, mesajlaşma bedava, internet sınırsız) kafasını kaldırıp etrafını göremeyen, soru sorulduğunda cevap verecek cümleyi kuramayan, kendine güvensiz çocukları bizler yetiştiriyoruz.

Alexis Carrel'in çok güzel bir sözü vardır. Der ki : 'Çocuklar, anne ve babalarının kötü örnekleriyle bozulmaya devam ettikçe, yeni bir dünya kurulamaz.' Evet, böyle devam ettikçe kesinlikle kurulamayacak da… Çünkü biz iyi örnekler olamıyoruz.

Bugün yaşanabilir dünya olmadığından şikayet etmekten başka ne yapıyoruz. Kime sorsanız dünyadan şikayet eder halde, bu dünyaya çocuk mu getirilir deyip durmakta belki kendinizce haklısınız da… Günümüz dünyası hakikaten şikayet edilecek durumdadır.

Peki, bu şikayet ettiğimiz dünya kimin dünyası, kimin oluşturduğu dünya, sen şikayet etmekten başka dünyayı yaşanılır hale getirmek için neler yapıyorsun? Neyin mücadelesindesin, sen de bu konu da dünyayı düzeltmeye uğraşmadığın için suçlusun.

Bu dünyayı değiştirmeye çalışmalıyız, hep birlikte bunun gayreti içerisinde olmalıyız. Fert fert bunun savaşını vermeliyiz. Bu dünyaya çocuklar getirmeliyiz evet kaçmak bize yakışmaz, biz bu dünyayı güzelleştirebilecek çocukları yetiştirebilmeyi kendimize düstur edinmeliyiz. Kendini bilen, Rabbini bilen, sorumluluklarının bilincinde olan, yaşam amacı olan, okuyan, yazan, sorgulayan, doğru, dürüst, güvenilir, kaliteli insanlar yetiştirebilirsek şikayet ettiğimiz dünya düzelir. Yoksa gerisi kendi kendini kandırmanın ötesine geçemez.

Erich Kastner der ki: 'Tekrar çocuklar gibi olmamız yerine getirilemeyecek bir taleptir; ama en azından çocukların bizler gibi olmasını önlemeye çalışabiliriz.'

Bizler çocukluğumuza dönemeyiz belki evet; fakat yeni yeni yetişen çocuklara, gençlere ışık olabiliriz. Yaptığımız hataları onların yapmasına engel olabiliriz. Bu bizim elimizde, bizler yetişkinler olarak öncelikle değişimi kendimizde başlatmalıyız. Bizler dünün fidanları bugünün ağaçlarıyız. Yarının ağaçlarını yetiştirecek olan da yine bizleriz. Bizim çocuklarımız onlar, bizim geleceğimiz…

Unutmayalım; ne ekersek onu biçiyoruz ve biçeceğiz. Dünya menfaatlerinden önce, körpecik gönüllere sevgi ekelim, saygı ekelim, merhamet ekelim, umut ekelim, dürüstlük ekelim, mücadele ekelim, meyve veren tohumlar, fidanlar ekelim ki yarın dünyanın kötülüklerini değil güzelliklerini konuşuyor olalım…

Sevgilerimle…