HAMİT Göksu isimli vatandaş, bir habere gönderdiği mailde şöyle demiş: “Bize bir şey olmaz (lafı) Türklerin ölmeden önce en çok kullandığı cümledir.”
Çok doğru bir söz, sanki Türkiye’yi anlatıyor, özetliyor… Vaktiyle İstanbul’u deniz kumuyla yapılmış çürük binalarla, apartmanlarla dolduran zihniyetin bahanesi… Bir şey olmaz bir şey olmaz…

Pamukova’da, hızlandırılmış trenin devrilip bir yığın insanımızın can vermesi… Bir şey olmaz!

Soma maden kazası… Bir şey olmaz!

Konya’da Zümrüt apartmanının durup dururken çöküp yüz kişiye mezar olmasından önce… Bir şey olmaz yahu!

Samsun’dan Hopa’ya kadar sahilde yapılan yollar ve aşırı betonlaşma ve yapılaşma yüzünden; yağmur yağınca seller olması, menfezlerin tıkanması, bazı binaların çökmesi, canların gitmesi… Bir şey olmaz!

Türkiye günün birinde parçalanırsa, bu felakette bize bir şey olmaz lafının büyük rolü olacaktır.

Suriye savaşı korkunç boyutlara ulaştı, iç savaş olmaktan çıktı, Rusya hava kuvvetleri gönderdi, İran askerleri Esed safında savaşıyor, Fransa uçak gemisinden bombardıman ediyor, yer yerinden oynuyor, sadece bizde üç milyon mülteci var… Yahu merak etme sen, bize bir şey olmaz be! (Öyle mi be!)

Daha şimdiden başladı, yarın büyük bir savaş olunca, doğalgaz kesilecek… Kışı soğuğunda kesilirse ne yaparız?.. Bize bir şey olmaz!

Büyük Marmara ve İstanbul depreminin ayak sesleri duyuluyor. Bu deprem gerçekleşirse ne olur? Bize bir şey olmaz mı?

Hastahane, doktor, hemşire, yatak, eczahane sayısı aritmetik diziyle artarkan, hasta sayısı geometrik diziyle artıyor. Halk, sağlığa zararlı gıda ve meşrubattan, aşırı ilaç tüketiminden zehirleniyor sinsice… Abi sen tedirgin olma üzülme bize bir şey olmaz!

Okullarımız ve üniversitelerimiz vasıflı, güçlü, üstün, ahlaklı, faziletli genç nesiller yetiştiremiyor… Bize bir şey olmaz!

Müslümanlar, dindarlar için söylüyorum: Namaz kılanlar, oruç tutanlar azınlığa düşmüş, dindarlık geriliyor… Bize bir şey olmaz!

İstanbul’un nüfusu otuz milyonu geçmiş… Bize bir şey olmaz!

Rantçılar iyice kudurdu, azdı… Bize bir şey olmaz!

İstanbul’da trafik sıkıntısı had safhada, evden işe işten eve günde dört saat kaybedenler çok… Bunun sonu ne olacak? Dert edinme bunu sen, bize bir şey olmaz!

Ahlak, insanlık, vicdan, görgü, nezaket, kibarlık irtifa kaybediyor… Bize bir şey olmaz!

Bize bir şey olmaz diye diye batıyoruz da çoğumuzun bundan haberi yok.


(İkinci yazı)

Küçük Mektuplar


PEK muhterem Subhi Şakir Sabih beyefendiye: Güzel İstanbul başlıklı yazınızı aldım, okudum ve çok beğendim. Affınıza sığınarak başlığa bir ilave yapılmasını teklif ediyorum. “Güzel ve yaşanılmaz şehir İstanbul” diye yazılsa daha isabetli olmaz mıydı?

***

Olgaç Tolgaç beye: Allah bağışlasın, üç şirin çocuğunuza her gün azar azar arsenik verilerek onların zehirlenmesini ister misiniz?.. Elbette istemezsiniz. Lakin siz, onları şüpheli kazançlardan elde edilmiş haramlarla besleyip büyütüyorsunuz ve zavallılar zehirleniyor.

***

Birine: Çok konuşuyor, her şeyi ben bilirim havalarına giriyorsunuz. Aslında, bildiğiniz bir şey yok. Bol bol lâf salatası yapıyorsunuz. Size bir sorum olacak: Türkiyeyi parmaklarında çeviren beş Pakraduninin isimlerini biliyor musunuz?

***

Bir kadına: Size fâhişe demem ama bir sorum var: Niçin fahişe kıyafetine bürünüyorsunuz?

***

Sahte bir İmam-Hatipliye: Maşaallah beş vakit namazdan başka her şeyi biliyorsunuz. Bir de şu namazı öğreniverseniz…

***

Bir İslamcıya: Şu İslamcılığı bırakıp da Müslüman olsanız, bu size yetmez mi?

***

Bir obura: Bir buçuk saatte tıkındığınızı bunca yemeği kaç saatte geviş getirerek hazm ediyorsunuz?

***

Bir saldırgana: Bu fakir için o iyi bir adam değildir demişsiniz. Bu sözünüze itiraz edip ben iyiyim demem ama niçin böyle konuşuyorsunuz?

***

Allı pullu zilli kırmızılı gökkuşağı gibi rengârenk takıp takıştırmış sürüp sürüştürmüş sokaklar kraliçesi Süslüman bayana: Kendinizi bir endam aynasında alıcı gözle seyr ediniz. Halinizden utanmaz, hayâ etmezseniz devam edersiniz.

***

Osmanlıca öğrenmemekte inatla direnen küçük mücahide: Okuma yazma bilmeden adam olamayacağınızı niçin idrak edemiyorsunuz?

***

Tarlasında petrol çıktığı için pek sevinen birine: O petrol ne tarla bırakır, ne de seni.

***

Lüks, pahalı, israflı, ihtişamlı, şaşaalı, debdebeli otomobiliyle öğünen bir beyinsize: Size söyleyecek uzun lafım yok. Otomobiller götürsün seni!

***

Mesken almak için faizli kredi alan birine: Sen, eve yerleşmeden onu yaktın bile.

***

Biatsiz ve itaatsiz kişiye: İpini kopartmış, kazığını sürükleyerek dolaşıyorsun.

***

Nefs-i emmâresinin kölesi zata: Senden köy olmaz kasaba olmaz.

***

Lenger-endaz beyefendiye: Sular çok çalkantılı ve akıntılı. Demir atmak ve tutturmak zor. Size kolaylıklar diliyorum.

***

Üniversiteli dindar bir gence: Cebinizde namaz takkesi, güzel bir defter ve iyi bir dolmakalem, boş zaman bulunca okunabilecek faydalı bir kitap, ayrıca güzel koku bulundurduğunuz ve gıybet eşekliği yapmadığınız için sizi tebrik ediyorum.

* Dün yayınlanan yazımın dördüncü satırındaki Şeriatî kelimesi Şinasi olacaktır…